bugün

bazı il ya da ilçelere bağlı çevre köylerinden okumak için gelen çocukların barındıkları kurum. genellikle okuma imkanı olmayan, oldukça yoksul köylerde yaşamlarını sürdüren çocuklar burada eğitim görürler. bir tanesini yakından gözlemleme fırsatım oldu: efendim, bu okulöncesi dönem çocukları bu grupta yer almıyorlar. sadece ilköğretim birinci sınıftan başlanarak, sekizinci sınıfa kadar devam eden yaş aralığında olan çocuklar eğitim görüyorlar. iki haftada bir sadece anne ve babalarının yanına gönderiliyorlar. onun dışında zamanlarının büyük bir kısmı okulda geçiyor.

fiziksel koşullar okuldan okula değiştiği için o konuya pek değinmeyeceğim. çocukların okul dışı aktivitelerine de gerekli önemin verilmesi gerekiyor nihayetinde. asker hayatı gibi bir düzen var yibolarda. sabah güneş doğarken saat altıda uyanıyorlar, yedide kahvaltı yapıyorlar. saat dokuzda derslerine giriyorlar. akşam yedide yemeklerini yedikten sonra saat dokuzda herkes yatmış oluyor.

dikkat ettim bu çocukların ahlaki değerleri şehirde yaşayan çocuklara nazaran çok daha yüksek. yani konulan kurallara uyuyorlar, kendilerinden büyük olan yetişkinlere ve öğretmenlerine karşı çok saygılılar ve sınırlarını gayet iyi biliyorlar. üstelik "bir an evvel üniversiteyi kazanıp da ailemden bir kurtulsam, istediğim gibi yaşasam." tarzında düşünen bir ergenden bile çok daha mantıklı düşünebiliyorlar. o bar senin bu bar benim gezerek, baba parasıyla okuyup da kıymetini bilmeyen üniversite öğrencilerinden çok daha olgunlar. arada bir kendilerini ziyaret eden annelerinin vermiş olduğu beş milyonu geri uzatarak "ben arkadaşlarımla pikniğe gitmeyiveririm. bu para sana lazım. ben burada rahatım." cümlesini kullanan çocuklar onlar.

şu beleşci fikrine de sonuna kadar katılmıyorum. okulun şartları ne kadar iyi olursa olsun, biti de oluyor; piresi de. onların yemek seçme gibi bir lüksleri de yok. bizim burun kıvırdığımız yemekleri karınlarını doyurmak için yemek zorundalar. banyo saatinde banyo yapmak zorundalar.

bunun dışında bahsetmek istediğim diğer konu da şu; bu kadar pırıl pırıl masum çocuklar bir şekilde uyarıcılardan yoksun bırakılıyorlar. evet, görevini en iyi şekilde yerine getiren öğretmen arkadaşlarım çırpınıyorlar. hasta olduklarında başlarında nöbet tutup, ilacını içiren; onu tehlikelerden korumak için emeğini esirgemeyen öğretmenlerimiz var. ancak bir şeyler eksik. bu kadar mükemmel olan çocukların akademik becerileri çok düşük. sbs sınavında öğretmenim yemek yiyebilir miyim?, yahut tuvaletim geldi, çıkabilir miyim? gibi sorular sorabiliyorlar. bu çocukların öss gibi bir sınıvda başarılı olabilmeleri için öncelikle sınav bilincinin verilmesi gerekiyor en önce. anne babanın tutumu da çok önemli. hala "eti senin kemiği benim" mantığıyla yaklaşan aileler var ne yazık ki.

her neyse öğretmenlik tam anlamıyla yapıldığı vakit gerçekten çok kutsal bir meslek. her şeyden önce sabırlı ve tutarlı olmak gerekiyor. güncel olayları takip ederek bu çocuklara ışık tutmayı gerektiriyor. bir yanın eksi kalması çok daha kötü çünkü. özellikle yibolarda eğitim gören çocukların hem annesi hem de babası oluyorsunuz. burunları dahi kanasa siz sorumlusunuz onlardan. o yüzden iyi düşünüp doğru karar vermek ve bu çocuklar için gerekeni yapmak gerekiyor.
kısaltılmış hali için (bkz: yibo)
ilköğretim 1,2 ve 3. sınıf öğrencileri yibo' larda okutulmamalı bence. Yemek, banyo, aile hasreti ve büyük öğrenciler arasında ezilme gibi durumlar çocukta psikolojik boşluklar ve darbeler yaratıyor. Çocuklar çok sıra oluyorlar bir de. Etüde giriş sıra, 1. derse giriş sıra, öğle yemeği girişi sıra, yemek sonrası okula giriş sıra, akşam yemeği sıra, yatakhaneye giriş sıra. Aslında sırasız da girebiliyorlar onlar. Askeri kurallar ve militarist uygulamalar çok bu yibo'larda.

1,2,3. sınıflar da eskisi gibi köylerindeki okullarda okumalı ve 4. sınıftan itibaren bu okullara alınmalıdır derim. Köylerdeki boşalan o güzelim köy okulları da ana sınıfı ve ilköğretim 1.2.3. sınıf eğitimi için kullanılmalıdır. Hem köyler model olan öğretmenlerine kavuşmuş olur. Genç ve sıra bekleyen öğretmenlerimize de olanak ve gelecek tanınmış olur. Süslü Milli Eğitim Bakmayanımız Nimet Hanım' ın dikkatlerine sunarım.
biladerimin 7 yıldır görev yaptığı okul türü. onun şansına bulunduğu okulda ilk kademe yok ve bu bir nebze olsun yurtta çekilen sıkıntıyı hafifletiyor. bu okullarda okuyan çocuklar genellikle gelir seviyesi çok düşük, çocuklarını okula bir gönderip bir daha arayıp sormayan velilerin çocuklarıdır. çocuklar bir hafta boyunca üzerlerindeki okul formasıyla yatar, kalkar, top oynar, koşar. faikirdir yibo çocukları. bu yüzden oralarda görev yapan öğretmenlere ayrı bir sorumluluk düşer, onları ezmemek, kollamak, onlara abi, abla, anne, baba olmaktır orada öğretmenlik yapmak.
yibolar için asimilasyon tanımlamaları yapılmaktadır.
köylerinde babalarından 1 tl dahi alamayan, hatta babaları nezlinde bunun gereksiz olduğunu savunan, özgüven problemi yaşayan, kendinden büyük her canlıya saygı göstermesi gerektiği gibi bir hastalıklı zihniyetle yetiştirilen çocuklara devlet yardım etmeseydi bu durumda devlet nasıl tanımlanırdı bilmiyorum.
bu duruma asimilasyon demek her koşulda devlete muhalefet hissiyatıyla güdümlü bireyler için tatmin edici bir slogan olsa da yibolarda genel olarak genç yaştaki idealist,çalışkan ve fedakar (diğer öğretmenlere göre) öğretmenler göz önüne alındığında büyük bir itham ve vefasızlıktır.zira birçok yiboda devlet binayı yapmıştır ve oraya bina yaptığını unutmuştur, aslında yiboların çok sık teftiş geçirmesiyle bir zıtlık teşkil eden bu cümlemi şöyle açıklayayım; sık teftiş geçirmesinin tek nedeni büyük paraların dönmesidir, yani yibolara gelen müfettişler dometesin çürümesi ekmeğin bayatlamasından başka bişeyle ilgilenmezler genel olarak, ilgilenmeleri gereken nokta orada görev yapan öğretmenlerin hangi şartlarda bu görevi yaptıkları ve çözümleridir.fakat her teftiş birkaç domates ve ekmek sebebiyle öğretmenlerin soruşturmalarıyla sonuçlanmaktadır. okul nöbetlerine üç öğretmenin yetersiz olması, eğitim öğretim adına birşeylerin yapılamaması müfettişlerin umurunda bile değildir, çünkü onlar da devletin bakış açısıyla olayı bir görev ifası olarak algılamaktadırlar.

kimi yerlerde 500 600 ü bulan öğrenci mevcudu vardır,bu kadar öğrenciyle iki erkek,bir bayan üç öğretmenin ilgileneilmesi mantık sınırlarını aşan bir durumdur.tuvalet ihitiyacının nasıl giderilmesini dahi bilmeyen öğrencilerin bile bulunduğu bir ortama üç öğretmen görevlendirmek ve bu öğretmenlere bir kravattan,milyonluk ihalelere kadar herşeyin sorumluluğunu bindirip,bir de sağlıklı eğitim öğretim yapmalarını beklemek bir fiyaskodur.

yibo yönetmeliğinde öğrenci sayısına göre altı kişiye kadar belletici öğretmen alınabilir. fakat öğretmenlerin kaldıkları ortamlar birçok yerde bir insanın kalamayacağı şekilde olduğundan ve 24 saatlik nöbetin ardından tekrar sabah 8'ders başı yapılması gerektiğinden, üstelik bütün bunları 6 saatlik ders ücreti krşılığında yapılmasını beklemek, birçok yiboda hiçkimsenin belletici öğretmen olmak istememesi sonucunu doğurduğundan nöbetler üç öğretmenle sürdürülmektedir.

kpss atamaları sonucunda yibo tercihi yapacak olan öğretmenlerin gidecekleri okulu çok iyi araştırmalarını öneririm.
Yıllarca yibo' da öğretmenlik ve idarecilik yapmış, demokrat ve gerçekçi bi emekli öğretmen olarak söylüyorum. Yibo' ların çocuklar için tek amacı günde çocukların 3 öğün karnının doymasıdır.Gerisi hikaye.2000' li yıllarda hala 1970' lerin okul projeleri.Fiziki yapı çok geride.Koğuş sistemi odalar,derslik binasının altında yemekhanenin kokusu sınıflara gelir.Hamamında 30-40 öğrenci çırılçıplak topluca banyo yapar.Bir de bu okullara gelişi güzel öğretmen atanır.Sürgün,cezalı,yeni mezun,deneyimsiz öğretmenler.Yani çocuğu bile olmayan öğretmenler.idarecilerinin bir de bayan ağırlıklı olması gereklidir.Ama örnek yönetilen Yibo' lar yok mudur? Vardır tabiiki.Askerdeki 20 yaşındaki genç, üst ranzada çarşaf ve nevresin takamazken 1. sınıf 7 yaşındaki çocuk nasıl yapsın.Minicik kızlar saçlarını kendisi nasıl tarasın?Kaldırılmalı yibo' lar.Taşımalı dar bölge okulları yapılmalı acilen.Daha uzak köylere de köy okulları açılmalı.Böylece köylerin ışığı olan öğretmeni de rol model olarak köyde bulabiliriz.Yibo' larda çocukları kazanalım derken kaybediyoruz aslında.Taciz konusuna da hiç girmiyorum.Yukarıdaki işlemler yapılırsa bu olaylar da yaşanmaz.
tecavüzlü ilköğretim bölge okulu.
(bkz: ahmet baldöktü yatılı ilköğretim okulu)
şimdi..yibo'lardan birinde bir müdür yaşarmış bir de çocuklar...bu çocuklarda bit problemi çıkmış çıkınca da ne olmuş biliyor musunuz? hiçbir şey yapılmamış, üstüne yapmak istenenlere de engel olunmuş,tabi bunların yanında diğer ihtiyaçlarını saymıyorum bile, kocaman fareleri anlatmıyorum bile...daha neler neler diyesim var da..
çok öğrencisi aç yatmış hatta biraz daha karnı doysun diye soğan aşırıp, yakalanınca bolca dayak yenilmesine sebep olan okuldur.

vaktizamanında Trt'de, yibo lar yarışıyor programının ilham kaynağıdır.
yibo hüzün kokan yerdir. Çocuklar çok sakindir, durgundur. bu okulların kocaman bahçeleri olur, ama o bahçede oyunlar oynanmaz pek. genelde yalnız yalnız oturulur. Özlem vardır; terk edilmişlik duygusu, sevgi açlığı vardır. aileden uzakta okuyan yoksul çocuklar veya annesiz babasız çocuklar vardır.
orada hiç tanımadığın çocuklar eteklerinde koşuşur mesela. sana sarılıp seni çok sevdiklerini söylerler, ilk kez görmene rağmen. Keşke hiç gitmesen derler. gitmek zorundayım cevabını alınca, keşke gitmek zorunda olmasan derler. Babamı tanıyor musun diye sorarlar. gece onlar uyuduğu zaman üstlerini örterken; annem gibi ört, onun gibi öp derler. bir köpeğin anne dediğini iddia ederler. duymak istedikleri şeyleri bunu söyleyemeyecek bir canlıya yüklerler. kedilere sarılırlar sıkı sıkı. başka sarılacak kimseleri yok ki çünkü.
yatılı bölge okulu, şekerli çay demektir. o çayı demir bardaktan içmek zorunda olmak demektir. aynı zamanda ihtiyaçların karşılanmadığı, ödeneklerin nereye gittiğini sorgulamana sebep olandır yatılı bölge okulları.
insan bazen haline şükrediyor sözlük. Her yibo dönüşümde aynı şeyleri hissediyorum, aynı şeyleri düşüyorum.
demem o ki, bir yerlerde ufacık bir ilgiye hasret insanlar var. Azıcık duyarlı olun. Sadece kendi dertleriniz varmışçasına bencil yaşamayın. Başka insanların yüzünde tebessüm olmak için uğraşın. inanın bana, çok mutlu olacaksınız.
babamın mesleğinden dolayı * 1. ve 2. sınıfı okuduğum eğitim kurumu. üstelik nusaybin'de. eğitim ne yazık ki alt seviyelerde. yatakhanelerde ise durum içler acısı. fakat o yaşlarda onlarca çocuk olarak bir arada olmanın sağladığı eğlence paha biçilemez.
güncel Önemli Başlıklar