bugün

bir memleket dolusu asker ile yaşamak böyle bir şey işte. hani askere gidenler ya da askerliği meslek seçenler de iyi bilir ki "her türk asker doğar". iyi de asker ne demek daha bunu bilmeyip doğuştan asker olmak var ruhiyette. sanılanın aksine asker, çatık kaşları ile elindeki silahı sağa sola doğrultan, süngüsünü gördüğü her düşman böğrüne saplayan, ihtilal için fırsat kollayan, ülkeyi karıştıran, hükümete göz dağı veren, halkı korkutan bir mecra değildir. en azından türkiye'de değildir...

düzenli ordunun seceresinde namı geçen bir ahfadın, yeni nesillerce tekabülü "vicdanen red" edilmesi gereken bir kurum olması pekala mümkün olabiliyormuş. ordunun ne yaptığı, neden var olduğunu henüz anlayacak olgunlukta bulunmayan zatların marjinal fikir arayışları içinde, ütopik bir dünya barışını getirmeleri adına aldığı kararlar ve debelenmeleri ne yazık ki bir şekilde orduya karşı gösterilen tutumu da değiştirmektedir. oysaki birazcık mantık ile ordunun, bir ülke için ne kadar gerekli ve önemli olduğuna kanaat getirilebilir.

şunu kabul edelim ki, insanoğlu mahiyetinde saldırgan ve savaşçı bir canlıdır. yazılı tarihin başlangıcından bu yana okuduğumuz her şeyde savaş var. insanoğlu hep savaşmış, saldırmış, işgal etmiş, toprak peşinde koşmuş. adem'den başlamış bu asilik, dikbaşlılık. bundan sonrası için de bir fikir veriyordur umarım bazılarına bunca örnek. ama çiçekler ve de böcekler içinde yaşayan bazı dostlarımız hala 60'lar ruhunu taşıyan fikirleri ile bunları görmemekte ısrarcı.

ordunun varlığından rahatsız olmamak, savaş yandaşı olmak anlamına gelmez. tam aksine güçlü bir orduya sahip olmak, olası savaşları da engelleyen çok ince bir husustur. bir ülkenin askeri gücünün istifzali, diğer ülkeler için caydırıcı bir hamledir. keşke dünyadaki bütün ülkelerin orduları öyle kuvvetli olsa da kimsenin kimseye saldıracak cesareti kalmasa. böylelikle amerika ırak'a ya da afganistan'a girmese, rusya çeçenistan'a saldırmasa, israil filistin'i işgal etmese.

ordunun her halukarda kendi çıkarları peşinde koşturan bir kolluk kuvveti olduğuna inananlar, genel kavramları özele yayarak siyasete bulaştırırlar çamuru. özellikle türkiye'de ordunun bu konudaki hassasiyeti aşikar. durup dururken ordu şöyledir, ordu böyledir çığırtkanlığı yapmak belli ki dış mihrakların başarısından ileri gelmektedir. (çok afedersiniz burada "ulan hıyar" demek istiyorum) ulan hıyar... bu ordu değil miydi daha 30 yıl önce kardeş kardeşe biri sağcı biri solcu diye birbirini vururken öyle ya da böyle engellemeye çalışan, bu ordu değil miydi çok partili sistemin gediklerinden yararlanıp orta yol ayağına siyaseti sokak çatışmalarına çevirenleri kürsüden indiren, bu ordu değil miydi çıkıp mecliste yolsuzluk yollarını meşrulaştıranların önüne taş koyan, yine aynı ordu değil miydi 20 yıldır dağlarda terörist avlamak için binlerce şehit veren? şimdi cehaletten cesaretle "e peki senin o çok beğendiğin ordu darbe de yaptı, kore'ye asker de gönderdi, adam da sallandırdı" diyenler çıkacaktır elbette. işte onlar doğru yolda olduğumuzu gösteriyor zaten. bir yerlerde karanlık olmadan aydınlığın ne işe yaradığını anlayamayız. ordu tek başına "haydi kalk gidelim kumandan, canım sıkkın, kore'ye uçalım" demez, diyemez. hiyerarşi böyle değil. kore'ye giderken de kendi kafasına göre gidemez, dağa terörist avlamaya giderken de, kıbrıs'a barış götürürken de...

ne şanslıyız ki ordu kurumu türkiye'de hükümete merbutiyetini hiçbir zaman kaybetmemiş, iyi ya da kötü halkın yanında olmaya çalışmıştır. şimdi kalkıp da verdiği muhtıralar ile, sert demeçler ile orduyu gereksiz yere eleştirmek sadece oturmamış, namebni fikirlerin yeşermiş velveleciliğinden başka bir şey değildir. neymiş efendim orduevleri şehrin en güzel yerlerindeymiş, gazozu 3 kuruşa içiyorlarmış, kantinleri çok ucuzmuş, lojmanlarda elektrik, su parasızmış. yahu vergisini veren, gittiği yeri yeşerten, ağaçlandıran, kendi öz kaynaklarını kullanan, devlete külfet olmayan, aksine yardımcı olmak için bütün teknik ve iş gücünü sunan, hiçbir devlet kurum ve kuruluşunun bulunmadığı sınır bölgelerinde onların işini de yapan başka hangi oluşum var? taşın altına elini sokan hep ordu oluyor bir şekilde. hükümetin aldığı ya da alamadığı kararlarda bile hep ordunun ipi çekiliyor.

bırakın allahınızı severseniz artık bu asker olmasın, dünya yeşillensin, global ısınma sona ersin, evlilikler sona ermesin hayalperestliğini. gerçek dünya öyle bir yer değil! her an tepemizde kendi bayraklarını dalgalandırmak için erketeye yatmış bir sürü ülke var. hem içerde hem dışarda bozmaya çalışırlarken bu düzeni kime güveneceğinizi sanıyorsunuz? devlet su işlerine mi?

türk silahlı kuvvetleri hasta adamı yatağından kaldırıp güçlenmesini sağlayan en büyük etkendir. onca düşmanı, onca yıpratıcı malzeme varken bir de kanından, canından, dölünden olanlarla uğraşması ne kadar acı. o kadar çok tekrarlandı ki bu cümleler ilkokuldan bu yana... o kadar çok dendi ki eğer ordu olmasaydı şimdi oturduğumuz evler yunan'ındı, ingiliz'indi, fransız'ındı diye, artık çocukluktan kalan bir ninni gibi gelmeye başladı kulaklara.

neyse, kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, kim ne kadar kaba etlerini yırtarcasına uğraşırsa uğraşsın bu ülkeye şeriatın gelmeyeceğini, atatürk'ün kurmuş olduğu modern ve laik cumhuriyet düzeninin bozulmayacağını, ülkenin öz kaynaklarının ite, kopuğa yar olmayacağını, toprağına başka ülkenin bayrağının gölgesinin düşmeyeceğini bilmek güzel. rahat uyuyun.
türkiye cumhuriyeti devleti anayasasında belirtildiği gibi içten ve/veya dıştan gelebilecek her türlü tehdite karsı, devleti ve yurttaşlarını korumaktır.
güncel Önemli Başlıklar