bugün

Gerçek askin ne oldugunu anlamamizi saglayan hikayelerdir. Okudugum bu hikayede oldugu gibi.

çok sıkıldım dedim ki bari dışarı çıkayım. altıma bir jean üstüme de bir tshirt giyip koyuldum yola. nereye gideceğimi bilmiyorum. ne yapmak istediğim konusunda ise hiçbir fikrim yok. en iyisi; “rüzgâr nereye, ben oraya.” dedim. her neyse, insanların bakışlarından rahatsız oldum ve ara sokaklardan gitmeye karar verdim. sıkılıyorum insanlardan, hepsinin maskeleri aynı. nereye baksam aynı insanları görüyorum yani, tuhaf. herkes aynı şeyleri hissediyor. bakınca mutlulular, konuşunca üzgün. uzaklaşmanın en mantıklı fikir olduğunu anladım ve daldım ara sokağa. sessizdi, kimsecikler yoktu. o dışında…

onu görür görmez tanıdım. nasıl tanımazdım? aylarca aynı yatağı paylaştığım adam tam karşımda duruyordu. çökmüştü… yeşil bakan gözleri çok farklıydı. göz altlarını tarif edemeyeceğim, mosmordu. korktum ondan, irkildim. beni görmedi ilk başta, arkamı dönüp gitmek istedim ama geçti. parfüm kokumu tanımıştı, seslendi.

-ne işin var burada?

cevap veremedim. nutkum tutuldu, donakaldım. ardıma bakmadan kaçmak istedim. deliler gibi kilometrelerce ağlaya ağlaya koşabilirdim. ondan uzaklaşabilirdim. ama yapamadım. bir şey durdurdu beni kıpırdayamadım. gözlerini gördüm çünkü. eskisi gibi değillerdi ama o gözlere aylarca bakan bendim, tanırdım. görünce de kaçamazdım güzellerdi. gözleri… saatlerce sıkılmadan bakardım gözlerine şimdi nasıl kaçardım? gözlerine bakma fırsatını bulmuşken ondan tekrar nasıl vazgeçerdim? kendime lanet ettim… insanlardan kaçarken, hayatımı sikip atan adam karşıma çıkmıştı. o an elimde bir silah olsa, kafama sıkar, öldürürdüm kendimi. neden mi? Işte. çünkü artık hiçbir şey aynı olmayacaktı, biliyordum. garipti… yıllar sonra karşıma çıkması çok garipti. nasıl bir şeydi bu böyle? şimdi kadere inanmalı mıydım? ben kendime bu soruları sorarken bana tekrar seslendi…

-iyi misin?

yine cevap veremedim. onu tanıdığımı anlamıştı… tanımamalı mıydım? geçen 2 yılda onu unutmalı mıydım yoksa? “keşke.” dedim içimden… “keşke şu iki yılda her şeyi unutsaydım, seni unutsaydım.” söylediğim hiçbir şeyin manası yoktu şimdi. unutmamıştım… onunla geçirdiğim saniyeleri unutmamıştım. gözlerime bakışını, saçlarımı okşayıp alnıma o güzel dudakları ile öpücük konduruşunu hiç unutmamıştım… “seni unutmayacağım aşkım, bir gün biz bitsek bile seni unutmayacağım.” sözünde durmuş. unutmamıştı beni. hatta parfüm kokumu bile, beni hemen tanıdı. konuşmama bile gerek yoktu, hatta beni görmesine bile. parfümümün kokusunu duyması yetmişti. o almıştı bana bu parfümü. “şimdi nerede olursan ol, bu kokudan tanırım seni.” demişti. parfüm ben de daha bir farklı kokuyormuş, başkalarından ayırt edebiliyormuş beni… şimdi dolabımda o parfümden tamı tamına 15 tane var. aldığı parfüm bitti ama ben, beni tanıması için hep o parfümü kulladım. işte o gün bugündü. ve haklıydı, beni tanıdı.

birden daldığım hayalden uyandım, düşüncelerimi kafamdan attım. bana yaklaşıyordu, yanıma geliyordu. sesimi çıkarmadım, hiç. konuşmamı beklemiyordu zaten doğal karşıladı sessizliğimi. konuşsaydım bir daha konuşamayacaktık çünkü. ben içimi döküp, siktir olup gidecektim. tıpkı iki yıl önce beni bırakıp gittiği gibi… sonra ikimiz de mahvolacaktık. bildiğim için sustum, hiçbir şey söylemedim. bir ara “biliyorum…” diye söze başlayacak oldu, ama gözlerine bakmamla susması bir oldu. neden baktığımı bilmiyordum. ya da neden sustuğunu… ama iyi ki sustu. kendimi toparlamam için onun susması gerekiyordu. öylece kalakaldık ikimizde. bir şey söylemedik, sustuk. ne kadar sustuğumuzu bilmiyorum. kaç saniye, kaç dakika ya da kaç saat… bilmiyorum çünkü zaman kavramı onu gördüğüm an kayboldu. sonra birden “üşüteceksin.” dedi. baktım gözlerine, yeşil gözlerinde tereddüt vardı. kuşkuluydu… ne tepki vereceğimi kestiremiyordu. hiçbir şey söylemedim yine, sesim çıkmadı. ama hareket edebildim… konuşsam, ağlayacaktım. elimde değildi, yılların özlemi vardı içimde. birden sarıldım ona. çok şaşırdı. bir ara “b be be ben…” diye kekeledi ama sonra sustu. sıktım onu, sımsıkı sarıldım. biraz daha sarılsaydım kaburga kemiklerini kıracaktım, emindim. o da bana sarıldı. ama onun sarılışı biraz daha şefkat doluydu. benimkisi ise özlem… koskoca iki yılın özlemi. onsuzluğun özlemi… sonunda konuşabildim.

-gidelim.

-nereye?

-bilmiyorum… tekrar gitmene müsaade edemem.

elimi sımsıkı tuttu, ellerim acıdı. içime işleyen bir acıydı o, özlemimle birleşti. parmaklarımı parmaklarına geçirdim, güç aldım ondan. beraber ara sokaktan çıktık. gözlerim yaşlıydı. lanet olasıca rimelim aktı. makyaj yaptığım için kendime lanet okudum, makyaj yapmamdan nefret ederdi. ağlamama da kızardı aslında. ama o gün sesini çıkarmadı. o da ağlıyordu çünkü. özlemişti beni. sarılışından anladım, şefkatliydi. daha önce bana hiç böyle sarılmamıştı. biraz kıskandım aslında o an. “acaba daha önce bana neden böyle sarılmadı?” diye sordum kendi kendime. ama cevap bulamadım. en sonunda; “ayrılmamız gerekiyordu galiba bana böyle sarılması için…” dedim ve içimdeki nefreti biraz daha güçlendirdim ve aşkıma ekledim. evine gittik. her şey aynıydı. fotoğraflarımız… her yerde fotoğraflarımız vardı. hiçbirinin yeri değişmemişti, şaşırdım. hayatına benden sonra birinin girip girmediğini merak ettim ama soramadım. daha sonra soracaktım, aklıma not ettim. kaloriferleri açtı, ev ısındı. gerek yoktu aslında ona sarılarak ısınmak istemiştim ama çok gariptim. kendime şaşırdım. onu gördüğüm yerde tekme tokat dövecektim onu. küfürler edip, sayıp saydıracaktım. ama şimdi… ona sarılıp ona teslim olmuştum. kalbime uydum. saçmalıktı benimkisi hemen o evden çıkıp bir taksiye atlayıp evime dönmeliydim. ve uyanınca bunların sadece bir rüya olduğunu sanmalıydım. böyle olmamalıydı, yanlıştı. direndim kendimle, kafa tuttum. ama başaramadım. kıpırdamadım yerimden. beynimin verdiği emri kalbim doğrulamamıştı.

içeri girdi, yiyecek bir şeyler hazırlamış. en sevdiğim çikolatadan da getirmiş. o küçük ayrıntıya takılmamaya çalıştım. ne getirdiyse yedim. sonra sadece gözlerine baktım. gözlerini kaçırdı benden, utanıyordu. gidişinden sonra tekrar bir arada olabileceğimizi düşünmemişti. açıkçası bunu ben bile düşünmemiştim. o gece aynı yatakta uyuduk. daha doğrusu uyumadık. hiç kıpırdamadık. sırtımı döndüm ona, o da bana. birbirimize bakacak cesaretimizi kaybetmiştik. arada ayaklarım ayaklarına değiyordu, gülümsüyordum. o da gülümsüyordu, hissettim. o günün tek tebessümüydü o. bir daha gülemeyecektik. toparlanamayacaktık. ama bize bir şans gerekliydi. sabah uyandık. biraz zaman istedim ondan, kabul etti. evime döndüm. eşyalarımı topladım. otogarı arayıp bir bilet ayırttım kendime. otobüsün nereye gittiği hakkında ise hiçbir fikrim yok. sadece uzaklaşmak istiyordum, başardım. gittim.

iki hafta kaldım gittiğim yerde. gittiğim yerin adını sorun bana, hatırlamam. ne yaptığımı sorun, söyleyemem. bilmiyorum çünkü nereye gittiğimi veya ne yaptığımı. bana sorsanız “sadece düşündüm.” derim. gittiğim yeri buldum, düşünmeye. ve kararımı verdim. resepsiyonu aradım, otogarı arayıp bilet ayırtmalarını söyledim. akşam otobüsü ile sevgilimin yanına döndüm. evet, kararımı vermiştim. tekrar başlayacaktım. ama bir daha gitmeyecekti, emindim. tüm eşyalarımı toplayıp evine gittim. anahtarım vardı, kapıyı çalmaya gerek duymadım.

kapıyı açıp içeri girdim. evi temizlemiş. “geleceğimi biliyordu, hissetti.” dedim içimden. yanına yattım ama uyuyamadım. o da uyandı ve uykusuzluğuma eşlik etti. gözlerime ilk kez o gün gerçek anlamda baktı. mutluluğumu gördü, mutlu oldu.

-hoş geldin sevgilim.

sarıldım ona, sımsıkı. sevgilim deyişi içimi ısıttı. o gece uyuduk mu, anımsamıyorum. ama her şey güzeldi…

kaldığımız yerden devam ettik. o iki yıl hiç ayrı olmamış gibi. başka vücutlarda aşkı aramamış gibi, devam ettik. soru sormadık birbirimize cevapları biliyorduk. yanında olmak güzeldi. “ömür boyu” diye fısıldadı kulağıma, güç verdi. söyledim. hamileydim. duyduğu anda gözlerindeki bebek özlemini gördüm, geç kalmıştık. 2 yıl geç kalmıştık.

zaman çabuk geçti, çocuğumuz doğdu. yani kızımız. ismini “sevgi hüzün” koyduk. o, bunun anlamını asla bilmeyecekti. ama babası ile ben asla unutmayacaktık, asla. bizim kalbimiz yaralıydı… bebeğimize bunu hissettirmemeye çalıştık, başardık. şimdi beraber içeride uyuyorlar. ben de gidip, uykusuzluğumla eşlik edeceğim onlara. şimdiden özledim… umarım bundan sonra her şey güzel olur. tek dileğim, kızımın bizim gibi acılar çekmemesi. kimse bu acıyı çekmemeli. aşk, güzel olmalı, yaşanmalı. iyi şanslar güzel kızım. mutluluklar seninle olsun. aşk da..
helal olsun dedirten gerçek bir aşk şöleni sunumu tadındaki hikayedir.
okudugumuz zaman yürekleri burkan ve göz yaşlarımızın akmasına neden olan bir aşk hikayesi...Kayhan arsoy o hayatının aşkını 23 yıl sonra tekrar buldu fakat zalim kader,hepimizin dert yandıgı kader,hepimizin boyun egdigi kader onu ellerinden aldı...fakat bir söz söylediki hülya tüzüntürk ölürken çok sevdiği kayhan arsoya bu her seyi anlatmaya yetti..."seni öldükten sonrada seveceğim"...
http://www.sabah.com.tr/2006/09/03/gnd127.html