bugün

yıllardır bitmek bilmeyen bir mücadele...

amme hizmeti olsun da Avrupa'nın aslında bizden ne istediğini dillendirelim, çomak sokup bir karıştıralım. Biraz "fikir jimnastiği" yapalım. Meseleye iki ayrı perspektiften bakalım. Öyle bakalım ki, iki ayrı açı sonunda birleşsin, aynı yere varsın.

Birinci açı; Yarım Türkiye teklifi! Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin delegelerinin bundan yıllar yıllar evvel Antalya'da yapılan bir toplantıda ağızlarından kaçırdıkları öneri. Hani, Türkiye, bu yüzölçümü ve bu nüfusuyla fazla büyük diyorlardı ya, "doğu safranızı atarsanız sizi aramıza alırız" diyorlardı ki, Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgesi olmasa, hiçbir sorunu kalmaz!

Suriye, iran, Irak gibi ülkelerle didişmesi sona erer. Türkiye'nin elinde kalacak batı bölgesinden toplanan vergi size yeter. Kalan toprakların turizm geliri, sanayi üretimi, ihracatı sizi gül gibi yaşatır. Büyük şehirleriniz, doğudan akıp kendilerini istila eden insan selinden kurtulur, nefes alır. Türkiye'ye kalacak 30 milyon nüfus da makul düzeyde sayılır.

Hani böyle diyorlardı da, hiçbir ülke yöneticisi bu dangalakları hemen sınır dışı etmeyi aklına getirmiyordu, üstelik Turgut Özal uçağını göndermişti heriflerin ulaşımı sağlansın diye.

Hani, Trakya, Avrupalı sayılır, Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz de öyle, hadi sıkalım sıkalım iç Anadolu'yu da kabul edelim, diyorlardı, ama Doğu ve Güneydoğu, asla! Onun için, bırakın gitsin, kopup ayrılsın! Türkiye bugünkünün yarısı olsaydı Avrupa Topluluğu'na çok daha kolay girebilirdi, demişlerdi hani...

Yani, bırakın doğu topraklarınızda bir Kürdistan kurulsun, ses etmeyin!

Lausanne'ı unutalım. Sevres Antlaşması'nı gözden geçirip, bütününü değilse bile bazı maddelerini yeniden uygulamaya koyalım.

"Bedelini de size Avrupa Topluluğu üyeliği şeklinde ödeyelim".

Bu duaya amin diyecek Türk var mıdır hala aramızda?

Vardır, vardııır...

Hele zırt pırt Avrupa'ya gitmek kolaya binince... Hele, hayatında uğramadığı ve uğramayacağı, yolunu izini bilmediği, haritada yerini gösteremeyeceği uzak ve tuhaf isimli kasabalardan artık sözlüye kalkmak zorunda kalmayınca coğrafya dersinde!

Artık, orada, uzakta var olan bir köy, gitmesek de görmesek de bizim köyümüz olmaktan çıkınca! Bu şarkıyı ezberlemek gerekmeyince artık.

ikinci açı; Osmanlı imparatorluğu'nun parçalanıp dağılma süreci bitmiş midir, bitmemiş midir?

Buna karar vermiştik, kesin bir sonuca ulaşmış, bitmiştir demiştik, üstelik Lausanne'da kendileriyle görüşüp onaylatmıştık da uzun yıllar önce ama, yeniden gündeme getirilir habire. Yeniden düşünüp kararımızı gözden geçirmemiz istenir.

Ve imparatorluğumuzdan biraz daha toprak tasfiye etmemiz!

Macaristan'dan, Kırım'dan başlayıp vere vere bugünkü sınıra geldik tıkıştık. işin gerçeği şu; Yetmez diyorlar. Yetmiş yıl kadar önce yeter demişlerdi, tamam, peki, buraya kadar, artık bir yer istemeyeceğiz sizden. Ama şimdi iş değişti, ı ıh, hele az daha bağışlayın babanızın çiftliğini!

Kürdistan olduğunu ileri sürdükleri topraklara, imparatorluğumuzdan elimizde kalmış son parçalar diye bakıyorlar, oraları da verin hele!

Biz de hayır diyoruz, kimseye verecek tek karış kalmadı artık! göz diken, gelir sıkıyorsa zorla alır!

tabi bizim kadar saftirik olmadıklarından silahı başkalarının, maşaların eline verip o yoldan da zorladılar, zorluyorlar, zorlayacaklar, ama asıl kullandıkları top tüfek değil, ekonomi.

Direniyoruz. Bakalım bizi bu düşünceye yatırabilecekler mi? Atatürk'ün deyimiyle; "Şahsi emellerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilecek" yönetici çıkar mı içimizden?

Belki de ilk adım Kıbrıs olur. Önce orayı bırak bakalım hele, sonra da. (ya da aynı zamanda) şu Doğu işini görüşelim diyorlar.

Önümüzdeki dönemde bu konu ciddi ciddi tartışılmaya başlanırsa şaşırmayın diye yazıyorum bunları.

"Bırakalım mı, ne dersiniz" soruları sorulmaya başlanırsa kendi aramızda.

Ve, imparatorluğun dağılması bitti mi sürüyor mu, Misak-ı Milli sınırı gerçekten artık daha geri çekilemeyeceğimiz sınır mıdır yoksa Musul konusunda yapmış olduğumuz gibi az daha geri basabilir miyiz, versek de kurtulsak mı, yani sözgelimi Sırbistan'la Güneydoğu Anadolu arasında, Eflak-Boğdan'la Doğu Anadolu arasında ne fark var canım, bağışlayıp savuştursak mı bu belayı başımızdan tartışması çıkarsa. Evet, bu sınır için kan döküldü can verildi, ama ona bakarsanız Macaristan için de kan döküp can vermiştik diyecekler bulunursa.

Memlekette sütü bozuk çok! Ya da, günümüzün moda deyimiyle, soyu kırık!

Ama sorun, sütle ya da soyla açıklanabilecek kadar basit değildir.

iş "arpada" bitiyor, arpada!

Paranın da, bilindiği gibi ne dini imanı, ne soyu sopu vardır.