bugün

Dağ gibi, kara yağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık,

Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi!

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük Ey Halkım, Unutma Bizi!

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

Hücrelere Atıldık Ey Halkım, Unutma Bizi!

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımıza düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. insanlık sustu.

Göz Göre Göre Öldürüldük Ey Halkım, Unutma Bizi!

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük Ey Halkım, Unutma Bizi!

Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, Asıldık, Öldürüldük Ey Halkım, Unutma Bizi!

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki Yaşlarındaydık Öldürüldüğümüzde Ey Halkım, Unutma Bizi!

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi!

Henüz çocukluğumuzu bile yasamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere...

Asıldık Ey Halkım, Unutma Bizi!

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan Öldük Ey Halkım, Unutma Bizi!

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi!
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi!
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, UNUTMA BiZi...

uğur mumcu
her okuduğumda ağlatan uğur mumcu nun mükemmel şiiri

dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük
dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.
yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acimasiz ellerine terkedildik.
direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarimizi fırlattık boş birer eldiven gibi.
utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

ölümcül hastaydık.
bağırsaklarımız düğümlenmişti.
hipokrat yemini etmis doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha.
cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
vicdan sustu.
hukuk sustu.
insanlık sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
hastaydık.
yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attik
önlerine.
sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük.
doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
istanbul'daki, ankara'daki işçiler, sizin için öldük.
adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

bağımsızlık, mustafa kemal'den armağandı bize.
emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
mezar taşlarımıza basa basa, devleri yönetenler gizli emellerle,
başlarımızı ezmek
kanlarımızı emmek istediler.
amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler.
ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze.
kurtuluş savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız.
bir kez dinlemediler bizi.
bir kez anlamak istemediler.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha
bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç.
mezar toprağı gibi taptaze,
mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi...

bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,
ağabeyimiz, babamız yaşındaydılar.
ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere.
öfkelerini bir gün bile karşısındakilere
bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük.
hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına.
batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

bir gün mezarlarımızda güller açacak
ey halkım, unutma bizi.
bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
ey halkim unutma bizi...

özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz
simdi hep birlikteyiz
ey halkım, unutma bizi...
uğur mumcu bu dizeleri cumhuriyet gazetesi 'ndeki ilk köşe yazısı için yazmıştır .
halkın seni asla unutmuyor bilesin.
edit:kötülemek ne iş????
selda bağcan yorumlamıştır uğur mumcu nun bu sözlerini , onun şahane sesinden demek istediği daha net anlaşılabiliyor.
uğruna kelle koltukta mesleğini yaptığın halkın seni ancak ölüm yıldönümlerinde hatırlıyor ne yazık ki. o da fazla kimse değil.
işi dönüp dolaştırıp sağcı solcu geyiğine getiren, yüzeysel düşünüp yüzeysel yaşayan insanların bol olduğu memleketlerde mumcular unutulmaya mahkumdur. çünkü onlar tarkan, keremcem, petek dinçöz, hülya avşar değildir. kameralar onlara tutulmaz, çocuklar, gençler onları tanımaz. çünkü onlar para kazandıracak malzeme değildirler.
(bkz: vurulduk ey halkım)
uğur mumcu'nun duygusal içerikli birkaç eserinden biridir. genelde kimsenin işine gelmeyen bilimsel gerçeklerden bahseden uğur mumcu bir gün kendisinin de bir suikaste kurban gideceğini bilerek yazmıştır bu şiiri, kimbilir.. zaten sık sık da söylermiş yaşamı boyunca "beni de fazla yaşatmazlar" türünde cümleler. ama korkusundan değilmiş bu dile getirmeler, daha ziyade alaycı bir tebessümle söylenirmiş. onun için önemli olan tek şey aydınlatmakmış çevresini. başarılı da olmuştur. ruhuna huzur verecekse haykırmak isterim; seni unutmadım, unutmadık!!! diye. okuduğum her kitabında, her köşe yazısında da şavkını dağıtıyor zihnime hala, yaşa(ya)masa da..
bir hatırlatma cümlesi. zira bunun bir de şarkısı yapılmıştır.

hayın tuzaklarda kan uykularda
vurulduk ey halkım unutma bizi
işkenceler için tahta çarmıha gerildik
ey halkım unutma bizi

zulüm sığmaz iken köye şehire
bize mezar oldu kan kızıl dere
yavuklu yerine çıplak mavzere sarıldık
ey halkım unutma bizi

her seher vaktinde tan atışında
kızıl güller açtı dağlar başında
faşist namluların her kurşununda
dirildik ey halkım unutma bizi
yeri geldiğinde hepimizden çok uğur mumcu cu olan kişilerin aslında bu sözlerle kimi kastettiğini hiç bir zaman anlamayacağı şiirdir,

selda bağca'nın aynı kasedinde şu sözlerde söylenmektedir,

ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu?
ve ne yazıktır unuttular. tarihin çöplüğüne gömülmeye çalışılan sözler, dağ gibi gençler, direnişler yok edildi. hepsi unutuldu.
nuri kurtcebe'nin çok güzel resimlediği unutulmaz uğur mumcu şiiri.
um:ag tarafından basılan vurulduk ey halkım unutma adlı kitapta bulunabilir nuri kurtcebe'nin bu çizimleri.
--spoiler--
http://tinyurl.com/2feqtl
--spoiler--
ey halkım! mazlum mu lazım sana! al bu dizenin yazarını, bas bağrına! lanet olsun diğer sahte mazlumlara!
17 yıl öncesinden kopup gelen bir haykırış...

balıklara tekrar etsen 17 kere unutmazlardı, 17 milyon kere söylesen bu halka, boş baloncuklar görürsün kafalarda, halka halka...
uğur mumcu'nun vakti zamanında yazdığı ve şimdiki türkiyeyi bile hala özetleyen muhteşem yazısı.
her kelimesi, cümlesi ibretliktir.
içimizdeki hainleri, işbirlikçileri deşifre eder, sitem eder.
çevremizi sarmış hain sürülerine karşı sitem, buna sessiz kalmışlara karşı haykırıştır.

ayrıca şurada şiiri dinleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=IgjMrFO1w6U
okuyan kişi harika okumuş, sona doğru duygulanmamak, insanın içinin acımaması imkansızdır.
insanın arasıra okuması gereken şiirdir bu düzenin kirli carklarında kaybolmamak için.
kurulduğu günden bu yana terörle ayakta duran orada bir yerdeki düzen(sizliğ)in bireylerden birine yazdırdığı duygu dolu şiir.
"sayılmayız parmağ ile, tükenmeyiz kırmağ ile" diyerek karşılık verdiğim muhteşem uğur mumcu hitabesi.
(bkz: 24 ocak 2011 uğur mumcu ölüm yıldönümü)
sözü geçen gazeteci yazarımızı vurulduktan sonra unutmayacağız gerçeğidir.

(bkz: uğur mumcu)
http://www.youtube.com/watch?v=IgjMrFO1w6U
bi bu siir bir de tuncel kurtizin agzindan delikanlik siiri insani derinden etkiler.
ya tarihin tekerrürden ibaret olduğunu ya da uğur mumcunun ne kadar öngörülü bir insan olduğunu bariz bir açıklıkla gözler önüne seren, insanın tüylerini diken diken eden yazıdır.