bugün

türkçe dili hakkındaki önemsenmeyen gerçektir. örneklersek;

arayan – arıyan,
gelmeyen – gelmiyen,
olmayan – olmıyan,
görmeyen – görmiyen

yapacak – yapıcak,
gelecek – gelicek,
olacak – olucak,
dönecek – dönücek,
duracak – durucak,
gülecek – gülücek
arayacak – arıycak,
gelmeyecek – gelmiycek,
olmayacak – olmıycak,
görmeyecek – görmiycek,
duymayacak – duymıycak,
bükülmeyecek – bükülmiycek

örnekler çoğaltılabilir tabi.

edit: ki'yi bitişik yazmışım. ayırmayacağım böyle kalsın, cümle aleme ibret olsun.
yalnış önermedir. okunan türkçe, istanbul türkçesi esas alınarak oluşturulmuştur. bu önermeye kanıt/örnek olarak verilen kelimeler de ağız özellikleri taşımaktadır. bazı kelimelerde de arkaik kullanımlar mevcuttur.
Aslında doğru olmayan önermedir. Çünkü dil, insanların kullanımına göre değişir. Eğer bir gün 70.000.000 kişi de "gelmeyeceğim" yerine "gelmicem" derse, dilin kuralları buna göre değişir. Dediğim şu ki; dil yukarıdan inme bir şey değil, halktan gelen bir şeydir. Sadece, dil bilimcilerimiz halka bakarak dildeki bazı kuralları keşfetmişlerdir * Bizim doğru dediğimiz "Gelmeyeceğim" istanbul Türkçesi için doğrudur. Ama her yerel toplumda bu kurallar değişir. Bana sorarsanız, bence de okunduğu gibi yazılmamalıdır. Çünkü devletin tek bir dili, tek bir ağzı vardır. Ve halka da yayılan bu olmalıdır. Halk da bunu konuşmalıdır ki herkes anlaşsın. Bu bir ayrımcılık veya baskıcılık değil, bir gereksinimdir. Çünkü Anadolu ve Trakya'da birbirinden farklı onlarca yerel ağız var. Peki var mı hepsini birden anlayabilen? işte bu yüzden, marketten ekmek alabilmek için, ortak bir dilde buluşmamız gerekir. Mesela, benim baba yönünden sülalem Dağıstan göçmenidir. Azerice'ye yakın bir Türkçe kullanıyorlar. Biz köyümüze gittiğimizde babam bu dili konuşuyor. Ama şehirde, istanbul ağzıyla konuşuyor. Çünkü şehirde kürt kökenliler de var, bizim gibi çerkes kökenliler de var, laz kökenliler de. Hepsinin ağzı farklı. Ve hiçbirimiz diğerlerinin yerel ağızlarını anlamıyoruz. O yüzden, türkçe'deki kurallara sadık kalınmalı, bu kurallar korunmalıdır.
dogrudur fakat yukardaki ornekler yanlis olmus.
buna ornek su kelimeler olabilir;
vali - a sesi normal a'dan uzundur.
kagit- a sesin normal a'dan incedir.
hala - l sesi normal l'den incedir.
öz türkçe olan kelimelerin hepsi yazıldığı gibi okunur, okunduğu gibi yazılır. yabancı dillerden gelen kelimelerde ufak farklılıklar olabilir. bunun dışında verilen diğer örneklerde ağız farklılıklarından kaynaklanmaktadır. nasıl buldunuz lan böyle bir önerme. neyse yanlış önermedir.
türkçe yazıldığı gibi okunmaz diksiyon, etkili konuşma teknikleri

bir rana erlik kitabı.
Türkçe kolay konuşmayı amaçladığı için harflerin daralmaya uğraması gayet doğaldır. insanlar hızlı konuşurken bu dili zorlamamak için bu tür yollara başvurabilir. türkçemizi karalamamak lazımdır.
yabancı kelimelerin yazıldığı gibi okunmaması mümkündür ama bunu bütün bir türkçeyle genellemek yalnıştır. yalnız bu bugün kullandığımız latin alfabesinin eksikleridir, yoksa öyle okutan harfler, çeşitli alfabelerde vardır. hiç olmadı işaretler mevcuttur.örnekleri inceleyelim:

valideki a harfi türkçedeki a harfi değildir, üstü çizgili olan uzun a harfidir...
kağıttaki a harfinin farklı okunması "k" harfinin "kef"le yazılıyor olmasından kaynaklanır. ayrıca kağıt kelimesinin farsça değil de türkçe bir kelime olduğu konusunda görüşler vardır...
hala kelimesi de türkçe değildir.

aynı zamanda TDK efendi, bir kılavuzda yukarıdaki a harflerinde kullanılması gereken ^ işaretinin kullanılmasını salık verirken, bir diğerinde kaldırmış; sonra bir diğer baskı da tekrar kullanılmasını salık vermiştir. Türkçenin özelliği değil tdk'nın anlam verilemeyen hareketlerindendir....
geçenlerde yaptığım almanya ziyaretimde bizzat denedim ve fark ettim ki gerçekten var böyle bir şey. adama birkaç kelime verdim okuması için ve yazıldığı gibi okunur dedim ve okumaya çalıştı ama kendi dilindeki okunuşlarla okudu. yani varılacak sonuç; her dilin kendine göre telaffuz şekli vardır, bu yüzden bu savı savunmak doğru olur.
--spoiler--
türkçe dili hakkındaki önemsenmeyen gerçektir. örneklersek;
--spoiler--

madem türkçe dilini önemsiyoruz, ben olsam "ki" yi ayrı yazardım. şahsi fikrim tabi, isteyen bitişikde yazabilir. benim ki bir tepki. *
yazının dilin gelişmesine ve değişimine ket vurduğunun bir göstergesidir. şimdi kullandığımız iyi kelimesine türkçenin ilk devirlerinde -yazı bu kadar aktif değilken- edgü denilmekteydi. Bu kelimede ilk önce g fonemi düşmüş ve edü olmuş sonra d/y değişimi ve sonrada ses incelmesiyle bu güne iyi diye gelmiştir. Şimdi ise günlük kullanımda iyi yerine i: (ii ya da uzun i) sesi çıkarıyoruz hatta kısa mesajlarda da bu şekilde kullanılmaktadır. Bu durumda değişimin karşısında durulmamalıdır bence. TDK bu tür değişimleri dikkate alarak yeni yazım kılavuzu hazırlaması gerektiğini düşünmekteyim.
Başka bir örnek ise alfabemizde ğ harfi vardır. Ancak bu yumuşak g sesi sadece yazı vardır. Yumuşak g sesini konuşmada bilinçsiz çıkaran bir insan evladı yoktur. Çıkaramaz. onun yerine ünlü harfi uzatarak o sesi vermiş oluruz. ÖYle bir sesi çıkarabilsek olsak alfabedeki diğer 28 harf gibi kendine ait ses olurdu yumuşak g demezdik. Bu durumda türkçede klasik gramercilerin öğrettiği gibi 8 ünlü olmadığını görürüz. uzun ünlülerle bu rakam 20lere kadar çıkmaktadır. Örnek verecek olursak ağaç kelimesi bu şekilde yazılır ama kimse ağaç şekilde dilinin ortasını damağa yapıştırarak ağaç demez onun yerine a:aç (aaaç) der.
Bu durumda şu kanıya varabiliriz türkçe okunduğu gibi yazılmaz.
Ancak şunu da söylemek gerekir benim ya da yukarıda verilen örnekler istisna olarak kabul edilirse istisnalar kaideyi bozmaz.
Karar sizin.
Bence konuşma dili dikkate alınarak yazım kılavuzu güncellenmelidir. YUmuşak g konusunda da bazı radikal değişimlere gidilmesi gerekmektedir.
dogrulugu tartisilacak önermedir. Öz türkce sözcüklerin hepsi okundugu gibi yazilir tersi de dogrudur. Ancak yabanci kökenli sözcüklerde özellikle arapcadan alinmis sözcüklerde bu özellige rastlamak mümkündür. okuma veya konusma esnasinda meydana gelen ek ve sözcüklerdeki kisaltma az caba ilkesine dayanir. yani konusmayi kolaylastiracak morfem ( bicim) secilerek ise kosulur. Bunun disinda harflerin sesletiminde meydana gelen degisiklikler ise konusma ve okumada yerel agiz özelliklerinin kullanimindan ileri gelmektedir. ''iyi'' biciminde yazilan ve okunan bu sözcügün bazi yörelerce 'eyi' seklinde telaffuz edilmesi bu sözcügün dogru yaziminin eyi oldugu anlamina gelmez.
Türkçe konusunda fikir yürütebilmek için özellikle de sesleri konusunda enazından şuan var olan ve hepsi bir şekilde anadoluya bağlanmış birçok türk lehçesini, ağzını bilmek gereklidir. Şimdi gelelim meseleye. Türkçe'nin yazıldığı gibi "konuşulmaması" başkadır yazıldığı gibi "okunmaması" başkadır. Türkçe yazıldığı gibi okunur konuşurken Aaaç dersin, ama okurken "aaaç" değil "ağaç" diye okursun, okurken "tamam" dersin, konuşurken "taam" dersin. konurşurken Oool dersin okurken "Oğul" dersin. Okuma ile konuşma meselesinin farkını açıkladık herhalde. Hatta kişisel örnek vereyim konuşurken Gavun Garpuz derim ama okurken bir kere bile kavun, karpuz'u gavun garpuz diye okumadım. Konuşurken fites derim ama okurken vites diye okurum.

şimdi Türkçenin ağızlarına lehçelerine dönersek buradan. Türkçe'nin yazıldığı gibi okunması bu lehçeler, ağızlar arası birliği sağlamak için Türk dil devrimcileri tarafından sistematikleştirilmiştir. Mesela uzak örnek olsa da verelim yakın zamanlarda ölen rahmetli kongar Ol Önder vardı tuvalı sanatçı. Bu adamın adı Tuvalı olduğu için ve Türkiye Türkçesi temelli işte fikirde dilde birlikçi Türk dil devriminin uzağında kaldığı için adamın adı latin harfleriyle Ol diye yazılırdı. Halbuki adamın adı Kongar oğul önderdir, adama biz de bu yazılışa bakarak kongar ol onder dediğimiz için muhtemelen birçok Türkiye türk'ü adamın Olunun Oğul olduğunu anlayamaz bile ben söylemesem. anadolu ağızları da dahil olmak üzere yüzlerce böyle farklılık içeren örnek verilebilir. Sen şimdi konuşma ile okumayı ve yazmayı ayıramazsan bırak koskoca Türk dünyasını anadolu içerisinde bile hiçbir halt anlamazsın. "ne etcük şindi", "nabicik tavladan tönünce tamı ovarırmıyık" diye konuştuğum gibi yazarsam anlam karışıklığı olmaz mı ? veya "çoh cigit herüfmüşsün", "avuradan aşaa get, soora amet emminin ottuduuu salaşı geç, bi galasör görüüüsün" ne anladın ? Türkçe yazıldığı gibi okunur, okunduğu gibi yazılır. konuşma dili bambaşkadır. Bu konuşma dillerine dayanarak yeni bir yazım kılavuzu çıkartmaya çalışırsan da Türkçenin çeşitliliğinin arasında kaybolursun ve çıkartacağın kılavuz yine binlerce eksik içerir, cigit mi, jigit mi, yiğit mi, iigit mi ?

karışıklığa bir başka örnek. iyi ? Eyi ? egi ? ii ? şimdi sen twitterda üşengeçlikten ii yazıyorsun diye "eyi", "egi" ve "iyi" yi çöpe mi atacağız ? ben bile tek başıma ne-yapıyorsun'u nabiyin, napiyin, nabıyon, napan, nabin diye gün içerisinde bile 5-6 farklı ağızdan söyleyebiliyorum, 200 milyonu aşkın Türkçe konuşan insanlar ben 5-6 değişik ne yapıyorsun derken kaç değişik ne yapıyorsun diyordur kim bilir.
türkçeyi hatalı konuşanlara göre öyledir. uzatarak okunan bazı sözcükler konusunda ise bir parantez açılabilir.
burada görüyorum ki türk lehçeleri hatta türkiye türkçesi içerisindeki ağızlar dahi karıştırılıyor. Ben yukarıda istanbul ağzını dikkate alarak yazdığımı belirtmek isterim. Ayrıca ağaç kelimesini ağaç şeklinde çıkarıyorsa ben o kişinin anlından öperim. Ne okuma esnasında ne de konuşmada çıkaramaz. yukarıda yazdığım gibi a:aç diye okur.
Ayrıca dil devrimi ve sonrasındaki sadeleştirme çabalarının temel amaçlarından biri konuşma dili ile yazma dilini birleştirmek. Şimdi dilin gelişmesi ile değişimler yaşanmaktadır ve bu değişimler yazıya da yansımaktadır. Bu yansımalar TDK tarafından kontrol altına alınmalıdır.

Bu değişimlerden birine örnek vermek gerekirse bundan 20 yıl önceki metinlerde -la, -le vasıta hali eki yoktu. sadece ile bağlacı vardı. Dilin gelişmesiyle ile ekleşme sürecine girmiştir. Büyük ihtimal Bizden bir kaç nesil sonrası ile bağlacını bilmeyecek. Yani benim yazdıklarım ağız özellikleri değil türkiye türkçesinin yaşadığı gerçektir. Türkiye Türkçesi istanbul ağzını dikkate alır ve verdiğim örnekler istanbul ağzının örnekleridir.

Saygı değer Muharrem Ergin hocamın dediği gibi dil yaşayan bir canlıdır.
Yani yaşayan bir canlı gelişir ve değişir buna kimse engel olamaz. Statükocu klasik gramerciler de bunun farkına varacaklardır. Bu arada burada da aynı mantıkla insanları görmek beni üzdü.
20 yıl önceki metinlerde ile bağlacının "le" şeklinde yazılmadığını iddia eden Türkolog!ların yorumladığı konudur. hadi 20 yıl önce en fazla bir tarafı bezli bebektin de 20 yıl önce yazılmış metinde mi okumadın ? bundan 30-40 hatta 50 yıl önceki dil yanlışlarına örneklerde "benle" değil "benimle" yazılır. "senle" değil "seninle" yazılır gibi yazarlara, konuşanlara birçok tenkitte bulunulmuştur ilk aklıma gelen bunlar. yani uydurmaya gerek yok.

TDK'ya gelince, götünü toplayamayan bir kurumun ülkenin diline yön verecek bir ağırlığı olamaz. Şükrü Haluk akalın hocayla en son 2006 yazında temasım oldu ve bizim kadromuz yok, kadromuz yokken tamamen gönüllülük esasına dayalı bir ortamda biz nasıl verimli bir kurum olalım diye ağlıyordu, bilmiyorum ondan sonra kadro meselesi ne oldu verdiler mi vermediler mi bilemem ama kendisinin Türkçe olimpiyatlarında boy göstermesi verilen kadroların da bilimselliği hakkında yeterince fikir verir.

Bununla beraber istanbul Türkçesi! oluşturma hamlesi istanbul'un Osmanlı'nın ve Türk dünyasının başkent olma niteliğindendir, istanbulluların veya Türkiyedeki diğer şehirlilerin Türkçesi çok güzel olduğundan değil. Yani Türkiye'deki şehirli twitter'da iiii, kib, mucks yazıyor diye istanbul Türkçesi için iyi, iii, öpüyorum, mucksss olamaz. bunun dilin yaşayan varlık olmasıyla bir alakası yoktur.

Ayrıca istanbul Türkçesi kavramının da esasında ne kadar yanlışlıklar içerdiği konusunda tartışmalar 19. yy'ın sonunda yeterince yapılmıştır ve istanbul Türkçesi kavramının sadece sembolik bir önemi olduğu esas ortak Türkçe'nin tee çağataycadan bile temellendirildiği görülür. Yani Ağızlar, Lehçeler istanbul Türkçesi diye ismen kalan Ortak Türkçe için önemsiz değildir. istanbul Türkçesi zaten bu lehçelerin ortaklaştırılma isteğinin bir ürünüdür.

Neyse burada mesele hocalarından ezberle fikirler yürütmek değil, Türkçe'nin ses, kök, ek varlığının değerini, ne kadar önemli olduklarını, anlayabilmek ve yazı dilinde de net olmasa da bunların ayırımına gidip böylece Türkçe'nin yüzlerce milyonluk potansiyelini bir çatı altında olduğunu gösterip Türkçe'nin yok olmayacak bir dil olmasını sağlamaktır. Bunda da tekrar ediyorum istanbul Türkçesinin temellendiği bütün Türk lehçelerini ağızlarını iyi kötü bilmek lazımdır. Edgü'den, d düştü, sonra Egü oldu eyin iyi diye ezberlerle de olmaz bu. Türk lehçelerini bilirsen bu değişimlerin hangi noktalarda nasıl olduğunu bilirsin. Zaten bu değişimleri keşfedenler de diğer Türk lehçelerini, ağızlarını araştırarak keşfetmiştir. Yani yaşayan dilin yaşayan diğer kısımlarını. Kaldı ki "iyi" gibi muhtemelen sonradan yapılan tertip de ne kadar doğrudur "eyi"nin vs yanında o da soru işaretidir. Yani Türkiye'nin şehirli vatandaşının angut angut dil kullanımlarını doğal olarak kabul edip bütün türkçe'yi temsil eden istanbul Türkçesi kök, ek zart zurt yapısını manasızlaştıracak şekilde bozulamaz.

Kib, öptüm muckzz.