bugün

iyi işverenlerin bir rüya gibi çok uzaklarda kaldığı, ulaşılması güç ve büyük bir sorunsaldır.

yaklaşık 2006 yılından bu yana iş hayatında arz-ı endam ediyorum. envai çeşit sektörde çalıştım. gazetecilik, muhasebe bürosu, mobilya mağazası, alışveriş mağazası, nakliyat, bakliyat, bilgisayar. tüm bu saydığım sektörler suyumu sıktı ve posamı belediye çöplüğüne attı desem yeridir. sadece yaşadığım yeri örnek vermek istemedim zira; yaptığım araştırmalar sonucunda özel sektörün işverenlerinin birçok kısmının(!) pislik, kapitalist düzenin oyuncağı, para düşkünü, cimri olduğuna yapılan yorumlardan sonra daha da bir kanaat getirdim.

sene 2006 mezun olmadan iki ay önce bir tanıdığımız 'sakın söz verme hiçbir yere, yanımdaki eleman evleneceği için çıkacak, seni alacağım yanıma' dedi. ne güzel mezun olur olmaz, çalışma hayatına atılacaktım. sevindim. iki ay geçtikten sonra babamın aracılığı ile bulunan tüm işleri söz verdiğim için geri teptim. tepmez olaydım. bana başka bir yere söz verme diyen kadının patronu, hali hazırda elinin altında bir metresi olsun diye, bir başka kadın elemanı almış yanına. görüşmek için yanına gittiğimde, elemana ihtiyacı olmadığını söylemesi üzerine ilk darbeyi yedim. adam metres arıyormuş yanına. ben odadan çıkarken, aynen şunları söyledi; özel sektör böyle kızım.

çalıştığım birçok iş yerinde benim mekanik olduğumu düşünen işverenler ile muhatap oldum. biyonik bir dış görünüşüm mü vardı acaba? yemek yemeyen, teknoloji sayesinde evine ışınlanarak giden ve yol parasına ihtiyacı olmayan, ağzı var dili yok. andorid bir eleman. oh ne güzel. götü çatlayana kadar çalıştırılan eleman, ay başı geldiğinde parasını tam olarak almak ister. hakkı olan parayı. asgari ücretin çok çok altında olan parayı. ama adamlar, 'ne kadar ertelersem maaşı, o kadar kardır' felsefesi ile insanları çalıştığı halde muhtaç ediyor başkasına. yapılan iş gözümün önünde arkadaş, benden mi saklıyorsun? iş yerinin borcu, harcı, özel durumları elemanı ilgilendirmez. o zaman eleman almayacaksın yanına. o yetmez, aşağılamaya çalışırlar insanları, tepeden bakan, memnuniyetsiz suratlar, sinir ile konuşmalar, her şeyi yapma zorunluluğun olduğunu düşünmeler. senin görevinin dışındaki her şeyi yaparsın, yine memnun olmaz. hayvan gibi yorulmuş bir elemanın dinlenmeye hakkı yoktur bu sektörde. yemek için vakit ayırmasına bile şöyle bir tepki gelir 'çabuk yer misiniz? bankaya gitmeniz gerekiyor' insanlıktan nasibini alamamış, nefesi üç kuruş etmeyen, yolda görsem yüzüne tükürmeyeceğim adamların altında ezilmek kadar aşağılayıcı, bezdirici, ömür törpüleyici bir durum yoktur. ama sıkıysa çalışma, üstelik ailenin durumuda ortada ise, ne yaparsan yap o sorumluluğun altında ezilmemek için çıkamazsın o iş yerinden. nicesiyle karşılaştım. ben bir kadınım üstelik, erkek çalışanların ne yaşadığını düşünemiyorum. 'anaç hanım, şunu yap, bunu getir, sonra şuraya git para tahsil et, sonra onu bankaya yatır, diğer müşteriye uğra ondan aldığın parayı maliyeye yatır, hee unutmadan zıkkım beyden evrakları al, onları bana getir' tüm bunları tabana kuvvet ile halledip gelmen lazım. sana yol parası veremeyecek kadar zengin adamlar, küçük hesapların insanları çünkü. bu şekilde zengin olacaklarını düşünen yapıya sahipler. yapıp geldikten sonra azıcık oturup dinlenmeyi düşünüyorsan yanılıyorsun. düşünce ne gezer. adamın altında araba var. gidilecek yerler yolunun üstünde de olsa tenezzül edilmez. burda eleman varken bana mı düşer modunda adam. bir gün, patronlarımdan biri ile aramızdaki diyalog;

- anaç hanım, pazar günü ev taşıyacağım ehehe.
+ hayırlı olsun zıkkım bey.
- pazar günü gelseniz olur mu?
+ pardon?
- yardıma yani. hanım yorulmasın. birkaç kutulama işi felan varmış sanırım. yeni ev temizlenecekmiş.
+ pardon zıkkımın dibi bey de, az yemeniz lazım, köle tutun mk!

tam olarak bu şekilde cevap vermedim ama, bu teklifin karşısında, sinirden vücudumun zangır zangır titrediğini hatırlıyorum. elbette kabul etmedim. ki bu en doğal hakkım olmasına rağmen, pazartesi günü, kırk karış surat ile karşılaştım. iş yerinde bulunan koca bir test ekipmanı satışı yapılacak. tek dayanak benmişim gibi bana herkül muamelesi yapması ayrı bir dert. 'anaç hanım bu ekipman sökülecek, şuraya götürülecek' vay bee! 300 kg ağırlığındaki ekipmanı benim taşımamı istiyor. 'tabi zıkkım bey, herkül yanımda halt etmiş. ben hallederim çekil ordan. rööaağğrr'.

neyse; ama ben yeri geldi özel sektör adı altında çalıştığım yerdeki patronumu çok sevdiğim iş yerinde de çalıştım. yaklaşık 20 elemanı vardı üstelik. hepimize ayrı özen gösteren, dünyalar tatlısı bir patronum vardı. sağolsun. ama dünya üzerinde nesli tükenmek üzere olan bir adamdı. en yakın zamanda kopyalanması gerektiğini düşünüyorum. eski bir öğretmen emeklisiydi. iş yerinin muhasebe kayıtlarını ben yapıyordum ve gün geçtikçe düşen satışlarımızın olduğunu gözlerimle görüyordum. 9 kişi çıkarmak zorunda olduğunu açıkladı. sesi titrek bir halde. pamuk kalpli bir patrondu. 20 yıllık elemanlarını bile çıkarmak zorunda kalmıştı. çıkarken tüm hakkımız olanı hatta hakkımız olmayanı bile vermişti. hatta iki-üç elemanın sigortalarını yatırmayı vaad etti. emekli olmalarına az kalmıştı çünkü. konuşmasını, oturmasını, kalkmasını bilen, insan psikolojisinden anlayan, yeri geldiği zaman tepki veren fakat sınırlarını aşmayan, tatlı sert biçimde saygı kazanmıştı. keşke tüm özel sektör işverenleri öyle olsaydı.

sonradan görme, insan dilinden anlamayan, ne oldum delisi, göteriş meraklısı, yanındaki elemanı ezmek için elinden geleni yapan, emekleri görmezden gelen, ufacık bir şeyde insanların kalbini kırmaktan çekinmeyen, bilgisiz, nerde nasıl davranacağını, nerde nasıl konuşacağını bilmeyen özel sektör işverenlerine, belediye aracılığı ile özel kursların düzenlenmesini istiyorum. canı gönülden hem de. yontulabilecek olanları ayırıp eğitmelerini talep ediyorum. devlet bu duruma bir el atmalı. bu sorunsal gittikçe büyümekte. üniversite okumuş insanların yerini, babadan oğula geçen taht olarak aktarılan iş yerleri olduğu sürece, iş yerine sadece yakınların alınmasından kaynaklanan, iş arayan insanların çoğalmasına bir an önce bir el atılması lazım. özel sektör insanların anasını ağlatmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. yıllardır sosyal bir güvencem yok benim mesela. sadece o çok sevdiğim patronum sigortamı yatırmıştı. helal olsun ona harcadığım tüm emekler. şu an yeşil kart çıkarmış bir elemanım ben çalıştığım yerde. işte böyle kapitalist düzenin oyuncağı elemanlarız biz. asgari ücreti bile çok gören işverenlerin bulunduğu bir memlekette nefes alıp veriyoruz. sonra kamu alanlarına kapağı atmak isteyenlerin çoğalmasını kınarsınız, nankörlükle suçlarsınız, salla başı al maaşı modunda olduğumuzu söylersiniz. az ile yetinmediğimizden dem vurursunuz. o zaman insanlığımızdan utanalım biz. o zaman insan olmayan insanların elinde harcanalım biz, okuyan ve okuduğu için bu düzene lanet edenler olarak biz; önlisans mezunları, lisans mezunları, yüksek lisans mezunları. aza tamah edelim, ezdirelim kendimizi. hakkımız olanı almayıp, boyun eğelim böyle düzenbaz, paracı insanlara.

benim diyeceklerim burda son bulur iken, yine sinirden titreyen vücudumu durdurmak için yüzüme bir su çarpmam lazım. gerçeklerin yüzüme çarpmasına daha fazla katlanamayacağım.

son olarak; özel sektör böyle kızım.

edit: benim durumumun üzerinde daha zor şartlar altında çalışan kişilere birkaç lafım var; emeklerinizin karşılığını aşağıya indirgediğiniz sürece, bu adamlar beleş işçi peşinde koşacak. unutmayın. hala 200 tl, 300 tl, 400 tl'ye çalışan kişileri tanıdığım için söylüyorum. 'vasıfsız eleman candır' düşüncesi ile köle gibi kullanılacaksınız. siz emeğinizi ucuza sattığınız sürece bu ülke kalkınamayacak kadar ayaklar altına düşecek. bizler bu sayede özel sektörün kurbanı olurken, onlar servetlerine servet ekleyecek!
serbest çağrışım: (bkz: türkiyedeki işverenlerin götveren olması)
vahşi kapitalist düzen ve neo-liberal politikalar bir sürü kan emici işveren yaratmıştır, doğrudur. fakat işverenlerin insan iş gücü potansiyeline olan ihtiyacını gözününde bulundurursak, örgütlü mücadelenin şart olduğu bir konu. bu ülkede on üç milyon işçi, bir milyon sermayedar var ve bu on üç milyon iş gücünün birleşmesi demek sorunun tek çözümüdür. burada sosyalizm propagandası yapmıyorum, yanlış anlaşılmasın. hakkını aramak için ve onurlu bir şekilde yaşamak için birlikte hareket etmek zorundasın. yoksa iktidarlar işverenlerin lehine yasalar çıkarmaya ve işçilerin anasını ağlatmaya devam edecektir. bilinçli toplum, bilinçli işçi her zaman tehlikedir. sendikaların var olma mücadelesi ve 1980 öncesi işçi hareketlerinin nasıl bastırıldığı ortadır. bu ülkede işçiler 1989 da bahar eylemleri sayesinde muazzam haklara sahip olabilmiştir. geçmişte örnekleri de vardır.
hakkını aramazsan, hakkını gasp ederler. insanlar tehditle, işsizlik korkusuyla ses çıkaramaz hala gelmiştir. bunun için birlik olmak ve organize olmak şart. yoksa böyle ağlanmaya devam edilecektir.

edit: yazım hatası
bu gelenek patrona küfür edenlerin, ilerde patron olduklarında aynı şekil davranmaları ile sürüp gider.
güncel Önemli Başlıklar