bugün

saate bakıyorum; gece yarısı gerilerde kalmış. sabah ile gecenin arasındaki mesafe, aldığım her nefeste kısalmakta. gece o kadar güzel ki, geceyi seviyorum ben gündüzü değil. sessizlikte kendimi dinliyorum. karanlık ve yalnızlıkla aşina iken hayal kurmaya bayılıyorum. sonra "tik tak, tik tak"...

hiç durmuyor ki tiktaklar. zaman ruhumun içinden akıp gidiyor. akmasın istiyorum. sabah erken kalkmak zorunda olmaktan nefret eiyorum. sonra bahaneler giriyor araya. bahaneler uyduruyorum uyumak zorunda olan bedenim için, uyumasın diye. beş dakika daha diyorum. beş dakika sonra uyurum, on olsun hadi. hani eskiden annem sabah uyandırmaya gelirdi ya beni, anne beş dakika daha derdim, onun gibi.

bazen karşı koyuyorum da, sabahın ışıklarına kavuşuncaya kadar direniyorum uyumamaya. ama sonra sabahın ışıklarında uyuyup, sabahın ışıklarından az sonra uyanmak zorunda kalınca, gözlerimin yanmasından başlayan çektiğim o derin acıyı hatırlıyorum. nasıl da acı çekiyorum: uyanma vakti...

iş yerine doğru yürürken, gözlerimi kapatıyorum arada. ayakta uyumak benden sorulur. sahi ne zor şey uyanmak. ne güzel amaçsız günlerim vardı çocuklukta. öğlenci olduğum yıllar geliyor aklıma da, ne paşaydım be. şimdilerde sabahın ilk ışıklarında gayri ihtiyari uyanıyorum da bazen, büyük bir korkuyla tekrar kapatıyorum gözlerimi. o korku da şu: ne olur alarmın çalması çabuk olmasın. bazen arada kafamı kaldırabilirse saate bakıyorum. daha bir saat varmış diye mutlu mutlu uyuduğumu, beş dakika kalmış diye acıdan kıvrandığımı ve az sonra çalacak olan telefon alarmının bende paranoya yaptığını itiraf ediyorum. ha çaldı ha çalacak derken, uykum da berbat oluyor. uykusuz bir gün, gerçekten ruh gibi, boktan geçiyor.

sabahlamanın legal olduğu günlerimi özlüyorum umutsuzca. bundan sonra pazar günlerim hariç o legalliğe ulaşamayacağımı bilmek canımı yakıyor. okul da bitti, bari yaz tatillerim vardı. şimdilerde arkadaşlarımla bir sohbetin ortasındayken, sabaha iş var uyumam gerek deyip çıkmak zorundayım, çok üzülüyorum.

bazen herşeyi, bütün sorumluluklarımı, emeklerimi, kariyerimi bırakıp gidesim var. bir sabah çekip gideyim buralardan diyorum. yeni bir hayat kurayım kendime. sevdiğim dostlarımla görüşeyim sadece gizlice. kimse ulaşamasın bana. kimseye karşı sorumluluğum olmasın. istediğim zaman uyuyayım, istediğim zaman uyanayım...

hayat asla bu lüksleri vermeyecek biliyorum. dedim ya başta, gecenin sessizliğinde hayal kurmayı seviyorum. hayallerimde mutlu olabildiğim kadar hiçbir yerde mutlu olamıyorum. en azından bu lükslerin hayalini kuruyorum işte.

yazıyı da uzattıkça uzatıyorum, biraz daha geç uyuyayım diye. bunu da dedim ya, sabaha iş var işte. ekle tuşuna basacağım, entryniz başarıyla eklendi yazacak ekranda. başlat, bilgisayarı kapat, kapat, karanlık, sessizlik... iyi geceler...
(bkz: yaşamak zorunda olmak)
dışardan gelmişsindir, kafan güzeldir, uykun yoktur ama kitap okuyasın hiç yoktur, facebookta bütün mesajları okumuş, applicationları kontrol etmişsindir, hatta videoları bile izlemişsindir, televizyonda da bi b.k yoktur. uyursun, çünkü başka çaren yoktur. sabah ola hayrola.
çalışmak zorunda olmaktan daha iyi bir durum.
pazar gecesi öğrencilerin içinde bulunduklari durum .
sabah önemli bir işiniz vardır. erken kalkacaksınızdır. bu yüzden uyumak zorundasınızdır. kötüdür...
uyumamak için direnmekle ve üstüne bir de sinir stres sahibi olmakla sonuçlanır.* *
(bkz: depresyon)
An itibari ile yaşadığım duygu durumu hatta duygu dumuru.
ertesi günü işe gidileceğinden ötürü kişinin kendinde hissetiği zorunluluktur.
doğanın tabiatında olan durum. neredeyse her canlı uyur. yorgunluk giderilir, canlanılır.
(bkz: uyanmak zorunda olmak)dan zor değildir.
bazen şimdi, şu an uyumak zorunda olmak demektir. "iyi de daha uykum gelmedi ki" diyebilir insan. yarın görürüm ama ben seni sonra.
Nefret ediyorum. Boş oturmak bile uyumaktan iyi geliyor bana. Bir şeyleri kaçırıyor gibi hissediyorum uyurken.
güncel Önemli Başlıklar