bugün

ilkokulda bi kız vardı adı kibariye idi biz buna kurabiye derdik o sinirlenir bizde gulerdik.....bitti. ..evet dostlar gordugunuz gibi ilkokulda biraz salaktık
Annem her sabah saçlarımı cicili bicili tokalarla toplardı. Rahatsız oluyordum ben de.apartman kapısından çıkar çıkmaz abimle ilk işimiz saçlarımı açıp tokaları gömmekti. Ebediyen kurtulduğumu sanıyordum fakat annem sürekli yenilerini buluyordu. Bir zaman sonra vazgeçti sağolsun saçlarımı toplamaktan. Yıllar sonra itiraf ettim. Pişman olmadığım anılardır.
Bir kere annemle mahalle bakkalından cornetto almaya gitmiş, kalem şeklindeki buz dondurmayla dönmüştüm.
sene 2000, anasınıfındayım...

ben sınıfta bir şey kırdım. (hatırlamıyorum) okul 5.000.000 tl versin ailen dedi. eve gittim babama söyledim. babam ertesi gün parayı bana verdi git bunu okula ver diye. daha okuma yazma bilmiyorum haliyle fakat 5.000.000 tl'yi paranın renginden, şeklinden, şemalinden anlayabiliyorum. aldım parayı gittim okula tabii okulda örtmenm dediğim tek kişi olan anasınıfı öğretmenimi arıyorum parayı vermek için. bulamadım bir türlü. kantini işleten bir hoca vardı. anasınıfı örtmenimiz nerde diye sordum ona. noldu? dedi bana. bu parayı verecektim dedim. tamam ver bana o parayı dedi aldı benden cebine kattı. sonra sınıfa gittim örtmen geldi dedim parayı o kantindeki örtmene verdim dedim. teneffüste gitmiş yanına kantindeki piç bende para yok demiş. örtmen benim yanıma geldi oğlum emin misin öğretmenin para almadığını söylüyor. düşürmüş olmayasın dedi. hayır örtmenim ona verdim o cebine kattı dedim. en sonunda beni kantine götürdü örtmen. o kantindeki piç ise bana doğru bakarak aynen şu cümleyi kurdu:
"ya bana para falan veren olmadı neyse ya hadi sadakam olsun al hocam şu 5 milyonu onun borcunu ben vereyim." dedi.

fakat anasınıfı örtmenim bana sonradan sınıfa çıkınca durumu tekrar anlatmamı istedi ve ben anlatınca bana o zaman inanmıştı. anasınıfı örtmenime burdan saygılar öteki piçe ise burdan yağsız bir kazık...
ilkokul 4. Sınıfta olmam lazım.

Sınıfta Muhammed isminde bi çocuk vardı. işte bu arkadaş defterinin arkasına ismimi yazmış kalpler falan.
Bizim sınıftakiler bunu görmüş.
Sınıfa bi girdim gülüşmeler, saçma sapan çocuk hareketleri, oooo falan diyenler..

Öğrendim tabii bunu, çocuk bana açıklama yapmadan yüzüne tokadı indirdim.

Bu da böyle bi anımdır.
Şimdi de aşık olduğun çocuk yüzüne bakmıyor diye ağlıyorsun değil mi? Hahahahahaha.
Çocukken bayramlari çok severdim her cocuk gibi ama benim ki aşiriydi. Biz istanbulun anadolu yakasinda yasardik bir teyzem iki dayim birde anneannem bizimle ayni yakada diger 3 teyzem ve kuzenlerim avrupa yakasinin en ucunda yasarlardi. Bir tek onlari bayramlarda bazen yaa tatili bazende sömestrda bir araya gelirdik ama bayramlarda butun ailecek anneannemde bulusur bayramimizi kutlardik o zamanlar daha sicak ortamlardan hep beraber salonda toplanilir kazan kazan yemekler yapilir kuzenler birbiriyle oynar disarida surekli vakit gecirirdik. Benim gibi tek cocuk biri icin kuzenlerle bir arada olmak muthis bir nimetti. Cok ozel ve guzel zamanlardi sulalecek o bulusmalar.. anneannemi kaybedeli 5.5 yil oldu simdi bayramlarin hic bir anlami kalmadi sanki siradan bir gun gibi yasiyoruz. Cunku sulalenin cinari yok artik.. ruhun şad olsun anneannem...
sanki o gün babamın kolunun altında getirdiği beyaz kutu bir bilgisayar değil, uzay üssüydü...

Evet, fiziksel olarak bir uzay üssünün babamın kolunun altına sığma ihtimali yoktu belki, ama oyuncak araba kurar gibi kurduğum hayaller de kendi ekseni etrafında tek dönüşle beyazı siyaha boyayan bu bozuk dünyaya sığmıyordu. Dünyayı noktalı yerlerinden katlayıp yapıştırmama rağmen...

Bu yüzden o bir bilgisayar değil, uzay üssüydü. Öyle ki, bu konuda okulda "kendi aramda" devamlı tartışıyordum. Sadece bu konuyu değil, her konuyu kendimle tartışıyordum zaten. Hiçbir zaman, Türkçe kitabında, her hikayenin sonunda yer alan "Okuyunuz ve arkadaşlarınızla tartışınız." tahriğine asla kapılmadım; kimseyle polemiğe girmeye gerek yoktu. Yukarısı "onlar"ındı, aşağısı ise benim...

Neyse ki, gelecekte olası bir entry girme ve entry sırasında "konudan kopuş" ihtimaline karşı birçok kelime depolamıştım: Sonuçta, evimize Amerika tarafından gizemli, beyaz bir kutu sızdırılmıştı. Kutunun üzerinde tanımlanamayan ama aynı zamanda uçmayan bir cisim vardı. (ismin üzerinde ise Mr. Brown'ın çantasından düşürdüğü onlarca harf... Bu harflerin, üzerlerine; kola, gazoz, meyve suyu, kek ve benzeri içeceklerin ve yiyeceklerin dökülmesi için tasarlandığını fark etmem fazla zamanımı almadı. Ama bunu babama anlatmak, fazlasıyla aldı.

Kapıdan girer girmez kutuyu babamın elinden alarak kutunun altında kalmaya çalıştım. ilginçtir ki, bunu başardım. Zira kutunun iç açılarının toplamı benim enimle boyumun çarpımından daha büyüktü. Ama, kutuyu, TRT'de her cuma izlediğim korku filmlerinden sonra her defasında korkarak geçtiğim uzun koridorda sürükleyerek odama taşımayı başardım. Ara odadan çıkan ve elinde ucundan kan damlayan bir bıçak olan maskeli katil bu soğukkanlılığıma bir anlam veremese de, ertesi Cuma onun ilk kurbanı yine ben oldum. Annem ve babam ise katilin varlığına inanmadı ve bu vahşete göz yumdu.

Plastik, turuncu basketbol topuyla penaltı atışırken buzlu camını kırdığımız kapıdan girer girmez kutuyu açmaya başladım. Çizgi-filmlerdeki gibi hızlı hareket ediyordum; kollarımın arasında hızı belirten çizgiler vardı. Bir süre sonra abimle babam içeriye girdiler ve boyumun kısa olmasından faydalanarak beni saf dışı bıraktılar. işin kötüsü, sağ kulvardan yaptığım ataklar da işe yaramadı...

üzerinde "64" yazdığı için içinden 64 adet bilgisayar çıkacağını sandığım o cihazın ilk günden bozulmasını istemiyorlardı. Daha doğrusu, babam istemiyordu. Abim de benden yalnızca bir yıl sonra piyasaya çıkan modelimdi sonuçta...

Babam, mısırın ana maddesi olan ve patlamasını sağlayan; naylon, balonlu korumayı aşarak Commodore 64'e ulaştı...

o anda dünyanın sonu gelmiş gibi hissettim; güçlü bir ışık gözümü aldı, nefesim kesildi...

Sonra görüntü bir anda düzeldi. Dünyanın sonu falan gelmemişti. Bu sadece benim kuruntumdu. Zaten dünyanın sonu gelecekse bunu yalnızca ve yalnızca Cüneyt Arkın gerçekleştirebilirdi. o da buzdolabına uçan tekme atarken bacağını kırdığı için korkmaya gerek yoktu.

Her şey yolundaydı; Commodore 64 karşımdaydı. Her ne kadar CV'mde "Spectrum" deneyimi yer alsa da, Commodore 64 benim adıma yeni bir şeydi.

Evrensel dilde, "cihazla birlikte" kutudan bir de düzenli aralıklarla kırılmak için üretilen bir "şey" çıktı. ileride "coyistik" olarak adlandırarak "i" harfine gereksiz bir şekilde prim tanıdığımız bu kontrol cihazı beni Cüneyt Arkın'ın varlığından daha fazla tedirgin etmişti. Çünkü üstündeki kırmızı tuşa bastığım zaman evimiz havaya uçabilirdi. Babamla abime bunu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemediler. Zaten bu saçma ve çocukça bir düşünceydi, ama ben de o dönemde kısıtlı imkanlara ve teknik kapasiteye sahiptim.

Bu gelişmeden sonra ben köşeme çekildim ve yorganımı üstüme çekerek olan biteni izlemeye koyuldum...

Babam abimin yardımıyla önce kabloları bağladı, sonra da teybe bir kaset taktı. Ardından bilgisayarı açtı ve masmavi bir ışık gözümün içinde parladı. ilaç torbasından çıkardığı kasedi teybe taktı ve elindeki kağıttan kopya çekerek ekrana bir şeyler yazdı. Sonra, Joystick'i bilgisayara taktı ve ne yazık ki, o kırmızı tuşa bastı...

onlara evin havaya uçabileceğini söylemeye çalışmıştım ama beni dinlemediler...

Neyse ki yalnızca ara odadaki katil yaşamını yitirdi; başka kimseye bir şey olmadı.
HANGi BiRiNi ANLATSAM Ki. DOLU DOLU ÇOCUKLUK GEÇiRDiM. ŞiMDiKi ÇOCUKLAR GiBi BiLGiSAYAR, TABLET, TELEFON...VB BAŞINDA GEÇiRMEDiM ÇOCUKLUĞUMU. SOKAKTA OYNAYAN SON NESiLLERDENiMDiR HERHALDE.
Anaokulunda annemin kahvaltı için yaptığı keki bitirememiştim. Annem 'bak yemezsen arkandan ağlar' demişti. Okula gittim ben, beslenme saati geldi. Kutuyu bir açtım benim kek. Ağlamaya başlamıştım 'ağlayıp arkamdan gelmiş' diye. Annem falan gelmişti okula. O günden beri meyveli kek yemem.
Çocukluğum esnaflık yaparak geçti

Abim üniversiteyi kazanınca mecburen ihale bana kalmıştı
12 yaşımdan 18 yasina kadar Tekel bayii işlettim

Yeri geldi sarhoşlarla muhatap oldum
Yeri geldi bir birayi veresiye almak için 1 saat çene yapan adamla muhatap oldum

Yaşitlarim yazın top oynar.
Sonra nehirde yüzmeye gider
Sonra sokak sokak gezer Eğlenirken

Ben Sabah 8/9
Akşam 11/12 dükkanı beklerdim.

Ha avantaji oldumu oldu tabikide
Para kazanmanin ne zor olduğunu
Götunden ter Akarcasina çalışmayu
1 liranın bile kıymetini anlıyor insan

Yaşitlarim 1 liraya dondurma çikolata vs alırken
Ben o 1 lirayi nasıl 2 lira 3 lira 5 lira yaparım onun hesabını yapıyordum..
beden dersinde bir oyun oynuyorduk hızlı koşmak gereken bir oyun okadar hızlı koşmuşum ki duvarı fark ettiğimde çok geçti.
Babam birliğine götürüp tanka bindirirdi en büyük eğlencem buydu. Herkesin çocukken atlı karınca tepesinde fotoğrafı olur benim m60 tepesinde.