bugün

17.yy'ın felsefe alanındaki en ciddi tartışmalarından biridir. descartes tözü[kendisi vasıtasıyla kavranan şey, her şey kendisine yüklenen, hiç birşeye yüklenmeyen şey] mens[tin] ve corpus[beden] olarak ikiye ayırmasına binaen bir tartışma alevlenmiştir. özellikle açmak gerekirse benim bilinçli olarak gerçekleştirdiğim şeyler nasıl duyularımı etkiliyor ya da duyularımdan elde ettiklerim nasıl ruhumu etkiliyor ya da haz veriyor. bu descartes'te "kozalaksı bez" ile sağlanmaktadır. yani ruh ile beden arasındaki ilişkiyi kozalaksı bez sağlar der. discours sur la methode gibi birkitabı bir felsefe kitabından ziyade tıp kitabıdır. büyük dolaşımı açıklamaya çalışır. bundan dolayı "kozalaksı bez" aslında beni pek şaşırtmadı.

Spinoza ise bunu çok basit birşekilde tek töz ile çözmüştür. bu şu anlama gelir: deus[tanrı]=natura[doğa]=substantia[töz] töz birtanedir. aynı zamanda tanrıdır aynı zamanda doğadır. herşey bu tek olan tözden meydana gelmiştir. yani tözün sonsuz kadar atribitum[sıfat ya da yüklem diyebiliriz] vardır. ve bu attribitumun da sonsuzca modus[kip]'u vardır. fakat bizim zihnimiz sadece iki attributum'u kavrayabilir. bunlardan birisi cogitatio[düşünce] diğeri ise extentio[uzam]dır. bununla birlikte cogitatio'nun ve extentionun da kipleri vardır[buna hilmi ziya ülken "tavır" der ] cogitatio'nun kipi yani modus'u "mens"[tin]dir, exentionun ise corpus[beden]dir. bu da şu demektir. beden ve ruh tek töze aittirler.

leibniz ise daha farklı bir çözüm bulmuştur. onda tözlerin sayısı sonsuz kadardır. bunlara ise "monad" der. monad nedir? onlar herhangi bir cisim de ya da maddede bulunan kuvvet noktalarıdır. aslında descartesçi mekanik anlayışına karşı olarak üretilmiştir. descartes'in "res extentio"su[uzamlı şey] sadece "yer kaplar" herhangi bir işlevi yoktur. fakat leibniz cismin eylemsizliğinin bile aslında bir tepki bir eylem olduğunu söyler. bunun için görünenin ötesinde "metafiziğe" bakmamız gerektiğini söyler. burada metafizik ile kastettiği "enerji"dir. yani bu monad adı verilen kuvvet noktalarıdır. her cisim monadlardan oluşmuştur. bu monadların hepsi "sans la fenetre"dir yani penceresizdir.

birbirleri ile herhangi bir alışverişleri direkt bir ilişkileri yoktur. monadları birbirinden ayıran ise onların algı dereceleridir. bundan dolayı monadlar tam algı [apperception] ile bunun en düşük seviyesi arasındaki algı derecelerine göre bir hiyerarşileri vardır. ve her monad algı derecesini artırmak ister. buna istinaden de her monadın bir iştah[apetitas]ı vardır. ve monadlar arasındaki ilişki ise tanrı tarafından "harmonie preétablié" adı verilen önceden-kuurlmuş-uyum ile sağlanır. yani bir monaddaki gerçekleşenler diğer monadda gerçekleşenler ile paraleldir[bununla birlikte hermonad evreni kendi içinde taşır]. bu paralelliği işte ifade ettiğimiz "önceden kurulmuş uyum" sağlar. düşüncenin anlaşılır olması açısından şu örnek verilebilir. mesela ben sevdiğim kadına dokunduğumda bir şeyler hissediyorum bu da aynı zamanda ruhumda da bazı duygulanımlar meydana getiriyor. bunu sağlayan her iki tözler bütünü olan ruh ve beden'de gerçekleşenlerin paralel olup birbirlerine karşılık gelmesi ile sağlanması sonucu olmuş anlamına geliyor. aslında bu da hiç fena bir çözüm değil.

gelelim son olarak guelincx ve malabranche adı verilen fransız occasionistlerine. bu occasionistler ise aslında ruh ve bedende meydana gelenlerin tanrının vesilesiyle[occasion] meydana geldiğini belirtmişlerdir. yani bizim herhangi bir etkimiz yoktur. ruh ve beden arasındaki denge sürekli tanrının bu her iki tözü sürekli ayarlamasıyla meydana gelmiştir.

şimdi bu üç düşünceyi guelincx'in paralel saatleri ile açıklayalım; işleyen iki tane paralel saat düşünelim:

descartes'e göre bu iki paralel saatin işleyişi, bu iki saatin ayar kollarının birbirine bağlı olması,

occasionistlere göre tanrının sürekli bu iki saate birbirine göre ayarlayıp buna müdahale etmesi,

Leibniz'e göre ise tanrının bu iki saate önceden bir kere kurması ile çözümlenir. bu iki saat başlangıçta birbirlerine paralel olarak kurulmuşlardır.

Spinoza'da ise saat tektir.