bugün

yemek seçen kişinin misafirlikte yaşadığı sıkıntılar olması gereken başlık malum sebepten dolayı bu şekilde açıldı.

yemek seçmenin yanlış olduğunu bilip buna rağmen yemek seçen insanın işi zordur, misafirlikte önüne ne gelirse razı olmak zorunda kalır.

türk misafirperverliğinin sonucu olarak bol kepçe konulan yemek hele ki kişinin sevmediği yemek ise ve ben bu yemeği sevmiyorum, yemem deme yaşını geçmişse, kabalık etmek istemiyorsa o yemeği ne yapar eder, yer. işkence gibi gelir ona ama nasıl güzel olmuş mu sorularına sırıtarak çok güzel demeyi de ihmal etmez.

ayrıca zoraki yenilmiş yemeğin ardından sorulan biraz daha ister misin? sorusuna en hızlı şekilde hayır cevabı verilip, misafirliğin olmazsa olmazı aaa ama az yediniz şeklindeki yakınmalarla masadan uzaklaşılır.
bağyansanız aklınızı kullanacaksınız, yardım etme ayağına mutfağa gidip ne var ne yok gözden geçireceksiniz ve masada anında müdahale edeceksiniz.
çorbayı mı beğenmediniz;
-meral teyze ben çorba almayayım, onu yersem başka bir şey yiyemem. siz çorbanızı içerken ben de salatalardan atıştırayım.

bu aşama en basit olanı, ana yemeği sevmiyorsanız işiniz biraz zor.
Ya çorbayı tıka basa yiyceksiniz ve çorba "nefis olmuş" cümlesini daha da süsleyip olayı geçiştireceksiniz. ya da yine yardım etme ayağına yatıp;
-meral teyzecim sen koşturmaktan bi şey yiyemedin, ben çorbayı da fazla kaçırmışım.lütfen siz oturun servisi ben yapayım.
lan böyle söylersen var ya, seni oğluna bile alır.*
o mest olmuş haldeyken tabağın kenarına az bi şey al, kimsenin dikkatini çekmez.
istersen kus tabağa, sen o anda ideal insansın.

erkekseniz mi?

şansınız yok, önünüze ne koyulduysa yemek durumundasınız.

afiyet olsun.
bir aile ferdiyle gittiyse 'misafir umduğunu değil bulduğnu yer' cümlesini işitecek kişidir.
canım istemiyor dese dahil kişi açtır. onca yol gelmiştir tabi. ekmeğin ucundan kopartıp ağzına götürür. bu eylemden sonra tabaktaki istenmeyen yemekte yenmeye başlar.
(bkz: misafir olarak gidilen evde yemekten saç çıkması). *
sırf bu sıkıntılar yüzünden ev sahipleri çok yüksek oranda sevilen külfetli ve ağır yemekleri yapar oldu yemeklerde.
yok böyle bir sıkıntı.iğrenç bi durumdur. hayatta çorba içmeyen, et yemeyen ve soğan seçen insanı düşünün.
misafirliğe gitmiştir. çorba zaten içmez, tüm yemekler etlidir ve salatada soğan vardır. olamaz ya.
sonuç olarak yemek yenmez, açıklama olarakta aç değilim denir. çünkü soğan yemem, et yemem denildiği zaman hemen başlarlar etin, soğanın faydalarını anlatmaya.*
sıkıntı basar, yemeyeceğinizi söyleyemezsiniz ayıp olur.mecburen zorlarsınız kendinizi, büyük bir eziyetle tek tek lokmaları ağzınıza götürür çiğnemeden yutarsınız. bi türlü bitmez o tabaktakiler ya da biran önce kurtulmak için herkesten önce bitirirsiniz

- haydar evladım nasıl beğendin mi kapuskayı?
+ çok güzel olmuş münevver teyze ellerine sağlık.
- ay hemen bitirmiş bile, daha var evladım, dur ben sana bi tabak daha koyayım
+(iç ses: hayır, hayır yapma n'olur, aaaggghh bi tabak daha koydu, tamam haydar bunu yapabilirsin bunu yapabilirsin...)
ya ona yemek beğendiremeyen ev sahibinin sıkıntısı?

pek yemek seçmediğimden "onu yemem bunu yemem" diyenler hakkında ancak fikir yürütebileceğim. çevremde bolca patlıcan yemeyen, bamya gördüğünde iğrenen, kokuyor diye kuzu eti yemeyen birkaç arkadaşım olmasından mütevellit bir şeyler anlatabilirim sanıyorum.

tahminimce en büyük sıkıntıları kendilerine yemek yedirmek için uğraşan, onu yer misin bunu yer misin diye on defa soran, yaptıklarının tadına bakılmadığı için üzülen ve üzüntüsünü belli eden ev sahiplerini, tüm ikramların güzel olduğuna dair ikna etmeye çabalamalarıdır. huysuz sanılmak istemezler, hemen her gittikleri yerde yemek sıkıntısı çektiklerinden bu onlar için alışıldık bir durumdur aslında. maksat bir arada olmaktır, masada ağızlarına göre bir şey bulamazlar ise bunu çok sorun etmezler kanımca.

dediğim gibi gelen misafire hiçbir şey yediremedim diye üzülen kişinin çektiği sıkıntının yanında, kendisi doyurur karnını gözüne kestirdikleriyle. az yedi diye doymadı sanılsa da masadaki güzel sohbetle doyurur kendini aslında.
beğenmediğiniz yemek üzerinde uygulayacağınız tutum, misafir olduğunuz kişiye göre değişir. yakın bir akrabanıza gitmişseniz ve bu misafirlikte önünüze gelen yemek, dünyadaki son tercih edeceğiniz yemek bile olsa, yiyemeyeceğinizi söylersiniz olur biter.

ancak misafir olduğunuz ev, ilk kez gittiğiniz patronunuzun, sevgilinizin ailesinin ya da komutanınızın evi ise, o evde beğenmediğinizi söyleyerek yemediğiniz her yemek size farklı yaptırımlarla geri dönecektir.

patronunuzun karısı eşine, siz daha kapıdan çıkar çıkmaz ne küstah bir insan olduğunuzu anlatmaya başlayacaktır.
sevgilinizin ailesi, mıymıntı bir tip olduğunuz ve yemek seçen bir insan olduğunuz için, ilerde ona sorun yaratacağınızdan bahsetmeye başlarlar.
komutanınızın karısı ise, yemeğinin yenmemesini bir hakaret olarak algılamış ve kocasına kesin bir emirle, burnunuzun sürtülmesi gerektiğini söylüyordur.

bu şartlarda riski bol evlerde yemek seçmek iddialı ve cesaret gereken bir davranış biçimi olacaktır. iyisi mi siz çiğnemeden yutun yemeği ve "ellerinize sağlık" demeyi unutmayın.
Peynir zeytin ve yumurta üçlüsünü hayatım boyunca yememiş olmam benim bu senaryoyu yaşamama sebep olmakta. Kahvaltı yapıyorsak eğer yerin dibine girerim. Çok zor bir durum psikoloğa gitmem gerek zannedersem.
Az önce olay mahallinden kaçmama sebep olan sıkıntıdır.

Komsunun evinde ateş yakılmış, sac ekmekleri, gözlemeler, sıkmalar...
Eve döndüm hemen. Gluten seçiyorum.
Misafirlikte kakanın gelmesinden daha az zor durumda bırakacak sıkıntıdır.