bugün

yalnız bir insan evladının geçip giden bir günüdür. *


gözlerimi açıyorum; tam tepemde yatak odasının yarısına kadar inen avize ile gözgöze geliyoruz. yalnızlığımı müjdeliyor. 'bugün kaçıncı gün?' diyor Waterhause'un 'gül koklayan kadın' adlı tablosu; 'kaç gün oldu onsuz uyanalı?'. başımı yastığıma bastırıyorum. 'bunlara kendini alıştırmalısın.' diyor yastığım. kitaplığımdaki kitaplar hep bir ağızdan 'dönmeyecek.' diye haykırıyorlar. hıçkırıklar, hıçkırıklar. 'bırak ağlasın.' diyor kader, her zaman söylediği gibi; 'açılır'.

bugün diğer günlerden farklı olarak erken kalktım. büyük binaların arasında kaybolmuş evimin küçük odasındaki pencereden denizi görebilmek için kafamı uzattım. denizin üstündeki sis bulutunu büyük bir zarafetle aralayan translatlantiğin geçişini izledim bir süre. hava aydınlık olmasına rağmen sokak lambalarının hala yanıyor olmasına şaşırdım. penceremin önüne koyduğum; hani bana geçen ay onun aldığı yıldız çiçeğinin söylediğine göre dün gece sabaha doğru yağmur yağmış. gerçekten de elimle yakalayabiliyorum havadaki toprak kokusunu; içime çekiyorum. toprak, toprağa can veriyor.

yatağıma dönüyorum. yatağım hala sıcak, yatağımın yarısı hala sıcak. hala o varmış gibi dikkatli yatıyorum, hala o varmış gibi gözümü açtığımda onun mezapotamya'ya kadar uzanan simsiyah saçlarıyla karşılaşacağımı sanıyorum. yastığını kaldırmayı aklımın uundan bile geçirmiyorum. derinlerimde cılız bir ses her gece kulağıma fısıldıyor; 'şükürler olsun. döndü, beklenen; beklediğin geldi.'. kendimi kandırıyorum biliyorum. arkadaşlarım bu durumuma anlam veremiyorlar. tek kelime dahi etmeden çekip gidişinin ardından bu kadar acı çekişimi saçma buluyorlar; anlatamıyorum. galiba onların yanında susmak en iyisi.

parmaklarımdan su gibi akıyor yalnızlık. içimi dolduran hasret, aşkı daha bir alevlendiriyor. gözlerim kapıda saatlerce anahtarın kapının kilidini çevireceği dakikayı bekliyorum. deri bir koltuğun üstünde akşama kadar siyah kapıyı izliyorum. zaman uzuyor. kapı açılmıyor. bir kara liste hazırlıyorum. listemin başında zaman var. bana hatıraları unutturmaya çalışan zaman.

artık hava kararıyor. muhteşem güneş yerini ay'a bırakıyor. yalnızlığım; yalnızların en çok gece rahat ettiklerini söylüyor. yalnızlığımı doğrularcasına geceleri gündüzlere göre kendimi daha iyi hissediyorum. hikayeler yazıyorum; yarım kalmış hikayeler, tamamlanmayı haketmeyen hikayeler. çünkü onsuz tüm hikayelerimin öksüz kalacağını biliyorum.

bu gece fırtına var. yıldız çiçeğimi içeri almalıyım. yere düşüp parçalanmasını istemem. pencereye yöneliyorum. yıldız çiçeğini çiçek açtığını görünce günlerdir gülmeyen yüzüm ilk defa gülüyor. bana utangaç ama mağrur bir şekilde sonbaharı müjdeliyor.

gün bitti. yatağıma, benim için bir mezardan farksız olan günün başladığı yere dönüyorum. mezar kurtları her zaman ki gibi beynimi talan ediyorlar. hiç itiraz etmiyorum, direnmeden mağlubiyeti kabul ediyorum. artık yarından umut etmekten başka bir çarem yok. gözlerimi kapatıyorum.
tıpkı dünkü gibi...
kutup geceleri gibidir.
kesinlikle miskinlik tembellik lüksü olmayan bir gündür. önceleri çarpışır insan belki yalnızlığı hissetmemek adına bir dolu iş yapmaya hatta işyoksa bunu üretmeye. en kötüsü üretecek iş kalmadığında zihniniz size yardımcı olamadığındadır. ondan sonrası kabulleniştir. ileri aşamaları zevk almaktır . Tek kişilik imparatorluğunuza bir girsin kisvesi altında herkesi itersiniz.
bir önceki ile aynı olan gün.

kilitli bir kütüphanede durmadan tozlanan, hiç okunmamış bir kitap gibiyim, uzun ve sıkıcıyım. içinde ne olduğunu kimsenin bilmediği, dahası merak da etmediği. dünya üzerinde o an bulunduğum yer de boşu boşuna yer kaplıyorum. kendi kendimden sıkılıyorum. şekilsiz parmaklarım gözüme batıyor, aynada ki yüzüm, sonra kıyafetlerim, benim olan her şey gözüme batıyor. Allah' ım nedir bu kendimden çektiğim diyorum. kendi kendime tahammül edemiyorum. düş kuramıyor, gevezelik edemiyor, ıslık çalamıyorum. güzel bir kıza laf dahi atamıyorum. neşeli biri miyim, yoksa aksi mi görünüyorum? beni görünce biri, herhangi biri acaba ne düşünüyor? neyi hatırlatıyorum onlara? bir şey hatırlattığımı bilsem iyi veya kötü, avunabilirim belki.

uyuyor, uyanıyorum. uyandığımda güneş çoktan batmış, akşam olmuş. kalkıp bişiler yiyorum. lokmalar çiğnedikçe ağzımda büyüyor. yeniden yatağa uzanıyorum. yattığım yerde biri gelsin diye bekliyorum. belalısından kaçan bir orospu, polisten kaçan bir suçlu, belki evimi soymak isteyen bir hırsız. biri gelsin ve kocaman yumruklasın kapıyı. bir kadın sığınsın kollarıma, bir katil beni vursun üç yerimden. bir şey olsun! o kadar az konuşuyorum ki, biri gelirse konuşmayı becerebilecek miyim, emin olamıyorum. sonra yine uyuyorum, hep uyuyorum.