bugün

- yazılı kanunlarınız, hukuk düzeniniz, örümcek ağları gibidir. güçsüzü tutarlar; ancak yerine göre zenginler, soylular ve güçlüler tarafından yırtılıp atılmaktadır.-

solon'un yunan adaleti'nin ve yasalarının ne kadar akla ve mantığa uygun olduğunu ve bu yasaların işleyiş bakımından da işlevsel ve bağımsız bir nitelik taşıdığını söylediği bir tartışma sırasında iskitli filozof anakharsis yukarıdaki cümleyi kurmuş ve tam 26 yüzyıl evvelinden bugün birçoğumuzun farkına dahi varamadığı o tespiti yapmıştır. bu ülkede son yıllarda alabildiğine süren ve duruma göre "saygı gösterilmesi gereken" olarak ilan edilen hukuk düzeni 26 yüzyıl evvelden gelen o tespitin en büyük ispatıdır.

dreyfus davası başladığında kimse dünyayı bu kadar etkileyecek bir haksızlığın mahkeme kararlarıyla onanacağını bilemezdi. dahası hiç kimse hukukun ırkçılığı ve anti-semitizm'i bu kadar ayyuka çıkartabileceğini kestiremezdi. ta ki emile zola bu işe yürekli ve kararlı bir biçimde yaklaşarak 'j'accuse!' yani itham ediyorum diyene kadar. sonrasında kamuoyu ve aydınların emile zola'ya destekleri ile devam eden bu süreç emile zola ve eşinin şüpheli biçimde ölümlerinin ardından da sürmüş ve en azından halkın tepkisinden korkulmasından mütevellit suçsuzluğu artık ortaya çıkan dreyfus önceki cumhurbaşkanı'nın ölümüyle seçilen cumhurbaşkanı tarafından affedilmiş ve ordudaki görevine devam etmişti. bu davanın önemi adaletin egemenlerin ve egemen zihniyetin kontrolü altındaki rolünün açığa iyiden iyiye vurulmasıdır. sonucu ise fransa'nın anti-semitizm'le hesaplaşması ve devletin sağ-sol ideolojiler arasında kendine bir rol biçmesi olarak tezahür etmiştir.

hukuk, normlarını halktan almak yerine hegemonik devlet politikalarından aldığı vakit, gündelik yaşam karşısında darbeci olur. egemen politik düsturu toplumsal dinamiklere sirayet ettirmek biçiminde ortaya çıkan bu hukuk algısı toplumsal bilinci kendi istediği şekle evriltir. egmenin çarkında dönüp duran yasalar ve adalet hiçbir zaman bağımsız ve tarafsız olmamıştır. bunu şöyle özetlemek yeterlidir: `herkes eşittir ama bazıları daha eşittir.
`
türkiye'de dreyfus davasındaki gibi bir kararlılık ortamına haiz olmuş herhangi bir dava yok. olmasını beklemek olası değil. türkiye'de hukuksuzluğu yaratan süreçlerin orta yerinde politika ve siyaset durur. bu politika ve siyaset tutumlarını yönlendiren ise yine resmi ideolojidir. dolayısıyla türkiye'de vuk'u bulan bir haksızlığı gidermek için ve suçluyu cezalandırmak için gerek ve yeter şart suçluya verilecek cezanın resmi ideolojiyle çelişmemesidir. bunu uğur kaymaz davasında yaşamıştık en son. uğur kaymaz ve babasını öldüren polisleri beraat ettiren yargıtay, bu ülkenin yargıtay'ıdır. bir çocuğun ölümü, arkasına resmi ideolojiyi almış 13 yasal mermi ile yapılmışsa elbette suç değildir. halbuki polis memurlarının beraat etmesine olmayan sivil toplumu ile karşı çıkamayan bu toplum ve bu yargı, haliyle çocukları tmk mağduru yaparken de alkışlanan toplum ve yargıdır.

yargının hukuksuzlukları ile devam edelim. resmi ideolojinin yargı ve ulus-devlet'i nasıl bir araya getirdiğini açıkça görmek isteyenlere bir örnek olsun ibret-i alem "ifade özgürlüğü" kararları. baskın oran ve ibrahim kaboğlu 6 yıl evvel azınlık raporu'nu yazdıktan sonra birçok gazeteci tarafından açıkça küfür ve tehdide maruz kalmıştı. bir sürü hakret var ancak sadece birini buraya aktarmak dahi yeterli. hüseyin kocabıyık, baskın oran ve ibrahim kaboğlu için şunları söylemişti: "çanağına yal konulunca ve etli kemik vaadini duyunca yaltaklanan,kuyruk sallayan kanişler,uyanık geçinen şapşallar,salak,tescilli hain,zavallılar.tc`* * devletimize-milletimizin birliğine kalleşçe ihanet hançeri sokanlar." bunu ifade özgürlüğü kapsamında kabul eden ve tescilleyen yargıtay 4. hukuk dairesi baskın oran'ın biragos gazetesiyazarı olduğu veermeni meselesiyle ilgili yazdığını, dolayısıyla kendisinin deifade özgürlüğü`nü kullandığını ve her türlü eleştiriye açık olması gerektiğini söylemişti. onlar için hüseyin kocabıyık'ın ettiği laflar tamamiyle eleştiridir ve baskın oran agos gazetesi'nde ermeni meselesi üzerine yazdığı için bu 'eleştiri'yi haketmiştir.

sadece yargıtay ile kalmıyor elbette. 1971 yılında türkiye işçi partisi'ni kapatan anayasa mahkemesi, hala parti kapatabilmektedir. son örneği dtp'ye kadar onlarca parti kapatma kararı sözkonusudur. gücünü halktan aldığını iddia eden hukuk gücünü halktan alan partileri yok edebilmektedir. anayasa mahkemesi'nin din, dil, etnik köken ve daha bir çok konuda verdiği 'hukuk temelli'(!), evrensel(!) kararları mevcuttur.

bu ülkede çocukları öldürenler polisler olunca susan bir halk ve hukuk zihniyeti elbette resmi ideolojinin ürünüdür. bu ülkede hukuksuzluğu yaratanlar ve sistemin resmiyetiyle ideolojilerinizi gerdan kıra kıra raksederek paçalarınızdan fışkırtanlar, haydi, şappi şappi yandan yandaaannn...

platon'un devlet adlı eserindeki karakteri thrasymakhos'tan size gelsin:

"adalet güçlünün çıkarından başka bir şey değildir."
(bkz: sözlük yazarlarının saçma rüyaları)