bugün

Utanma duygusu,hicap.
Bana baktığında çiy altındaki çimen kadar
güzelleşiyorum
Uzun otlar ansımıyor benim gururlu
çehremi, yürüdüğümde ırmak boyunca.

Utanıyorum kederli ağzımdan ötürü,
paslı sesimden, kaba dizlerimden ötürü.
Gelip bana baktığında
öyle yoksul ve çıplak hissettim ki kendimi.

Yolda hiç bir taş bulmadın
şafağın ışığındayken daha da çıplak olan
bu kadına baktın
ve duydun şarkısını.

Ova yolunda susuyorum ki
kimse anlamasın mutlu olduğumu
Geniş alnımın ışığından
ya da titreyen elimin deviniminden.

Gece ve düşüyor çiy ota.
Bak bana uzun uzun ve konuş tatlı sözlerle.
Öptüğün kadın güzellikle ışıyacak yarın
yürürken ırmak boyunca! *
Bir kız öğrencisiyle girdiği ilişki sonucu okulundan ayrılmak zorunda kalan Profesör Lurie'nin olduğu kadar apartheid sonrası Güney Afrika'nın da öyküsünün anlatıldığı J.M. Coetzee'nin yazdığı eser.1999 yılında Booker Roman ödülü ve ingiliz Uluslar Topluluğu Edebiyat Ödülü kazanan eserde, Coetzee okura yumuşak değil, sert bir öykü anlatır. ingilizceden ilknur Özdemir tarafından çevrilmiş ve Can Yayınları'dan çıkmıştır.
john maxwell coetzee bu kitabı ile 1999 Booker Roman Ödülü almıştır.

bir kiz babasi olan, elli iki yasindaki saygın Profesör Lurie, Bir kiz ögrencisiyle girdigi iliski sonucu okulundan ayrilmak zorunda kalır ve akabinde olaylar gelişir.
a.ömer türkeş'in* birgün'de hrant dink'in ölüm yıldönümünde yayınlanan yazısı. üzerinden bir aydan fazla zaman geçtikten sonra link verme arzusu duyma sebebim türkeş'in gazetede çıkan ilk ve şimdilik tek yazısı oluşu. (birgun kitap yazıları hariç gazetenin kendisini kastediyorum)
http://www.birgun.net/bolum-73-yazar-161.html
bünyede fazla görüldüğü takdirde problem yaratan, lakin bunun yanında az bulunması ile birlikte ayrı bir zarar unsuru olan duygu. aslında bir tür karakter özelliği olarakta ele alınabilir. çok fazla utangaç insanlar genelde kendilerini ifade edemeyen birileri olarak görülürken, utanma duygusundan zerre bulundurmayan insanlarda elbette mevcuttur. biz bunlara kısaca ar damari çatlamış diyoruz, o ayrı.
(bkz: skammen)
..duyulması bir gereklilik sorunuysa eğer, duyan ve duyduran* arasındaki o konveks dörtgenin köşelerinde yerdeğiştiren kör ebenin gözlerindeki, duyanı hiçleştirmek adına, ama sadece kendi sanrılarının bataklığından beslediği bir "madem öyle" küf'rüne an be an sildiği mendil.. ama kendindeki kiri azaltmak değil niyeti, mendilde iz bıraksın diye olan yiten..
bir süre

oofff uğraşamayacağım şimdi ile geçiştirilebilen bir duygu.

eğer benim ile ilgili ise(oyalayacak bir şey ile ilgiliyimdir..),

anında yüze yapışan ama

gözünü götüne soksan kurtulamaz türden,

diğerleri ile ilgili

ise...

kendim için utanmak o nun için utanmaktan daha kolay demek istedim yani

hani subjektif olmasın diye...
tin i ıspanakların ten inde unutulur bir şey..

adına duyulanın kasıklarında afyon sarhoşluğu.

yağ satarım bal satarım,

ustam ölmüş ben satarım.

ebe.
boynumuzda taşıdığımız mücevher. bizi yargılayan dostlardan hediye hem de...
bir ülke için, bilim adamlarının darbe için yırtınarak çalışmaları,örümcek beyinli diye niteledikleri insanların okuma haklarını ellerinden alacak kadar örümcek beyinli olmaları,bilim üretmek yerine ondan daha kolay olduğu için siyaset yapmaları ama onu da yüzlerine bulaştıracak kadar gözlerinin dönmüş olması..
utanma her hangibir ayıp sayılabilecek her ortamda konusulamıyacak konuların konusulması sırasında verilmeyen tepki

utanma da yüz yere bakar.

utanmaz adam filmini anımsadım birden.
gaipten gelen bir ses gibidir, kimisi duyar, kimisi duymaz.
2008 yılı iran yapımı, orjinal ismi "Buddha Collapsed out of Shame" olan müthiş film. iranlı yönetmen Hana Makhmalbaf'ın ilk uzun metraj filmi olan Utanç, Afganistan'da Taliban tarafından binbeşyüz yıllık dev Buddha heykellerinin yıkıldığı bölgede, sefalet içinde mağarada yaşayan Bektay adlı küçük bir kızın, yalnızca okula gidebilmek için bir gün içinde yaşadığı traji-komik badireleri anlatıyor. Sadece bir defter alabilmek için saatlerce çarşıda yumurta satmaya çalışan Bektay'ın önündeki tek engel yoksulluk ve sefalet değil, aynı zamanda Amerikan casusu ve putperest olarak mimledikleri başka çocukları taşlama oyunlarıyla büyüyen, minik Talibancılardır. Güle ağlaya izlenecek, son derece amatör koşullarda çekilmiş, gerilim dozu da olan, çok derin ve kalp sızlatan bir film.
Yapılan bir davranışın olumlu ya da olumsuz sonuçlarından ötürü mahcup olma durumu.
(bkz: bir kalp kırıldığında)
ülkü tamer şiiridir.

Soğuk bir tül örtüyorlar yüzümüze,
Sanki ölmek için beyaz bir uykusuzluk;
Belki utanmasak bizi bırakacaklar,
Terliyoruz, tırnaklarımdan damlıyor kan
Onun üstüne,
Soğuk bir tül örtüyorlar üstümüze.

Hangi odaya saklansak şimdi onlar,
Hangi sokaklara çıksak ölüm;
Girildikçe biten sevişmemiz onlar yüzünden,
Ne zaman boynuna uzansam ölüm kokuyor
Yalnızlıktan, o yalnızlık,
Kelimesi artık şiirde unutulan.
halk arasında ar damarı olarak da ifade edilir.
sakladığımız en büyük sırdır.
müminin en kıymetli hazinesidir.
bende biraz farklı işleyen duygu. başkasının rezil olmasına ya da utanç duyacak bir konuma düşmesine bile tahammül edemiyorum. böyle kitaplarda filmlerde olur ya, karşındakinin duygusunu aynen yaşarsın. biri utandığı zaman bende de o oluyor, onun düştüğü durum için ben utanıyorum. tv de falan bu tarz bir durum olduğunda da aynı, o kadar ki kanalı değiştiriyorum, sahne bittiğinde geri dönüyorum. ne kötü duygu be bu.
tff, kulüpler birliği, yayıncı kuruluş, şike yapan takımlar ve bazı kulüp başkanlarını hatırlatır.
söyleyemediğin söz, bakamadığın gözdür.
salman rushdie'nin metis yayınlarından utanç ismiyle türkçeye çevrilmiş romanın ismi.

(bkz: shame/#15774278)
güncel Önemli Başlıklar