bugün

okunduğunda gülümsemenin ötesinde, kahkalar atılmasına sebep olan, minik hikayeciklerdir.

bush bir okulda öğrencilere konferans vermektedir. sorulara gecilir.

tomi: sayın başkanım sorularım şunlar.

1-ırak'ta nükleer silah var dediniz çıkmadı?
2- hala neden ordayız?
3- savaşı kaybediyor muyuz?

bush tam cevaplara gececekken zil calar. 2.ders devam edilir.

başka bir öğrenci soru için söz alır.

sayın başkanım

1-ıraktan ne zaman cıkacağız?
2-gecen ders zil neden erken çaldı?
3-tomi nerede?
temel fadime 'yi telefonla aramıs demiş ki:

la fadime bu aksam mutlaka bize gel çünkü evde kimse olmayacak . ki ki ki ki.

fadime aksam eve bir gider ki evde kimse yok!
ali ile ayşe birbirini seven iki gençtir. yakında evlenme kararı alırlar. ali ise evleneceği kızın bakire olmasına önem verir. bu durum ayşe için sorun. ali'den ayrılmamak için ali'ye yalan söyler. ama evlenince foyası çıkacağı için telaşlıdır. mahallelerinde oturan yaşlı bir teyzeye gider ve durumu anlatır. yaşlı kadın evlenirken bende senin durumdaydım ama bir plan yaparak o işi hallettim. sanada bu planı anlatacağım. kadın başlar anlatmaya: gerdek gecesi yatağın kenarına kırmızı mürekkep koy ilişkisi sırasında bu mürekkebi yatağa dökersin. erkekler salaktır anlamaz der. neyse ayşe hemen planı uygulamaya başlar ve evleneceği gün kırmızı mürekkebi yatağın kenarına koyar. o günde evin küçük kızının ödevi vardır. kırmızı mürekkeple yazı yazacaktır. yatağın kenarındaki mürekkebi alır kimse anlamazsın diye yerine yeşil mürekkebi koymuştur. neyse çift evlenir gerdeğe girerler. kız planı aynen uygular. iş bitince erkek ışığı yakar. durum ortadadır. her yer yemyeşil olmuştur. kız şimdi yandım derken, ali gururlu bi şekilde ayağa kalkarak biz bu işi yaptı mı safra kesesini bile patlatırız.
Juan, motosikleti ile Meksikasınırına gelir. Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan, "Yalnızca kum" diye yanıt verince polis,"Aç bakalım çantaları" der. Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka birşey bulamaz çantada !Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka birşey yoktur ! Polis,
çantalarını Juan'a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir.
Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı gene durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve Juan'ı serbest bırakmak zorunda kalır. Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder !
Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır; "Senin yıllardır birşeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım. Geceleri uyku
uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağından emin olabilirsin". Juan gülümseyerek yanıtlar, "Motosiklet"!
temel amerikaya gelir ve havaalaninda pasaport islemleri gercekleşmektedir:
- what's your name sir?
-temel
-surname?
-kaya
-sex?
temel gayet sakin cevaplar
- 3 times a week
memur sasirir ve soyle der:
- sir you misunderstood me ..i mean male? or female?
temel yine hemen cevabi yapistirir.
- doesn't matter
çocuk evde dolaşırken yerde prezervatif görür ve babasına sorar
çocuk: baba bu ne?
baba: sinek ilacı yavrum
çocuk: sen sinekleri s.kerek mi öldürüyosun?
hasan askerlik yapmaktadır ve rabbinden başka kimsesi kalmamıştır.kimsesiz olduğu için Allaha mektup yazar hatta durumu abartarak bir mektubunda "Allahım hiç param kalmadı 200 milyon lazım" der.zarfa da hasan'dan rabbine yazar.mektuplar askeri postadan çıkmadan önce kontol edilirken subayın biri mektubu görür diğerlerine:
-bizim böyle askerimiz varmış da bizim haberimiz yokmuş, der.
daha sonra subaylar aralarında 3er 5er derken 150 milyon para toplarlar.zarfa koyarlar zarfın üzerine rabbinde hasana yazarak mektubu hasana gönderirler.hasan mektubu aldıktan bir ay sonra bir mektup daha yazar mektubunda şunlar yazmaktadır
"rabbim geçen yolladığın para için sağol.bu sefer başka bir adres vereceğim parayı oraya gönder bu şerefsiz subaylar içinden paranın bi kısmını almışlar"
(bkz: ali ejder)
bir dağcıyla bir kekeme dağa tırmanmaktadır.kekeme:
-ça ça ça ça
-ne diyorsan yukarda söylersin
yukarı çıkarlar dağcı ne olduğunu sorar.
-ça ça çadırları aşa aşa aşağıda unut unut unuttuk
bunun üzerine aşağıya inmeye başlarlar.kekeme
-şa şa şa şa
-aşağıda söyle ne diyorsan
aşağıya gelince kekeme:
-şa şa şaka ya ya yaptım
Brejnev, Küba'ya gelecekmiş. Kübalilar toplanmış, bir hoşluk yapacaklarmış.
Ülkenin en iyi ressamına başvurmuşlar. Bir tablo yap. Adı "Brejnev Küba'da" olsun diye.
Ressam: Hadi oradan, demiş.Ben adamı görmedim bile. Adam hayatında Küba'ya gelmedi.
Şimdi ben nasıl Brejnev Küba'da" diye atmasyondan resim yaparım?"
Tesadüf bu ya, bizim Temel, puro almaya Havana'ya gelmiş o sırada sıkıntıyı duymuş.
Ben size istediğiniz tabloyu yaparım, ama bana bir sandık puro verirseniz"
Adamlar çaresiz, vermişler. Temel bir hafta sonra, Küba'lıları cağırmış.
- "işte tablonuz" demiş. Tuvalin üzerini örten bezi hızla aşağı çekivermiş.
Küba'lılar da donuvermişler. Tabloda, yatakta iki kişi, al takke ver külah.
- "Bu ne" diye gürlemiş, Turizm Bakani. - "Bu ne?. Bu kadin kim?.."
"Brejnev'in karısı!" demiş, Temel.
- "Peki bu üstündeki adam kim?"
- "Brejnev'in uşağı!..
-"Peki Brejnev nerde ULAN!!!.."
- "Brejnev Küba'da"
Issız bir adada ingiliz Fransız Temel ve Jamaikalı durmaktadırlar
Temel Jamaikalı'ya yanaşır ve şöyle der:
-Sen yenisin galiba *
birgun carlsberg, miller, tuborg ve efes pilsen in baskanlari barda icmeye gitmis garson gelince teker teker soylemisler;
- ben bi carlsberg aliyim
- ben bi buyuk miller istiyorum
- ben tuborg icecegim
sira efes pilsen'in adamina gelince;
- ben bir kola aliyim, demis. garson gidince yanindakiler sorumus, "yahu sen niye efes istemedin" diye;
- kimse bira icmiyordu, ben de size uyayim dedim.. demis.. *
Genellikle temel bir gündiye başlayan fıkralardır.
çocuk babasından para ister:
"Baba 5 milyon verirmisin "
"4 milyon mu dedin? Napcan lan 3 milyonu, 2 milyon neyine yetmiyo! Al sana 1 milyon yeter!"
Oglu parayi almis: "Hehe.. baba zaten 500 bin lira lazimdi.
Baba : "Bak sen kerataya, demek sahte para vermesem kazikliycaktin beni..
Ingiliz, fransiz, italyan ve Türk otomotiv firmalarinin yetkilileri
fren sistemlerini tartisiyorlarmis.
Toplantinin son gününde sira uygulamaya gelmis.

200 metrelik bir parkur hazirlamislar.Parkurun sonunda kalin bir
duvar.Ilk 100 metrede 100km/h hiza ulasacaklar sonra aniden frene
basacaklar, en kisa mesafede kim duracak?

Önce Ingiliz ROVER'a binmis 100 km/h hiza ulasmis , frene basmis
ve duvara 60 cm mesafede durmus. Alkislar arasinda arabadan inmis
ve gururla "ABS" demis.

Ardindan Italyan Fiat'a binmis ilk 100 metreden sonra frene basmis
ve duvara 45 cm mesafede durmus. Yine alkislarla inmis ve ASR demis.

Ayni sekilde Fransiz Renault a binmis ve 30 cm mesafede durmus.
Arabadan indiginde SRS demis gururla.

Sirada bizimki. Biniyor Tempra ya 100 metre sonunda 100km/h hiza
zar zor ulasiyor ve frene basiyor. Ancak araba büyük bir hizla
duvara çarpiyor. Herkes saskin, bizimki arabadan iniyor mahçup
ve sinirli bir tekilde , AKF diyor.

Insanlar soruyor bu hangi tip fren, AKF nedir diye. Bizimki cevap
veriyor...

''anuna kodumun Freni"
adamın biri doktora gitmiş
- doktor hanım nereme dokunsam ağrıyor. demiş.
röntgen çekilmiş,
parmağı kırık çıkmış
iki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkli kumasın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler.Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. iki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi:
-Siz de haki renkte kumaş var mi? dedi
-Evet albayim var, gösterelim dediler.
Albay,
-Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek basıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarin öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz.
O gece bitmek bilmedi. "ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala postacı sokağın kösesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı.
Mois, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen elleri ile telgrafı açtı, okudu ve sevinçle seslendi: "Müjde Mois, baban ölmüş!.."
Bir Amerikali, bir Ingiliz ve bir Irakli kahvede oturmus cay iciyorlar. Amerikali çayını bitirince bardagi havaya firlatmis, silahini cikarip bardaga ates edip parcalamis:

- "Bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz Amerika'da ayni bardakla iki kere cay icmeyiz"

ingiliz de bunun üzerine cayini bitirip bardagi havaya firlatmis ve ates ederek bardagi parçalamis:

- Bizim ingiliz kumsallarinda bardak yapacak cam icin o kadar cok kumsal vardir ki, ayni bardakla iki kere cay içmeyiz"

Bunun üzerine Irakli da çayini bitirmis, bardagi havaya firlatmis, silahini çekip Amerikali ve Ingilizi vurup oldürmüş ve sonra da demiş ki hazretleri:

- Bagdat 'da bu sizin gibi or... çoc... Ingiliz ve Amerikalilardan o kadar cok var ki, biz ayni adamlarla oturup iki kere çay icmeyiz...
Bir gün bir kabadayı ile bir ibne yolda carpışmışlar. Kabadayı: "Önüne bak lan, g.tünü s.kerim" demiş. ibnenin cevabı gecikmemiş: "Ohoooo, hep vaad, hep vaad!.
Üç büyüklere ceza

Bir GS'lı, bir Fener'li ve BJK'lı, S.Arabistan'da yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar.
Mahkemeye çıkarılırlar. Karar: idam!
itiraz ederler, karar müebbet cezasına çevrilir.
Ama o gün, bayrama denk geldiği için Prens Hazretleri cezayı kaldırıp hepsine 20 kırbaç ceza verir. Bizimkileri sempatik bulduğu için de bir kıyak daha yapıp, herkese cezasını hafifletmek için bir istek hakkı tanır.
BJK'lı, "Sırtıma bir yastık bağlayın" der.
10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.
Uyanık Fenerli bunu görünce, "Sırtıma iki yastık bağlayın" der.
Ama iki yastık bile 10 tane kırbaca dayanmaz.
Sıra G.Saraylı'ya gelince Prens Hazretleri:
- Bak G.Saraylı, sana acıdım. Avrupada çok büyük başarılar kazanmanıza rağmen bu sene Avrupa'daki hiçbir lige katılamadınız. Türkiye liginde de de çok kötü sonuçlar alıyorsunuz. Ezeli rakibiniz F.Bahçe'nin gerisindesiniz. Bu yüzden sana iki istek hakkı veriyorum.
G.Saraylı "O zaman bana 1000 kırbaç vurulsun" der.
Herkes şaşkına döner.
Prens "ikinci isteğin ne" diye sorar.
G.Saraylı pis pis sırıtarak, ikinci isteğini söyler:
- Sırtıma F.Bahçeli'yi bağlayın!
Gözleri kör, yalniz ve yoksul bir Kayserili kirlarda basibos
dolanirken bastonuna degen sihirli lambayı alıp icinden cini cikarmayi
basarmis.
Bu isten hayli biktigi belli olan Cin, Kayseriliye soyle bir baktıktan
sonra;
- "Senin hayli istegin vardir; simdi sen gozlerin acilsin
istersin, zenginlik dilersin, evlenmegi arzularsin, ama ugrasamam..
Sadece bir dilegini yerine getirecegim. Iyi dusun ve ne isteyeceksen
iste.." demis.

Kayserili biraz dusundukten sonra dilegini soylemis;

- "Cocugumun saatlerce altinlarimi saymasini gormek istiyorum"
bir bursalı ve bir siirtli gay otoyolda müşteri beklemektedirler;
bursalı siirtliye:
+sizin oralarda ibnelik zor olmalı
-evet, alirler dövirler dövirler, ormana götürirler zikirler, tekrar dövüp orda bırakirler
+ hiii, inanmıyorum vahşet bu
-ya sizin orda nasıl ibnelik?
+bizde sabahtan hamama gidilir bir güzel yıkanıp paklanırız, sonra akşamüstüne doğru evden gelip özel şöför alır kuaföre gidilir, kuaförden sonra müşterilerle buluşup lüks bi restoranda yemeğe ordan da bi bara gideriz, vur patlasın çal oynasın bütün kurtlar dökülür,daha sonra beş yıldızlı bi otele gidilir , hizmetimizi veririz sabah da yine özel şöför evimize bırakır.
-ohoooo bu sosyal imkanların yarısı siirtte olsa siirtin alayı ibne olurdu!!
küçük bir çocuk ödevi için babasından yardım ister;

- ç: gerçek ile imkansız arasındaki fark nedir baba?
- b: bak oğlum, git evdekilere sor, brad pitt bu eve gelse ne yaparsın diye! sonra gel anlatayım!

- ç: abla, brad pitt bu eve gelse onunla ne yaparsın?
- a1: aa hemen yatağa atarım!

- ç: abla, brad pitt buraya gelse ne yaparsın?
- a2: ne diyorsun, hemen sevişirim!

- ç: anne brad pitt buraya gelse ne yaparsın?
- anne: ne yapayım oğlum oturur konuşuruz herhalde!
- ç: ama böyle yalnızsınız diyelim.
- anne: babana söyleme ama hemen yatağa atarım!

- ç: baba hepsi sevişiriz dediler!
- b: bak evladım, bu eve brad pitt in gelmesi imkansız, ama bu evde üç tane orospu olduğu bir gerçek!
Savcı, morgdaki üç ceseti incelemek uzere gelmişti. Birinci ceset sırıtıyordu. Savcı nedenini sordu. "Milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazandı, sevincine dayanamadı, kalp krizi geçirdi ve öldu", dediler. ikinci ceset de sırıtıyordu. Savcı sordu;
- Bu neden sırıtıyor?
- Bunun da oğlu doğmuştu. Sevinçten kalbine yenik düştü, diye açıkladılar.
Üçüncü ceset Temel`in kömür halindeki cesediydi. O da sırıtıyordu. Savcı sordu :
- Bu neden öldu?
- Efendim, buna yıldırım çarptı, dediler.
- Peki neden sırıtıyor?
- Fotoğrafını çekiyorlar sanmış.
bi gün bi uçakta fransız, ingiliz, alman, rus, iranlı, hollandalı ve türk gidiyolarmış.neyse uçak rotasını takip ederek giderken ingilterenin üstünden geçiyo.ingiliz şöyle bi aşşağıları süzüyo ve lafa giriyo: -arkadaşlar,burası benim memleketim ingiltere bizim diyo biramız acaip meşhurdur şahane biralar üretiriz içmelere doyamazsınız.. neyse ingiltere bitiyo fransa nın üstünden geçiyo ve fransız dalıyo: -burası da fransa bizim kızlarımız meşhurdur öpmelere kıyamazsın. derken almanya ya geliyo uçak alman bi iç çekiyo .. -hey gidi memleket diyo biz diyo bi arabalar üretiriz binmelere kıyamazsınız.. sonra efenim geliyo hollanda ya hollandalı bakıyo şööyle bi aşşaa: burası da hollanda diyo ah o güzel evler diyo bizim evlerimiz meşhurdur... uçak geçiyo rusyaya sonra (nasıl bi rotaysa artık): -rus bakıyo aşşaa bizim diyo kgb miz meşhurdur dünyada sinek havalansa haberdardır... sonra irana dönüyo uçak iranlı bakıyo şöyle bi göz süzerek:>-abiler diyo burası da iran bizim de halımız meşhurdur diyo yumuşacıktır.. geldik türkiye ye.. türk bakıyo abi aşşa, düşün düşün nerden başlasamki (o kadar çok meşhur şeyimiz var ki en orjinalini söölemeliyim diye) hah buldum diye düşünüyo ve başlıyo anlatmaya... arkadaşlar diyo burası türkiye, bizim diyo,delikanlımız çok meşhurdur... öyleki alır fransızın kızını, içer ingilizin birasını,atar almanın arabasına, götürür hollandalının evine,yatırır iranlının halısına, çatır çatır s.ker, kgb'nin de hiç bi s.kimden haberi olmaz.
Zamanın birinde Erzurum'dan bir grup insan hacca gitmek için
Yola çıkmışlar. Van'a gelmişler.

Van'ın bir köyünde konaklamaya karar vermişler.

O köyün de imamı yokmuş. Köylüler aralarında konuşmuşlar ve Erzurum'dan çıkıp hacca giden bu topluluktan birini imam yapmaya karar
vermişler.

Bu insanlar hacca gidiyorlarsa boş insan değillerdir diye düşünmüşler.

Nitekim tekliflerini içlerinden birisi kabul etmiş. Her yıl 400 koyun verilecekmiş imama.

Adam hacca gidip masraf yapacağıma burada kalıp yalandan imamlık yapar ve her yıl 400 koyun sahibi olurum diyerek işe başlamış.

Köylü camide toplanmış namaz kılınacak. Sayın imam başlamış

namazı kıldırmaya :

-Erzurum'dan çıktım yola Van'da verdim mola 400 koyun verdiler bana, Allahuekber...

Bu günlerce aynı biçimde devam etmiş. Köylü bu işe biraz şaşırmış ve konuşmuşlar aralarında

- Daha önceki imam mı yanlış kıldırıyordu, yeni imam mi yanlış kıldırıyor? Bunu gidip Müftüye soralım.

Sayın müftü meşhur Of'lu... Müftüye gelen halk her şeyi anlatmış.

Müftü köylüye dönerek :

- Siz şimdi hiç imama çaktırmadan köyünüze dönün ve namaz vakti camide toplanın ben de namaza geleceğim, diye emir verir.

Herkes köyüne döner ve namaz vakti cemaat camide toplanır.

Tabi ki Sayın müftüde camidedir. imam namazı kıldırmaya başlar.

Birinci rekat :

- Erzurum'dan çıktım yola, Van'da verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allahuekber... der hoca.

Arkadan "öhö.. öhö!.." şeklinde bir ses duyulur. imam yakalandım herhalde diye korkmaya başlar.

ikinci rekatta sözlerinde biraz değişiklik yapar :

- Erzurum'dan çıktım yola, Van'da verdim mola, 400 Koyun verdiler bana, yarısı sana yarısı bana... Allahuekber...

Namaz bitince köylü Müftüye dönerek "imam efendi namazı doğru mu kıldırıyor? diye sorar. Müftünün cevabı :

- Haçen birinci rekatta biraz şaşirdi ama ikinci rekatta işi düzeltti..