bugün

Tsm yani türk sanat musikisi ile klasik batı müziği arasında teknik olarak bir takım farklar mevcuttur.

--spoiler--

Dilerseniz önce Türk müziği ile Batı müziği arasındaki benzerliklerden birini yazarak başlayalım çünkü sayıları gerçekten çok az.

Türk müziğinde de Batı müziğinde olduğu gibi 8 adet nota bulunmaktadır ve bu notalar 2 tam 1 yarım 3 tam 1 yarım seslerden oluşur.

Onlardaki bemoller ve diyezler Türk müziğinde de mevcuttur.
Bunlar ses sisteminde bulunan temel benzerliklerdir.

--------***--------

Türk müziği ile batı müziği arasında benzer şeyler olduğu kadar çok fazla farklılık ta mevcuttur. Makamlar, ölçüler, usüller… Dilerseniz sizler için bu farkları madde madde açıklayalım;

Türk müziği, onlarda ve bizde aynı olan 8 notayı Batı müziğindeki gibi 12 eşit parçaya değil, birbirinden farklı ve eşit olmayan 24 payçaya bölmüştür.

Türk müziği, müzik içerisinde bulunan birbirinden farklı işaretler arttırmış fakat Batı müziği, bir musiki içerisindeki işaretlerin tekrarını arttırmıştır. Yani o işaretleri çeşitli enstrümanlar ile tekrarlamak sureti ile bir melodik zenginlik ve ifade gücü katmıştır.
Batı müziği, 1 tam ses arasını 2 eşit parçaya bölerken, Türk müziği 1 tam sesin arasını 9 ayrı parçaya bölüp, oluşan her parçaya “koma” adı verilen perdeleri meydana getirmiştir.

Batı müziğinin 2,3 ve 4 zamanlı 3 temel usulü bulunmasına karşın, Türk müziğinde toplam 80 adet usul bulunmaktadır.

Türk müziğinde bulunan temel işaretlerin yani perdelerin ve seslerin esasen fazla olması tek seslilik durumunda çok renklilik katmasını mümkün kılarak tek sesi ama çok makamlı olan Türk müziğini ortaya çıkartmıştır. Batı müziğinde ise mesele az sayıdaki işaretin bir musiki cümlesi içerisinde farklı enstrümanlar ile tekrar yolunu tercih edilerek çözümlenmiştir. Bundan dolayı, çok seslilik Batı müziği içerisinde zorunludur.

Çok sesli batı müziği bir heykele benzer. Dar bir tabanın üzerine üst üste seslerin yükselmesi ile meydana getirilmiş üç boyutlu bir heykeldir Batı müziği. Buna karşın Türk müziği ise tek satır üzerine çeşitli renkli mozaikler yardımı ile oluşturulmuş renkli bir zemine benzer. iki müzik türü de kendi içerisinde güzeldir ve hitap ettikleri kitleler farklı olabilir.

Yarım ses ve koma konusuna gelecek olursak; Batı müziğinde koma kavramı olmadığı için bizim bastığımız koma perdeleri bazı Batı müzikçileri tarafından “Detone” ses olarak adlandırılır ve onlara hak vermek gerekiyor çünkü bu sesler onlarda bulunmamaktadır.

Türk müziğindeki malzeme zenginliğinden dolayı armoni vb. kavramlara ihtiyaç duyulmamış ancak en az 2 porte kullanmak zorunda olan Batı müziği sadece 1 porte üzerine yazabildiği için bütün doğu müzikleri gibi tek portelidir ama asla tek sesli olamaz.

-------***-------

Yukarda görmüş olduğunuz gibi Türk müziği ve Batı müziği arasındaki farkalr dağlar kadardır. Fakat şunu da unutmamalısınız, her müzik türünün kendi kültürüne ait özellikleri, kuralları ve doğası bulunmaktadır. Dolayısıyla “Şu müzik türü, şu müzik türünden daha güzeldir” denilebilecek bir konu asla olmamıştır. Bizim bu yazıyı yazmamızdaki amaç, teknik bilgileri sunmak ve farkı gösterebilmekti. Bu yazıda hiç bir müzik türünü aşağılama ya da yüceltme gibi bir amacımız bulunmamakla birlikte, sizleri bilgilendirmeyi amaçladığımız bir yazıydı ve umarız okurken keyif almışsınızdır. Müzik ile kalın!

https://www.erturgutsanat...uzigi-arasindaki-farklar/

--spoiler--
Sanildigi kadar fazla degildir.
Bizans klasik muzigi:
http://www.youtube.com/watch?v=Da9FeNoFIm0
Yok ki.

Gerçekten yok.
Türk müziğini "türk sanat müziğine" başka bir deyişle "alaturkaya" indirgeyerek bulunamayacak farklar. Hatta "Batı müziği" dediğiniz zaman soracaksınız "hangi batı müziği?" Klasik mi? Pop mu? Caz mı? Türk müziği ise hangi Türk Müziği? Pop müziği bile deseniz kaynakları yüzyıllar öncesine kadar gidiyor ki "Müzik" dediğiniz zaman bence hiç birinin öbüründen pek bir fark yok. Anadolu'da pek çok değişik halk yaşamış. Hepsi de benzer müzikler yapmış. Hepsi ortak kültüre bir şeyler katmış. aynı şarkıları Batılılar "tampere sistemi" ile düzenlemiş, Türklerin de dahil olduğu doğulular daha makamsal konumda durmuşlar. Yani bence tampere sisteminden daha başkaca bir farkın olduğunu düşünmüyorum. Ki içinde bulunduğumuz çağda biz de tampere sistemine entegre olduk.
Doğu müziğini oluşturan bölgelerin bugün arap kültürü etkisinde olması, arapların ya da araplaşmış olanların bulunması, doğu müziğini "arap müziği" yapmaz. Arap müziği doğu müziklerinin kollarından biridir. Doğu müziğinin tamamı kabul edilemez. Mesela... çinliler- japonlar müziği araplardan mı öğrendi? Yoo... alakası yok.
(bkz: gam)
Batı müziği genel olarak düzenli tekrarlardan oluşuyor, nerdeyse tüm şarkılar müzikal olarak farkettiğim şu kısımlardan oluşuyor: giriş, müziğin gelişmesi, zirve yapması, son müzikal bölüm(burada solo oluyor bazen) ve çıkış. Birde müzik esas olarak vurucu melodi merkeze alınarak oluşturuluyor.

Doğu müziği ise ucube gibi bişey, ne olduğu belli değil. Daha çok sözlere eşlik etsin diye çıkarılmak zorunda kaldığını düşündüğüm sesler gibi adeta.
Konu ile alakalı olarak rahmetli ayhan songar hocamızın 1988 yılında gerçekleşen 1. Müzik kongresinde sunduğu görüşlerini katkısı olması hasebiyle aktaralım istedik.

--spoiler--

Menşei ne olursa olsun mûsikî, insana has, insânî bir davranıştır ve kültürel bir temele istinâd eder. Kültürleşme, çeşitli toplumlarda o toplumun devâmını sağlayan bir takım temel müesseseleri oluşturmuştur. Mûsikî, bunların arasında kültürleri aşabilen nâdir örneklerden biridir. Müzik türleri toplumdan topluma değiştiği hâlde, temel olarak mûsikî, insanlığın ortak malı olarak varlığını koruyabilmiştir. Şurası da ayrıca üzerinde önemle durulmaya değer bir husustur; konuşma ve mûsikî, beyinde özel merkezlerde temsil edilen birer "biyolojik ve psikolojik meleke"dir. Bu merkezlerden birinin tahribi ile konuşmanın kaybolması (afazi) ve diğerlerinin tahribi ile de mûsikî kâbiliyetinin kaybolması, sesleri ayırdedebilme yeteneğinin ortadan kalkması, yâni "amüzi" denen hastalık meydana gelir. Demek oluyor ki, mûsikî, konuşma gibi, yaratılıştan mevcut olan, biyolojik bir vetîredir.

Mûsikî, dil kadar, belki ondan da fazla olmak üzere millî kültürün temel müesseselerinden biridir. Nasıl muhtelif milletlerin, muhtelif kavimlerin farklı dilleri varsa, aynı şekilde farklı mûsikî sistemleri de vardır. Bu bakımdan san'at ve zevk "evrensel" olabilir ama bir "evrensel mûsikî"den bahsetmek mümkün değildir.

Türk Mûsikîsinin dünya müzik türleri arasında önemli bir yeri vardır. Türk'ün yazılı, mevsuk târihî 2500 yıl öncesine kadar uzanır. Bu engin târih içinde hiçbir zaman devletsiz kalmamış olan Türk insanı bütün gündelik faaliyetlerinde mûsikî ile berâber olmuştur. Hun Türkleri'nde askerleri teşci etmek için bir takım vuruşlu enstrümanların mevcûdiyeti bilinmektedir. Böylece mûsikîmizin târihî Milat'tan önceki çağlara kadar uzanır. Göktürkler'de düzenli askerî bandoya benzer Mûsikî takımları vardı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşu, Osman Gâzi'ye Selçuklu Sultânı'nın gönderdiği davul, tuğ ve âlem ile tebliğ edilmiştir. Fâtih Sultan Mehmed devrine kadar her gün belli saatte mehter takımı hükümdârın huzûrunda nevbet vurur ve hükümdâr bunu ayakta dinlerdi. Dînî Mûsikîmiz Orta Asya Türkleri'nin Baksı âyinlerinin izlerini taşır. Şaman denen hekim-râhiplerin mûsikî ile bir çeşit trans hâli temin ederek hasta tedâvi ettikleri, böylece belki insanlık târihinde ilk defa mûsikî ile tedâvi uygulamasının gerçekleştirildiği bilinmektedir. işte "kopuz"un sapında perdelenerek Anadolu'ya intikâl eden ve ifâde tarzları bakımından "Klâsik Türk Mûsikîsi" ve "Türk Halk Mûsikîsi" şeklinde iki kol hâlinde gelişen mûsikîmiz, Batı'nın, Avrupa'nın mûsikîsinden gerek teknik ve gerekse öz bakımından önemli farklar gösterir. Mûsikî, bir haberleşme vâsıtası, bir informasyon aracıdır. informasyon ise, onu teşkil eden cümlelerden ve o cümlelerin tertip edildiği harflerden, işâretlerden meydana gelir. Bu harfler, işâretler ve daha genel bir deyimle alfabe, sesli, yazılı, ışıklı veya başka bir türden olabilir. Meselâ, bir zilin düğmesine basıp çalmamız bir mesajdır. Kapının çalınmasını bekleyen kişi için bu mesaj, psikolojik bir informasyon değeri taşır. Kapının çalınması hâlinde sevgilisinin içeri girmesini bekleyen âşık ile kendisini yakalayacak polisleri bekleyen suçlu arasında, aynı mesajın psikolojik değerleri ne kadar farklıdır.

Mesajın alfabesi çok değişik işâretlerden kurulu olabilir: Çin yazısındaki şekilleri, bizim kullandığımız Latin alfabesinin harfleri, dilsizlerin parmak işâreti veya mûsikî notaları gibi. informasyon ve onu meydana getiren 'mesaj', 'ölçülebilir bir matematik büyüklük'tür. Meselâ, bir alfabe içinde (a) kadar işâret bulunsa ve biz bunlardan (L) tânesini tekrarlamak sûretiyle mesaj teşkil etsek N=aL kadar birbirinden farklı mesaj teşkil edebiliriz. Elde iki işâretli bir alfabemiz olsa ve biz bunun sâdece bir tânesini mesajımızda kullansak, N=21, yâni sâdece iki mesaj teşkil edebiliriz. Hâlbuki mesajımızda iki işâretin ikisini de kullansak 22, yani dört, 3 işâret kullansak bu sefer de 23 yâni sekiz mesaj vermemiz mümkün olur.

Yukarıdaki açıklamamızdan anlaşılacağı gibi, bir informasyonun mesaj sayısını, informatif değerini arttırabilmek için iki yol, iki imkân vardır:

1- Mesajı teşkil eden alfabenin işâretlerini arttırmak.

2- Bir işâretin mesaj içindeki tekerrürünü çoğaltmak.

Şimdi bu sibernetik metodoloji ile Batı Mûsikîsi ve Türk Mûsikîsini, temel yapı bakımından karşılaştırırsak şöyle bir sonuç elde ediyoruz: Batı Mûsikîsi veya daha doğru bir deyimle Avrupa Mûsikîsi, eşit aralıklı, tamperamanlı denen sisteme göre kurulmuştur. Burada bir oktav, on iki eşit aralığa bölünür. Sekiz temel ses, oktavı teşkil ederken, diyez ve bemol tarzında ifâde ettiğimiz yarım sesler de ârızları meydana getirir. Temel sesler arasında 9 komalık aralık bulunduğu için yarım sesler veya ârızalar da 4½ komalık aralıklarla yerleşir. Ancak Mi-Fa ve Si-Do aralıklarında sâdece 4½ koma bulunduğundan burada yarım ses, yâni ârıza söz konusu değildir. Görülüyor ki, bir oktavlık bir dizi böylece birbirinden farklı 12 ses, yâni 12 işâret ihtivâ etmektedir. informasyon teorisi dili ile söylemek istersek, Batı Mûsikîsinin alfabesi 12 harflidir diyebiliriz.

Türk Mûsikîsinin işâret sistemi tamâmen farklı esaslara göre kurulmuştur. Ana oktav dizinin Batı Mûsikîsi gibi 54 koma'lık değil 53 koma'lık bir skala üzerine dağılmıştır. Bu 53 komalık mesâfe ise eşit olmayan 24 parçaya bölünmüş olup bu küçük aralıklar birer ârıza değil, birer müstakil perde hüviyetini kazanmıştır. Kaldı ki, aslında ses adedi 24'den çok daha da fazladır. En basit bir örnek olarak Rast makâmındaki Segâh sesi ile Uşşak makâmındaki Segâh sesinin farkına işâret etmek isterim.

Yukarıda sözünü ettiğimiz sibernetik formül içinde meseleyi ele alırsak, bir informasyonun değerinin onu teşkil eden işâretler bakımından geometrik dizi hâlinde arttığını görürüz. Bu sûretle, bir mûsikî cümlesi içinde ya işâretlerin çeşidini arttırmak veya onların tekrârını çoğaltmak sûretiyle informasyon değerini de arttırılmasına imkân bulunmaktadır.

Türk Mûsikîsinde temel işâretlerin, yâni perdelerin ve seslerin esâsen fazla olması, tek seslilik içinde "çok renklilik" sağlanmasını mümkün kılmış ve böylece "tek sesli ama çok makamlı Türk Mûsikîsi" (modal müzik) ortaya çıkmıştır. Batı veya Avrupa Mûsikîsinde ise mesele, az sayıdaki işâretin bir mûsikî cümlesi içinde çeşitli enstrümanlarla tekrârı yolu ile halledilmiş bulunmaktadır. Böylece "çok seslilik" Batı Mûsikîsi için bir zarûret, Türk Mûsikîsi için ise aralıkların eset olmaması da dikkate alınırsa bir kargaşalık ifâdesidir.

Her iki mûsikî farklı kültürlerin mahsûlüdür. Birinden zevk alan insanın diğerini de beğenmemesi, hatta öğrenip icrâ etmemesi için sebep yoktur. Tebliğimizin başında da belirttiğimiz gibi müzik türleri toplumdan topluma değiştiği hâlde, temel olarak mûsikî, insanlığın ortak malı olarak değer kazanmaktadır.

Aslında Türk ve Avrupa Mûsikîsini bu şekilde bir mukâyese içine sokmanın da yersiz olduğu kanaatindeyim. Bugün bütün müzikologların ittifak ettikleri bir husus vardır ki, dünyâda günümüzde sâdece iki büyük klâsik mûsikî sistemi mevcuttur: Klâsik Batı Mûsikîsi veya Avrupa Mûsikîsi ve Klâsik Türk Mûsikîsi. Diğer mûsikî tipleri ancak folklor mûsikîsi olmaktan ileri gidememektedirler. Çok sesli Batı Mûsikîsini bir heykele benzetirsek, tek sesli-çok makamlı Türk Mûsikîsini de rengârenk ve bir satıh üzerine yayılmış bir mozaiğe teşbih etmemiz mümkündür. Heykel de mozaik de kendi estetikleri içinde "güzel"dirler ama onları bu çeşit bir karşılaştırma içine sokmak ve birinin sistemi ile diğerini bir mukâyeseye sokmanın abesle iştigâl olduğu kanaatindeyim.

Saygılar sunarım efendim.

* Bu bildiri, merhum Prof. Dr. Ayhan Songar tarafından, 14-18 Haziran 1988'de T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Ankara'da düzenlenen 1. Müzik Kongresi'nin 15 Haziran 1988 tarihli 3. Oturumunda sunulmuştur.

http://www.koprudergisi.c...Goster=Yazi&YaziNo=70

--spoiler--
Şimdi kalkıp Türk müziğini batı müziği ile kıyaslamayın küfrederim. Tabikide batı müziği.