bugün

yok olmanın hazzını yaşarken güne üzgün başlamaktır.sabahları gözlerini açtığında 4 duvar arasında benliğinle savaştığın andır.herkezden uzak hayatını sürdürürken aslında varolmanın verdiği yalnızlığı ve ölüme giden yolun aynı yalnızlıkla sonlanacağını az çok kestirebildiğin, hep yanındayım diyen yaşam formlarının bir bir eksildiğini anladığında insanları daha dikkatli seçeceğine kanaat getireceğin andır.hayata artık hür ve bağımsız baktığın anlardır.belkide büyüdüğünü anladığın andır.
aslında sorguladığımızda hayatı; hep yalnız değil miyiz? yalnız doğarız, yalnız ölürüz...
buraya sanatsal yorum yazma hissi uyandıran,yalnız kişinin ıssızlık duygusu.
Her uyandığında aslında hiç uyanmamış olduğunu anlamak... uyurken bile uyur uyanık yaşamsılara inat yüksek sesle horlamak... dile gelmiş tüm yaşantıların aslında birer konuşma balonu minvalinde süzüm süzüm süzüldüğüne tanıklık eden bir simanın güneşe vuran gölgesi olmak... ne sıkıcı ve ne keder bu heyhat... yine açılıp saçılmışsın be dünya, etrafımda ışıl ışıl yanan kor tanesi bulutların, bir rakkese tadında kıvrımların ama bir o kadar da hoyrat prozac etkin ne tuhaf.... ne tuhaf ki varlığın hissedildikçe ince bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşmekte.
dost sandıklarının gerçek yüzünü görmüş olmaktır.
sonra yalnızlıkla kaynaşır yolunu çizersin.
hepsinden önce dost sandıklarının adının üstünü çizersin.
sessizce oturursun bi' köşede...
herkes samimi gezinirken etrafta sen sadece bakarsın ama göremezsin...
ayağa kalkıp yürürsün ve eksiklik hissedersin yanında...
ve işte yalnız olduğunu anlar geç de olsa yalnızlığa uyanırsın....