bugün

alırken bestseller olması sebebiyle çeşitli önyargılarım vardı.Yazar klasik kişisel gelişim saçmalıklarını verdiği örneklerle çürütüp üstüne bir çok şeyi aslında nasıl da yanlış yaptığımızı ya da düşündüğümüzü gösterdi. popüler kültürün bize dayattığı: hep pozitif ol, sürekli mutlu ol, sen bunu hakediyorsun gibi balon kalıpları benim gözümde tek tek söndürdü.

bunları gerçek hayattan; 27 yıl savaşan japon askeri onoda, metallica'dan kovulan dave mustaine ve beatles'tan ayrılan pete best gibi örneklerle harmanlayıp anlatması kitabı inanılmaz derecede akıcı yapmış.

bizi biz yapanın mutluluk değil de bir hedef bir amaç uğruna çektiğimiz acılar, ıstıraplar olduğunu bana bir kez daha gösterdi. sürekli mutluluk diye bir şey zaten yok. en basitinden fakir fakir olduğu için, zenginse daha fazla zengin olamadığı için sürekli mutsuzdur. sadece bunun farkında değildir. kafa yapıcı şeylerle (alkol, sigara ya da video oyunlar gibi) gerçeklerle yüzleşmez ya da pozitif düşünüp o yüzleşilmesi gereken tatsızlıkları hep erteleriz.

kendi hayatımdan pay biçersem bir şeyler başarmam genelde hep travmatik olaylar sonrasında oldu. çünkü onlarla kayıtsız şartsız yüzleşmiştim.

stoacı felsefe kitaplarıyla çok benzettim birkaç bölümünü. özellikle aurelius ve epiktetus okuyanların kesinlikle kitabı seveceğini düşünüyorum.

izninizle kitaptan birkaç alıntıyla yazıyı sonlandırmak istiyorum:

-başarınızı belirleyen "neyin tadını çıkarmak istiyorsun?" sorusu değildir, doğru soru "hangi ıstıraba katlanmaya razısın?" sorusudur. mutluluk uzanan yol engebelidir ve utançla döşenmiştir.

-ıstırap kaçınılmazsa, hayattaki sorunlarımız kaçınılmazsa, o zaman sormamız gereken soru " nasıl bu ıstırabı durdurabilirim?" değil, "neden ıstırap çekiyorum, hangi amaç uğruna?" olmalıdır.

-"her şeyi iyi tarafından görmek" gibi bir şey söylenmekteyse de, gerçek şu ki hayat bazen berbattır ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey bunu kabul etmektir.

-freud'un bir zamanlar söylemiş olduğu gibi, "bir gün geriye dönüp baktığınızda mücadele günlerinizin en güzel günlerinizi olduğunu göreceksiniz.

-sorunlarımızı seçtiğimizi hissettiğimizde güçleniriz. sorunlar biz istemeden üzerimize çöreklenince kendimizi kurban durumunda ve mutsuz hissederiz.

-başımıza gelenleri kontrol edemeyiz. ama başımıza gelenleri nasıl yorumladığımızı ve nasıl tepki gösterdiğimizi her zaman kontrol edebiliriz.

-çoğu insan işlerini yapma konusundaki becerilerinden ve kazanmaları gereken paranın miktarından son derece emindir. ama bu kesinlik onlara kendilerini daha iyi değil, daha kötü hissettirir. başkalarının kendilerinden önce terfi ettiğini görür ve bozulurlar. görülmediklerini, değerlerinin bilinmediğini düşünürler.

-kendinizi bulmayın diyorum. asla kim olduğunuzu bilmeyin. çünkü bunlar araştırmanızı ve keşfetmenizi sağlar. yargılarınızda alçakgönüllü olur, başkalarının farklılıklarını kabul edersiniz.

-basit gerçek şudur: bütün dünya size karşıymış gibi hissediyorsanız, muhtemelen size karşı olan kendinizden başkası yoktur.

-kitle iletişim araçları var bir de, bizi sürekli başarı hikayeleriyle, gerekli gereksiz bir sürü boktan rol modelle bombardıman eder, o başarıya ulaşmak için çabalayarak, çalışarak, can sıkıntısı içinde geçen saatlerin sözünü bile etmezler.

-reddetmek önemli ve hayati bir beceridir. kimse kendisini mutlu etmeyen bir ilişkiye saplanıp kalmak istemez. kimse nefret ettiği ve inanmadığı bir işi yapmak istemez. kimse aslında söylemek istediğini söyleyemediğini hissetmek istemez.

-sevdiğiniz biri için fedakarlık yapacaksanız, bunu istediğiniz için yapmalısınız, kendinizi yapmak zorunda hissettiğiniz ya da yapmamanın sonuçlarından korktuğunuz için değil.

-fazla her zaman iyi değildir, aslında doğru olan bunun tam tersidir. genellikle azla daha mutlu oluruz. fırsatlar ve seçenekler üzerimize yağdığı zaman psikologların seçim paradoksu adını verdikleri sıkıntıyı çekeriz. temel olarak, ne kadar fazla seçenek verilirse, seçtiğimizle o kadar az tatmin oluruz çünkü dikkatimizi tüm diğer seçmediğimiz seçeneklere odaklarız.

-"ölüm korkusu yaşama korkusundan kaynaklanır. hayatını dolu dolu yaşayan biri her an ölmeye hazırdır." mark twain

-modern zihnin pohpohlanması bir şeyi kazanmadan hak ettiğini düşünen, fedakarlık yapmadan sahip olmaya hakkı var sanan bir toplum yarattı. hiçbir gerçek yaşam deneyimi olmayan insanlar kendilerini uzman, girişimci, kaşif, yenilikçi, öncü ve koç ilan edebiliyorlar. yapıyorlar çünkü herkesten daha büyük olduklarına inanıyorlar; sadece olağanüstü olanın yayınlandığı bir dünyada kabul görmek için büyük olmaya ihtiyaç duyuyorlar.
güncel Önemli Başlıklar