bugün

zerrin üç yıldır beraber olduğu, canından çok sevdiği mahir'den ayrılmak için her zaman gittikleri meteoroloji sırtlarındaki parkı seçmişti. telefonda ''parkımıza gel'' demiş, lafı fazla uzatmamıştı. sonra hala parkımız dediğini düşünüp ağlamıştı.

mahir aylardır aralarında geçen tartışmaların sebebinin kendisi olduğunu biliyor, ne derse desin zerrin'in geri dönmeyeceğini hissediyordu. içindeki kocaman boşluk ve acı da bu yüzdendi. ''o'' gitmişti artık. fakat her zamanki inceliğiyle bunu yüzüne söylemek istiyordu. bu son buluşma isteğine başka bir anlam yükleyememek onu daha da fazla mutsuz etmişti.

parka gittiğinde onu son kez göreceğini bilmenin paniğiyle ve aşık insanların bencilliğiyle ona son bir hediye almak istemişti. o hediye, unutulmaz ve can yakıcı olmalıydı. bir yandan da zerrin'e hediye almanın beyhude ve aşırı bir davranış olduğunu da biliyordu.

bir anda aklına, ablasının eski sevgilisinden alıp kitap aralarında sakladığı çiçekler geldi. kadınlar hatıralarına değer veriyorlardı. böylece onun kendini unutmasını engelleyemese de birgün hatırlamasını garantilerdi.

- ne kadar zavallıyım...

diye söylenerek özenle son buluşmasına hazırlandı.

parka giderken mahir'in yüzü yolda aldığı sarı güllerden de solgundu.

ondan önce gelen zerrin'in çiçekleri aldıktan sonraki ilk cümlesi ''fazla kalamıycam'' olmuştu. oysaki beraberken zamanı unuturlardı. oturdukları bankta manzaranın güzelliğini bozmamak için susuyorlardı. ya da ona öyle gelmişti. belki de konuşacak bir şeyleri kalmamıştı.

zerrin ona bir ömür gibi gelen 5 dakikalık sessizlikten sonra ''hoşça kal'' diyerek onu terketmişti. '' gitme'' diyememişti. kokusunu, dokunuşunu ondan alıp gitmişti.

ta ki yıllar sonra bir kitap arasında sarı güllere rastlayana dek.
kokusuzdur. solgun ve renksiz.
görsel
görsel