bugün

bir tanesini tanıdım kısa hikayemin her satırında.
o, yalnızlığın öteki adıydı adeta.
adını yaşam bellediği bir zırvalık ve onu izafilendiren zaman boşluğu arasında sıkışıp kalmıştı kimsesiz varlığı.
köşe bucak hüzün kokardı varedebildiği her saniye.
kendine mahkum bir zamansızdı işte.
çok mücadele etti, bir yÂr, bir diyÂr özlemiyle.
tam tutuşturacakken umudunun derme çatma salını, bir sevdadır tutunuverdi yalnızlık çalkantısına.
rüzgar doğru yönden esti ilk defa; ışık, sonsuz karanlığı araladı.
o, karanlığa alışmış gözlerini alıştıramadı aydınlıklara.
doğru yönden esen rüzgara bir anlam veremedi, bunca zaman sonra.
yanlış yöne gittiğini düşünüp, dümen kırdı anlamsızca.
ne mi oldu?
yalnızlığının kıyısına sürüklendi anlamsızca.
ve yine isyan etti kaderine.
kaderiydi belli ki onu ışığa kör eden, rüzgara direten.
yalnızlığını istemiyor görünse de, artık yalnızlık mahkumuydu amansız.
kendini prangaladığı bir an, onu mahkum eden sonsuz andı aslında.
çok çalışıyordu kendince ama cevaplara kulaklarını tamamen tıkamıştı aslında.
aslında, sorulara sevdalanmış, cevapları aramaktan çoktan vazgeçmişti.
ona göre hayat, yalnızlık limanında demirlemiş bir sükut-u hayaldi.
limana bordalayan gemileri de işte bu heyulalı zamanlarda alabora ediyordu.
sanmayın ki, ders alıyordu batan her geminin, kıyıya vuran kaybetmişliğinden.
aksine, cesaretleniyordu sayısız enkazın nöbetini tuttuğu özlem dolu günlerden.
o, enkazını seviyordu kavuşmanın.
aslında, yalnızlığına vurgundu, paylaşmanın.
kaybettirdiği her kavuşmada, kavuşmaların yalnızlığını pay ediyordu kendine.
çoğul yanını ve mutluluğunu ise kıskanç bir aşık öfkesiyle yokediyordu.
tanıdığım biriydi işte.
yalnız yaşadı, yaşıyor ve yaşayacak.
güncel Önemli Başlıklar