bugün

övülen, beğenilen, karizmatik mesleğin kötü yanlarıdır.

her şeyin en iyisini bilen çevrenizdeki insanların tıbbın çoook kolay okunduğunu ve doktorların çok kolay para kazandığını düşünmesi, bu olumsuzluklardan biri sayılabilir.
yıllarca okursun, edersin. her yerde görev yaparsın. sonra günün birinde akp gibi bir parti gelir, ağzına eder. sonra gaza gelen bazı gençler uludağ sözlük gibi platformlarda "neden bu kadar çok para alıyor bunlar?! gebersinler!!" gibi sözler çığırır. o genç klavye başında kıçını kaşıya kaşıya düşünmeden bunları yazar, sen insanları tedavi etmeye devam edersin. belki de en kötü yanlarından biri budur.
türkiye'de olmak *
yoktur ki. türkiye de doktorlar çok para alırlar. hem tıp okumak çok kolay. hemen bitiriyosun iş hazır falan. sonra çok kolay ya. ne yapıyolar ki iki ilaç yazıp yolluyorlar mış. değil mi?
hastaların senden daha bilgiliymiş gibi davranmasıdır herhalde en kötü yanı. yoksa yan gel yat.
gelen her hastaya acilde bir iğne yapıp yollamakta sayın doktorlarımızın mesleği ne kadar ciddiye aldığını göstermektedir, bir de evladım sen nazar olmuşsun yat dinlen diyenleri vardır, zor meslek vesselam.
-bak doktor benim karının orasını burasını mıncıklarsan öldürürüm seni. vb. sözlerle karşı kalabilmeleridir.
yıllarca okuduktan sonra mecburen doğunun ücra bir köşesine gönderilip elektriği suyu sorunlu bir yerde, dillerini anlamadığın insanların arasında tüm sevdiklerinden uzakta mesleğini yapmaya çalışmak üstüne üstlük bir de lise mezunu herhangi biriden daha az maaş aldığını öğrenmek, ağzı olan herkesin ne doktorusun diye sorması sanki pratisyenler okul okumamışlar gibi, 4 yıllık üniversite okuyan arkadaşların çoktan hayatını kurmuşken senin hala daha dersanelerde tus peşinde koşuyor olman, insanların nankör olup bir de üstüne üstlük ne derdiniz olabilirki demesi.
türkiye'de dr olmanın belki tek iyi bir yanı vardır o da geç de olsa aklın başına geldiği için ilerde çocuklarını bundan uzak tutacak olmandır.
kimi baharatlı ve bol sarımsaklı yemeyi çok seven hastaların ekşi ekşli kokmaları.
aç ağzını a de bakıyım.
*herşeyin hızla değiştiği ve geliştiği tıp alanında okuldan mezun olduktan sonra bilgilerini güncellemek için ne sağlık bakanlığı ne de yök tarafından herhangi bir sistemin kurulmamış olması sebebiyle, gelişmelerden haberdar olmak için tamamen ilaç firmalarının kucağına itilmek.
*yıllarca tıp fakültesinde dirsek çürütmüş doktoruna değil, komşusu zehra hanımın tavsiyesine güvenen cahil hastalara dert anlatmaya çalışmak.
*doktoru, istediği ilacı gidip yazdırabileceği bir sekreter zanneden memur ve emeklilerle hergün mücadele etmek.
*sınav zamanı okula gitmemek için müdür tarafından "gidin rapor getirin" diye gönderilen okul çocuklarıyla uğraşmak.
*memleketine gitmek için amirinden yıllık izin isteyeceğine, doktordan 20 gün rapor almayı daha karlı gören, ve asıl önemlisi bunu hakkı olarak gören embesil memurlarla kavga etmek. bir tanesi apaçık" kanunen yılda 45 gün rapor alma hakkım var, neden vermiyorsun? bu benim yasal hakkım" demişti. tam dumurluk.
*okulu bitirdikten sonra karşına çıkan ve adına tus denen, sadece 15 doktordan birinin kazanabileceği (klinik olmayan mikrobiyoloji, sitoloji gibi dalları çıkarırsak şansın %3'e indiği bir sınav ve 4-5 yıllık eğitim süreciyle daha uğraşmak.
*doktorum dediğinde "aa, öyle mi? ne doktorusun?" sorusuyla muhatab olmak. sanki pratisyen hekim olmak bir meslek değilmiş gibi.

ve en zoru....mesleği bıraktıktan sonra yıllar geçse bile o zor günleri özlemek
Asistanlığının ilk yılında bir ayda 17 nöbet tutmaktır.
Birinin hayatını kurtarsan bile başına bela almaktır.
güncel Önemli Başlıklar