bugün

Simdi baskanlik sistemi diyelim;
Bir amerikada vardir. Bir de turkiyedeki....
Nukleer santral diyelim;
Bi dunyadaki vardir. Bir de Turkiyedeki...
Çünkü senin 7 kuvvetindeki depremde yerle bir olan ülkenin aksine dünyanın en ileri teknolojilerinden birine sahip olan japonya’da 9 kuvvet depremlerde tek kişinin burnu kanamazken, bu adamlar fukuşima nükleer santrali faciasını engelleyemediyse, türkiye babayı engeller.
çünkü deprem konusunda hiçbir tecrübesi olmayan ruslara yaptırılıyor amk mun santrali.
lan rusa yapı mı yaptırılır. adamların moskovadaki en sağlam yapılarını türkler yapıyor.
japona yaptırıyorum desen eyvallah. yapsınlar. onlara güvenirim.
ayrıca. altarnatif bi sürü iş kaynak var. git onların üzerine düş.
nükleer enerji artık demode. bi dolu problem çıkartmaya gebe.
neyse yapılsın. çok da korkmayın olmaz bişey.

sınırımızda 2 tane köhne nükleer santral çalışıyor zaten. önce onlar patlar buna gelene kadar sıra.
Kuracak kişilere ve daha önemlisi yapılacak denetlemelerin kalitesine güvenmiyorum. Ayrıca atıkların doğru ve güvenli bir şekilde saklanacağına da güvenmiyorum.
yoksa nükleere karşı değilim.
yazarlara sorulan sorudur. sahsi görüsüm, temiz enerjiden yana oldugu için, degil türkiyede dünyanin tamamindaki doga düsmani enerjilere karsiyim. kendi çapimda bunlara da karsi duruyorum efendim. neyse, olay akkuyu ya gelecek olursa, söyle düsünmek lazim, %90 bir sikinti çikmayacak, çünkü dünya çapinda nükleer enerji kullanilmakta olan bir sey ve çok fazla var. ama sadece bir iki sorun yasanmis. istatistiksel olarak zaten kaza yasanma olasiligi düsük. velhasil olay o degil. çünkü herhangi bir terslikte sadece o bölge degil bütün kita etkilenecek, haberiniz yok. nükleer sizinti-patlamadan bahsediyoruz dingiller. siz radyoaktiviteyi oyuncak zannettiniz heralde mal degnegi insanlar. ben arastirmaci oldugumdan arada radyoaktivite ile çalisiyorum. ki benim çalistigim izotoplar sadece ve sadece çok zararsiz isimalar yapanlar, hani derler ya deriden dahi geçemeyen cinsten. ki bütün önlemleri de almama ragmen korkuyorum. çünkü bunun sakasi olmaz. sonra da çikip sunu diyorsunuz, ermenistanda bile varmis bizde de olmaliymis. arkadas, sen diyorsun ki benim rant elde ederken saniye dahi durup düsünmeyen devletim bu akkuyuyu buna alet etmeyecek, ve diger bütün örneklerinin aksine, kontrolü ve düzenlemeleri prosedure uygun adam akilli bir sekilde yapilacak. bu yüzden sorun cikma ihtimali sifira çok yaklasacak. bu dedigime siz inaniyor musunuz? eger inaniyorsaniz bisiktirol diye bir sey var onu deneyin, yok inanmiyorsaniz da alternatif enerji kaynaklari için konusmaya baslayabiliriz.
(bkz: nükleer santrallerin cayır cayır enerji üretmesi)
güneş enerjisi santrali kurulması daha iyi olur.
elektrik kesintisinin nedenini bile doğru düzgün belirleyemeyen bir ülkeyiz nükleer sızıntıyı fark edemeyiz etsek de düzeltemeyiz.
nükleer santralin ne kadar gerekli olduğunu yanlış kaynaklardan öğrendikleri için.
kömür madenine bile sahip çıkamayan bir hükümete nükleer santral konusunda zerre güvenmiyorum.kaldıki nükleer santralde bir patlama veya arıza olsa bütün ülkeye sıçrar.
bir japon türkiyede neden nükleer santral kurulmasını istemiyorsa o yüzdendir.
http://www.dailymotion.co...r-santral-icin-uyari_news
üç sebepten ötürü.

birincisi, türkiyede içinde bulunduğumuz şartlarda denetim mekanizmasının güvenilirliği (daha doğrusu güvenilmezliği) ortada. nereden bileceksin o santrale yarın bir şey olmayacağını? üstelik nükleer santral bu, boru değil.

ikincisi, nükleer santrali enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için yaptıklarını söyleyen bir zihniyet mevcut. böyle bir yalana nasıl inanalım? uranyum zenginleştirmeyi başaran çok az sayıda ülke var. iranın böyle bir şeyi başarması ise tüm dünyada endişe konusu olmuştu hatırlarsanız. ambargo yeni kaldırılıyor. nasıl azaltıyorsunuz dışa bağımlılığı? bizde uranyum zenginleştirebilecek bir teknoloji mi var?

şunu söyleyebilirsiniz, rusya ve irana olan enerji bağımlılığımızı azaltacağız. evet, amaçlanan da bu olmalı zaten.

üçüncüsü, nükleer enerji de tıpkı petrol gibi yenilenemeyen bir enerji çeşidi. doğaya çok hızlı bir şekilde zarar veriyoruz dünya insanları olarak. doğayı ve doğal ürünleri bir tür "ham madde" olarak görüyoruz. halbuki bunlar bizim yaşam kaynağımız. temiz ve içilebilir suya verdiğiniz parayı düşünün. çok çok cüzi bir ücret. ama bir de şöyle düşünün, cebinizde bin lira para olsa, çok susamış olsanız ve ulaşabileceğiniz tek içilebilir su da 1 litrelik bir şişedeki su olsa ve o suyun sahibi de sizden bin lira ücret talep etse, vermez misiniz? eliniz mahkum verirsiniz.

işte bizim ekonomik sistemimiz bu doğal kaynakların değerini doğru olarak yansıtamıyor. çünkü modern kapitalist ekonomide bu tarz kaynakların aşırı kullanımını engelleyebilecek bir mekanizma yok. devletler ise büyüme hızını maksimum seviyede tutmak adına doğayı koruma konusunda çekimser kalıyorlar. bir türlü anlayamıyoruz, ayfonlarımız olmadan da yaşayabiliriz ama susuz, ağaçsız, kısacası doğal kaynaklar olmadan asla.

şimdiye kadar doğayı koruma meselesini hafife alırdım. ancak son bir iki yılda öğrendiğim şeyler fikrimi değiştirdi. işte doğayı korumak konusunda en önemli şeylerden birisi de yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek. türkiye için bu şu an çok mümkün olmayabilir. ancak yapılacak santrallerin yap-işlet-devret modeliyle yaptırılması ciddi sıkıntılara yol açabilir ileride. çünkü bu modelde santrali işletme hakkı uzun bir süreliğine (mesela 49 yıl) ilgili firmaya devrediliyor. çünkü neticede işleten firmanın da kar edebilmesi lazım. ama bu durum da geleceğimizi ipotek altına almamız anlamına geliyor. farklı enerji kaynaklarına yönelmek konusunda kendimizi politik anlamda kısıtlamamız anlamına geliyor. tıpkı imf sözleşmeleri gibi.