bugün

küresel ısınma sonucu özlenen kavram.
sevgiliyle olunduğu takdirde tüm zamanların en romantik eylemi gibi gözüken ancak damlaları henüz havada gördüğümüzde kaçacak delik aramamızla sonuçlanan eylem.

+koşalım murağğğttt fönüm bozuluyooo
-...
fonda queen-don t stop me now çalıyorsa pek bi keyifli geçecek eylem.
yanınızda sevgilinizde varsa çok hoş ve romantik bir olaya dönüşür.

ayrıca kelliğe de iyi geldiği söylenir.*
insanın her yaşta yapabileceği bir eylemdir. özellikle yaz yağmuru yağarken serinleyip bir yandan da toprak kokusunun alınması insana yaşam sevgisi aşılar.
Soma civarında üzerinizin kömür kokmasına sebep olan anti-romantik eylem . Coming soon:
(bkz: Asit yağmuru)
yaz yağmuruysa, bir de toprak kokusu varsa buram buram gerçekten güzeldir.
şu dünyayı yaşanabilir kılan nadide olaylardan
bilerek, isteyerek, göze alarak, deli gibi belki, aklı başından atarcasına
damlaların her bir gözenekten içeri akmasına izin vererek
sel olup duyguları taşkın sularda gün ışığına çıkarmasına göz yumarak
duygu olup* o sele katarak kendini
dolu dizgin, yer yer fırtınayla karışık
durgunlaşıp, kimi zaman sağanak yağarak
akmak
akmak
akmak
sana doğru, sona doğru, belirsizliğe doğru, karmaşanın tam merkezine
doğru dosdoğru
başını sona kaldırıp içerek acı iksiri
elleri sana uzatıp yürüyerek sen gibi
saç baş dağınık pervasızca koşarak içerdeki eriyik duyguların girdabı gibi
damlalarda görerek seni rüya misali
ama kedi gibi tekir kedi, yanından geçip görmediğin beni
gözlerimi diktiğimde bulutların arkasından görünen güneş gözlerine
tekrar kaçırdığın ve sakladığın engel bulutların ile
izin vermemen gökkuşağına, boşuna aramak bu yüzden...
aslında amaç gökkuşağını bulmak olmasına rağmen gökkuşağıdır istenmeyen
içimdeki sırılsıklam söyler 'gökkuşağı bir an, sen iyisi mi yağmurda günlerce ıslan
camların puhusunda bil, öğren, duyumsa, yaşa; acısını, tatlısını, çirkini, kötüyü, hüznü, mutluluğu, 40ikiyi, muluyu...
büyü, içini doldur, her yana sal morun tonlarını, defalarca bürün sarılara, temizlen beyazla, karar siyahla
büyü, tanı içini, ışığıyla...
yıkan aşkla, yağmurda ıslan; kavuşmayı beklediğin gökkuşağı, seni sadece uyurken mutlu etsin. asıl bırak yağsın yağmur dünyana, gerçek hayallerine, doldursun kendini kendisiyle, taşmamacasına, ah minel aşkıyla...
eğer ki kronik sinuzit hastası iseniz sevgilinizle yada yalnızken yaşayacağınız romantizmin bedelini en ağır şekilde vereceğiniz eylemdir. en iyisi şemsiye altında kafada bere ile yağmurda yürümektir.
bir dönem kliplerinde sık sık karşılaşılan hadise.
poşeti şapka şekline getirip kafaya geçirme sebebi.
herhalde en güzeli; rüzgarsız bir havada, yavaş yağan yağmur altında, toprak kokusunu ciğerlerinize çeke çeke yürümektir.
fön çektirildiği günlerde şiddetle kaçınılan eylem.
sabahın 7.30'unda başlar gün. üç sevilen insanla * üsküdar yolculuğu başlar, ve sırf şarkıya uysun diye başlamışçasına yağmur damlaları düşmeye başlar yüzümüze. 4 kişiye düşen tek şemsiye sadece iki bedeni koruyabilir yağmurdan, diğer ikisi sadece kapşonlarına güvenerek yağmura meydan okurlar. aşılmaz görünen trafik alt edilir ve su birikintileriyle boğuşa boğuşa üsküdar'a varılır. vedalaşılır dostlarla, toplum gönüllüleri binasından içeri girilir. abiye verilen sözleşme saatine yetişilip yetişilemeyeceği iç kemirme hususunun gündemindedir. derken abi geliverir pat diye, soğuk ortam ısınır, aydınlanır. artık kendisinden bir tane daha vardır, başına gelecekleri bilmeden gülümser öylece. tog çıkışı yol kaybedilir, avrasya maratonuna katılanlarla sohbet edilerek yol bulunur. dolmuş durağında yağmur ısrarla saçlarımı bozmaya çalışırken abi bünyesini gerer yağmura karşı ve korur beni. dolmuşa bineriz, üsküdar iskelesine 200 metre kala ineriz ve yine yağmur cebelleşir abimin inatçı bünyesiyle. bırakırız en sonunda kendimizi yağmurun kollarına, varsın ıslatsın istediği buysa deriz ve yolumuza devam ederiz. herkesin kuru saçlarıyla tezat olarak farelere dönmüşüzdür ama bu, büyülü pazar gününü hiç mi hiç etkilemez. taksim'den cihangir'e muhabbetşinas bir taksici eşliğinde ulaştığımızda karşımızda duran susam kafe sıcacık ortamıyla bizi yağmur damlalarından koruyacağına söz veren haliyle selamlar. gireriz içeri, kuruluruz masamıza. kahvaltımız gelir, benimki özel bir antika kutu içinde özel bir hediyeyle, yusufçukla. ince bir ruhtan gelen ince bir hediyenin güzelliğinden ince hastalığa yakalanmakta olan minik bünyem hoşnut kalır, sevinir, mutlu olur. gözlerimizin içi güler birbirimize o küçük şeyleri yedirirken. o kadar çok konuşuruz ki yağmur unutulur gider sel olan kelimelerimiz arasında. çok özlemenin en güzel yanı da budur; saatlerce hiç susmadan konuşacak kadar çok şeyin birikmesi ve o tatlı muhabbetin hiç sekteye uğramaması. saatler su gibi akıp giderken yağmur da durulmuştur biraz, daha seyrek tanelerin altında taksim'e tekrar yürünür, oradan da bütün dükkanları inceleyerek galata kulesine giden yol aşılır. yolculuk esnasında kitap molası verilir ve abim kendisine aldığı kitabı paketlettirir, "insan kendisini de şımartmalı." diyerek. ardından hoş bir müzik mağazasına girilir, iki tatlı dedenin işlettiği. biraz darbuka çalar abi, biraz sohbet ederiz, ve yine yağmur eşliğinde yolumuza devam ederiz. yüzlerce şemsiyeli ordusunun saplarından sadece elleriyle korur beni abi, hiç bir zarar görmeden varırız galata kulesine. istanbul'un en güzel yerleri ayaklarımız altındadır, metrelerce yukarıdan istanbul'a, en az istanbul kadar özel bir varlıkla bakmanın verdiği keyif hiç bitmesin isterim. ama biter, anılar sadece fotoğraflanarak saklanır o an için, ıslanmış bedenlerimize rağmen mutluluğumuzun kanıtları olsun ve seneler sonraya uzansın diye. kuleden inişte iki kartpostal alınır, birbirimize yollamak üzere sözleşiriz ve ıslanma faslımıza devam ederiz. herkese inat yolun tam ortasından şarkı söyleye söyleye, ıslık çala çala gideriz. edith piaf'tan la vie en rose en çok yakışan eserdir bu güzel güne. iliklerimize dek son bir defa ıslanarak trafiğin kitlendiği noktalara ve de günün bitimine ulaşırız. hem de pastadan bir ısırık bile almadan günü noktalayarak.

hasta olmaktan deli gibi korkmasına rağmen deliyle deli olan, bir güne en çok sevgi nasıl sığdırılır sorusunun cevabı, her hareketiyle her kelimesiyle geçen dakikalara doyamadığım abime teşekkürler...
hasta olmayı önemsemeyip yanına o ''özel'' kişiyi alarak yapılmak istenen bir şeydir. ama genellikle hayallerde kalır.
kacisanlara aldirmadan, sapkanizi acip, dunyanin kirinin biriktigi bulutlarin yer yuzune inisinde, dunya ile ayni anda arinmaktir. islandikca keyiflenisiniz. veya apansiz yakalandiginiz yagmura lanet ederek islanir uste bir de hastalanirsiniz. veya once bir guzel islanir eve varinca kurulanip, bir bardak kahve ile pencere onunde yagmurla sohbet edersiniz... senaryolar coktur mesele islanacak yagmuru bulmaktadir. hele birde yazsa ve denizdeyseniz, degmeyin keyfe...
hep tek ıslandım yağmurda ama yine de kendi kendimle duygusal anlar yaşadım.
Surekli yagmur yagan bir yerde romantizmin yokolmasi.
kendinizi en yalnız ve duygusal hissettiğiniz zamanlarda yapmak istediğiniz şeydir.
bir de kaldırımdan yürüyorsanız, yanınızdan geçen havalı otomobillerin sıçrattığı çamurlu su pantolonunuzun paçasına değer ve siz o an o arabaya sövmekten kendinizden geçersiniz.

sokaklarda bir başınaysanız hafif bir şarkı mırıldanırsınız.

hele ki ıslanmış vaziyette otobüse binmiş bir öğrenciyseniz, 'öğrenci' diye paranızı uzattığınızda şoförün 'ıslak öğrenci' esprisine maruz kalabilirsiniz.
Facebook,Twitter vb. sitelerde üzerinden en çok grup açılan konudur.
hava sicacikken yagan yaz yagmurunda sevgili ile elele tutusarak yapilmasi cok guzeldir. kiraz mevsiminde ve kiraz bahcesinde kurtlanmadan onceki son kirazlari yiyerek islanmak ne guzel olur.
sıkış sıkış bir konserde, 25 derecenin üzerinde kıçınıza kadar terlediğiniz anda yağmura ıslanıyorsanız tadından yenmez. gerçekten müthiş oluyor.
tadına doyamadığım bir durumdur. Ama müzik şart!
çok güzel bir duygudur.yağmur yağıyor siz sokağa çıkmışsınız ve ıslanıyorsunuz.yüzünüze düşen su damlaları yüzünüzü okşar adeta...ve o toprak kokusu harika birşeydir yemek gelir adamın içinden.ulan bi yağmur nelere kadirmiş