bugün

O artık yazamadan duramayan. Muhakkak yazması gerekendir.
gece gündüz içeri dışarı fark etmez artık onun için hatta tuvalette balkonda
bile yazar. içten içe kendini sorgular,
-normalmi bu yaptığım ?
-yazar hastalığına mı tutuldum ?
diye de hayıflanır durur kendi kendine. ünlü müzisyenlerin anlattıkları
gelir aklına müzik ve notalar belli bir zamandan sonra kendi kendine dökülür
extra hiç bir şey yapmanıza gerek yoktur derler. bunun doğru olduğunu da
en çok kendisi bilir. Zurnaya merak salıp aldığı zurnayla garip garip sesler
çıkarırken belirli bir zaman sonra hiç kendini yormadan olağan bir şeymiş
gibi istediği makamı çıkarabildiği aklına gelir. demekki yazarlıkta böyle bir
şey severek yapınca belli bir zaman sonra okunabilir yazıların kaleminden
akmasını bekler yazdığı abuk subuk devrik cümlelerden kurulu bağlantıyı eline yüzüne
bulaştırdığı yaziları gelir aklina ama biliyordirki zamanı gelince oda istediği
konuda akıcı yazılar yazabilecektir. Kitap evi müdürünün karşısına gelen yazar kitabını
tanıtır ve bunu yayinlamak istediğini söyler müdür yazar a küçümser bir bakış attıktan
sonra .
-Önce şu konunun bana bir gazete haberini yaz.
diye önüne attığı başlığa bakakalan yazar gelir aklına bu duruma düşmemeli kendini
yetiştirip öyle çıkmalıdır milletin karşısına en son yazdiklarını hiç tanımadıği
anonim insanlara okutup fikir sahibi olmalıdır. cevresindeki insanların onu motive
etmek için söylediği manipule fikirlere kanmamalı kendisini büyük bir coğunluğa
ispatlamalı eğer yazılarında dikkat çeken takıntıları ne bileyim ? kendini tekrar
ettiği konular varmıdır ? bunları bertaraf ederek sağlam bir yazar olmak istemektedir.
yine zurnası gelir aklına yoksa buda geçici bir hevesmi diye ama sonradan zurnasının
küçük kardeşi tarafından kırıldığı aklına gelir ve rahatlar kendi kendine zaten ondan
sonrada ne vakit ne imkan bulabilmiştir bu zurna merakına ve orta okulda etkisinde
kaldığı cahit sıtki tarancı ve orhan veli kanık gelir aklina ...

devam edecek misafir geldi....

35 yaş şiiri
yaş otuzbeş yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımizdaki cevher,
gözünün yaşina bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden öyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar

Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misâli o musalla taşında.
cahit sıtkı tarancı

daha sonraları ise nazım hikmet oysa ben onun adını hep koyu kominist vatan haini yasaklı yazar
diye biliyordum ama şiirlerini okudukça özellikle vapur şiirini hala kendini tutamayıp sessizce
utanmadan ağladığı aklına geldikçe.
- Evet evet beni bunlar zehirledi yazma fitilini yakıp ne zaman patlayacağı belli olmayan bir
serseri mayın gibi yaktılar bu içimdeki bir türlü sönmeyen ateşi. erteledikçe sadece közlendi
harlanmayı bekliyor sinsice...
hele bunun üstüne bir de intihar eden sözlük yazarları aklına geldikçe dahada efkarlanarak ancak yazarak
bu yükünü hafifleteceğini biliyordu, onların hepsinden birer kırıntı kalmıştı, içinde derinden....

AĞLASAM SESiMi DUYARMISINIZ MISRALARIMDA
DOKUNABiLiRMiSiNiZ GÖZYAŞLARIMA ELLERiNiZLE
BiLMEZDiM ŞARKILARIN BUKADAR GÜZEL,
KELiMELERiN iSE KiFAYETSiZ OLDUĞUNU
BU DERDE DÜŞMEDEN ÖNCE.
BiR YER VAR BiLiYORUM HERŞEYi SÖYLEMEK MÜMKÜN
EPEYCE YAKLAŞMIŞIM,
DUYUYORUM
AMA
ANLATAMIYORUM.
Orhan VELi KANIK

HAVA KURŞUN GIBI AĞIR
BAĞIR BAĞIR BAĞIRIYORUM
KOŞUN KURŞUN ERITMEYE ÇAĞIRIYORUM

Memleketim
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktinda yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim…

Dört nala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim….

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

vapur
yürek değil be,
çarıkmış bu,
manda gönünden,
teper ha babam teper,
paralanmaz,
teper taşlı yolları,
bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadenizin gümüş telleri,
bir vapur geçer Boğaza doğru,
Nâzım usulcacık okşar vapuru,
YANAR ELLERi!
nazim hikmet

işte şiirler böyledir adamı dağıtır katı yürekleri içten içe eritir. Daha m. akif ERSOY ya hiç
değinmeden o ki ağız ucuyla rutin bir şekilde okuduğumuz milli marşımızın şairi değerli insan
ve şu an aklıma gelmeyen bir çok şair neyse konumuza geri dönersek.
yazmak işte böyle bir şeydir. bu yazı uzadıkça uzar bakalım daha nereye kadar uzayacak !
Yazmadan anlaşılacak bişey yoksa yoktur. Yazarak yutulacak illet de yoktur. Tarzımı anlatmanın yolu, demek görüşmek ile ilgisi yok. Çaresiz kalırsan yaz bana, yapacak birşey de yok. Bu kadar sık yazarsan, yazar değil ünsüz olursun. En kötüsünü yaz kurtul, dünsüz olursun. Mektup yaz yollama, gülsüz olursun. Ben yazayım sen anlat, tüysüz olursun. Alakasız bir not: kalbimdeki sır ot. Kuş gibi yaz, özgür kal. Beni unut, ışığı yak, yazdığını okur hoş, masumdur zal.