bugün

dilimize çevirisi ezilenler adıyla olan dostoyevski kitabı.
bir ara okunması gereken dostoyevski şaheseri.
Okuduğum Dostoyevski şaheseridir.
Baş kahramanı olan ivan Petroviç'in hayatıyla Fyodor Dostoyevski'nin hayatı şaşılacak derecede benzemektedir. Yazarın sürgünden döndükten sonra yazdığı ilk roman olan ezilenler, sürgün sonrası dostoyevski tarzının ilk örneğidir. Olayların durgunluğuna ve sorunların ve sırların çözümlerinin apaçık belli olmasına rağmen sizi bir an bile boşta bırakmayan bir üslupla yazılmış roman; karşılık beklemeden, umutsuzluğa aldırmadan süren, yataklara düşürecek kadar kuvvetli, kendi hayatını hiçe sayacak ve bu hiçe saymayı bir kerelik bir eylem olmaktan çıkarıp uzun bir süreç haline getiren ünlü rus kara sevdasının en güzel örneklerinden birinin sergi yeridir.
dostoyevski'nin güzide eserlerinden. ama suç ve ceza, karamazov kardeşler, budala gibi yapıtlarının yanında biraz gudik kalır.
her cümlesinde st. petersburg'da olmak istiyor insan. romanın nerede geçtiğini unuttum ama aklımda bu böyle kalmış. ezilenler denilince aklıma st. petersburg geliyor. alsam dostoyevski'yi şöyle karşıma. "romanlardan bahset" desem, bir büyük açsam.

(bkz: st petersburg)
dostoveyski'nin muhtemelen en zayıf romanı. duygu sömürüsü had safhada. zaten hızlıca yazmış. büyük eserlerinin yanında bir garip kalıyor. orda konuşan babayı, kötü karakter olmasına rağmen çok haklı bulmuşumdur.
(bkz: unizhenie i oskorbliyonie)
(bkz: ezilenler)
Ezilenler; zıtlıkların uyumu, romantizm ile realizmin bir potada eritildiği bir roman.Teori ve pratiğin çok farklı kavramlar olduğunu gözler önüne seren canlı bir örnek.Ezilenler'i okurken, bir yandan gözleriniz yaşarır, diğer yandan hayatın acı gerçekleriyle yüzleşirsiniz.
nelli' nin öyküsü adlı hikaye bu romandan yapılan derlemeden oluşmaktadır. ikisi de dostoyevski klasiklerine yakışır kalitededir.
öyle bir geçer zaman ki adlı dizide balıkçı karakterinin muhtemel okuduğu son kitaptır.çok okuyan bilir kanısınıda güçlendirdi an itibariyle adam bilmiş ezileceğini.
öyle bir geçer zamanki dizisinde varlık yayınlarından çıkmış olanı görülen dostoyevski kitabı. türk dizilerinde takdir edilecek işlerden biridir bu. zira dizinin geçtiği o dönemlerde varlık yayınlarından başka hiçbir yayınevinin baskısı bulunmuyordu muhtemelen. buna dikkat edilmesi çok hoştu.
kanat atkaya' nın bir yazısından alıntıdır;
--spoiler--
peki niye dostoyevski, niye “ezilenler”?
karakterden aldığım bilgiyi paylaşayım. kaptan'ın asıl büyük kahramanı, bir başka dostoyevski romanı olan “budala”dan: prens mişkin.
ya da tam adıyla prens lev nikolayeviç mişkin.
fakat sette “ezilenler” (tam adı ‘ezilmiş ve aşağılanmışlar'dır) çıkınca karşısına...
dizideki “ezilenler”, varlık yayınları'nın 1957'de yayınladığı, nihal yalaza tuluy çevirisidir.
dostoyevski'nin “dev klasikleri”nin habercisidir.
kaptan, seçtiği kitapla seyirciye şık bir mesaj yollamıştır.
“ezilenler” satış patlaması yaparsa, sebebini bilin diye söylüyorum.
kaptan'ın okuduğu “sarı kapaklı varlık edisyonu” da sahaflarda biraz karıştırınca çıkar; ortalama fiyatı ben bu yazıyı yazarken 4-5 liradır.
kaptan'a selam...
--spoiler--

edit: pazar günleri oda kitabevini(sahaf) açan biri oalrak diyorum ki elimizde olsa kitap en az 7 8 yazardık fiyata. varlık yayınları öyle her yerde bulunmaz zira.
fyodor mihayloviç dostoyevskinin romanlarından biridir. yazar romanın baş kahramanı ivana kendi gençliğindende birşeyler katmıştır.
nelly diye bir kız çocuğu vardır romanda kendisini kardeşim olarak görmüşümdür.
yarım bıraktığım nadir romanlardan. okurken sıkıntıdan öldüm. galiba dostoyevski'nin en sıkıcı romanı.

edit: ya da bana öyle geldi şu aralar.
geçen "okuyayım şunu dediğim" ve karakter karmaşasından kim anna andreyevna kim ihmenev kim kim karıştırdığım kitap.
dostoyevski'nin en gerçekci en acı romanlarından biri. öyle bir roman ki son sayfaları göz yaşları yüzünden okunamıyor.

insanın aşka bakış açısını tümüyle değiştiriyor. gururun, bencilliğin aşkta yeri olmadığını gösteriyor. hatta aşktaki tek şeyin 'o' olduğunu her şeyin onun için yapılması gerektiğini...

başta ivan var deliler gibi aşık. sevgilisi onu terk edip başkasına gitse bile onun mutlu olması için her şeyi yapan bir adam.

natalya var. sevgilisinin iyiliği için onu terk edebilecek, onu beklemekten asla usanmayacak. terk edileceğini bildiği halde her şeyini onun için yok sayacak kadar aşık...
yıllar önce okuduğum ancak romanla ilgili hatırladığım tek şeyin bende derin bir iz bıraktığıdır. rus edebiyatına olan hayranlığımı bir kat daha arttırmış ve ilgililere dibine kadar tavsiye ettiğim romandır.
bir dostoyevski romanıdır.
şimdi, benim anlayamadığım şey şu: bu yazarlar, eserlerinde toplumsal bir sorunu dile getiriyorlar, iyi hoş da, neden diğer olaylar veya konular bu, işlenildiği söylenen toplumsal sorunların önüne geçmekte? mesela "dostoyevski bu kitabında 'toplum içindeki fakirliğin getirdiği (haksız) aşağılanma olgusu'nu ele almış." deniliyor. o halde ben neden bu kitapta "aşk"ı daha ön planda tutulmuş görüyorum? öyleyse bu tarz kitapları tanımlarken " 'fakirliğin neden olduğu aşağılanma, ezilme' ele alınmış." şeklinde eksik ifadeler kullanmak yerine "dostoyevski bu eserinde; birbirine yakın iki ailenin zamanla düşman haline gelmesi ve çocuklarının bunun verdiği sıkıntılar arasında aşk yaşaması ele alırken, bir taraftan da fakirliğin neden olduğu aşağılanmayı dile getirmiştir." demek daha mantıklı bir davranış olur -ki kitabın adı da nataşa ile alyoşa aşkının, aileleri arasındaki küslük ve düşmanlığı altında harap olmasından gelebilir. yoksa, nelly'nin ve annesinin fakirliği sadece yardımcı anafikir. kitaba adını verecek derecede ele alınmış değildir çünkü. victor hugo'nun "sefiller"i, ismi ve ele alınan anfikri ile bir uyum içerisindeydi mesela. işte bunu anlatmaya çalışıyorum; kitapların tanımlanmasındaki büyük kusuru...

evet, ezilenler var bu kitapta ama parasız oldukları için aşağılanmaları yüzünden değil. kimi aşkla, kimi evlat hasretiyle, kimi annesizlikle...


--spoiler--
aptal bir aşık (alyoşa olur kendisi) için 40 yıllık anne ve babasını kahırlara srürükleyen nataşa'dan da nefret ettim. ben olsam affetmezdim.

bir de, nataşa ile vanya nişanlanmadılar ki. hangi bölümünde bahsediliyor acaba...
--spoiler--
evet, tam bir yıl sonraydı. berrak bir eylül akşamı. içim titreye titreye, hasta halde ihtiyarlara geldim.
yarı baygın sandalyeye çöktüm. zavallılar müthiş korktular. fakat başımın dönmesinin içimde ki sıkıntının nedeni ihmenevlerin kapısını çalmadan belki on kere gidip gelmem değildi. geleceğimi kurtaramayışım hala ne paraya ne de şöhrete kavuşamayışım, sağlığım için bir italya yolculuğu yapmaktan uzak bulunmam değildi.
öyle yıllar oldu ki on yıla bedeldir. her şey nataşa ile böyle bir yıl geçirdiğimizden oldu.
aramıza bir sonsuzluk girerek bizi ayırdı..
ara ara baysada sonu insani cok sasirtan dostoyevski reyizin guzel bir kitabi.
Ağlatan başyapıt. Hüngür hüngür.
En başarılı bulduğumuz klasiklerdendir.
--spoiler--
olanağı olsaydı da (oysa insan yaradılışı elverişli değildir buna, olamaz böyle bir şey) evet, ne diyordum, olanağı olsaydı da içimizde sakladığımız bütün kötü şeyleri, yalnızca en yakın dostlarımıza açtıklarımızı değil, kimi zaman kendi kendimize bile itiraf etmekten utandığımız duygularımızı, anılarımızı açığa vursaydık... dünyayı öylesine iğrenç bir koku kaplardı ki, soluk alamaz, boğulurduk. toplumun koyduğu kurallar da bu bakımdan iyidir zaten.
--spoiler--
harika bir dostoyevski başyapıtı.

okurken bitirmek istemedim denilebilir. vanyanın yaşadıkları, nataşanın alyoşa'ya olan aşkı, kitabın başında ortaya çıkan küçük kız, prens vs. her şey birbiriyle o kadar bağlantılı ki kitabın en başındaki bir olayın en son sayfada bile izlerini görebiliyorsunuz. hiçbir kopukluk yok, mükemmel ötesi yazılmış adeta.

burda bana dostoyevski'ye şapka çıkartmak düşer.
güncel Önemli Başlıklar