bugün

tuttukları takımın aldığı her mağlubiyet sonrası herkesin kafasında fikirleri ortaya sunmasıyla hararetli tartışmalar yaşanır. bir çok insan o hafta artık teknik direktörün gitmesi gerektiğini, takımın başına geçtiği vakit kendisinin bile daha iyi yöneteceğini iddia etmeye başlar. ama hiç düşünmezler ki neden bu adamlar milyonlarca dolar alıyorlar. "o oyuncuyu neden değiştirdi, bu golcüyü neden orta sahada oynattı" gibi bir sürü sorular atarlar ortaya. ama diyorum ya işte herşeyi düşünen bu insanlar, o adamların neden o kadar çok parayı aldığını düşünemezler.
herkes sadece teknik direktör de olmaz, başbakan olur cumhurbaşkanı olur, futbolcu olur, iş yerinde ki amiri olur...olur da olur...

edit: maçlaradan sonra puan kaybeden takımın taraftarının taktik hatalarından vs bahsetmesi durumu. *
özellikle trabzon'da çok hissedilir olan durum.
uc buyukleri yabanci teknik direktorlerin yonetmesi de bir ironidir.
en güzide takımlarımızı yani üç büyükleri, kıçlarını dayadıkları yerden devamlı ahkam kesen ve ona buna sataşarak kahkaha malzemesi olan kişiler çalıştırsın, başarısız oldukları taktirde ise milletin kafasını daha fazla ütülemeden çin halk cumhuriyetine yerleşsinler fikrinin oluşumuna bahane olan türkiye gerçeği.
misal:
- Beşiktaş : Bizim Stadyum kadrosu
- Fenerbahçe : Telegol Kadrosu
- Galatasaray: Maraton Kadrosu
takımları güzel oynayınca birçoğunun eski görevleri olan taraftarlığa geri dönmesiyle sonuçlanan durum. kötü sonuç halinde ise oynayan ve oynamayan için "niye" sorusunu sorarlar.
(bkz: ömer üründül)
insanlar futbolu ve teknik direktörün vazifesini doksan dakika zannettikleri için ortaya çıkan abes durumdur. halbuki teknik direktörün maç sırasında oyunu okuması ve gerekli müdaheleleri yapması kadar, hatta ondan da önemlisi sezon boyunca takıma sahip olması futbolcuları idare etmesidir. en az kazananın ayda yüzbin dolar kazandığı çalışanlara sahip bir şirketi idare ettiğinizi düşünün. işte odur teknik direktörlük.