bugün

“Türk” ve “Rum” sözcükleri birbirine zıt iki kutbu çağrıştırıyor günümüzde. Birbirinden zerre hazzetmeyen bu iki millet-tabi istisnalar olasıdır- kültürel boyutta şaşılacak benzerliklere sahiptirler. Kimi sözcüklerin, birtakım geleneklerin ve göreneklerin benzeşmesi(örneğin yayla kültürü, “horon” dansı, yemek kültürü vb.) tarihin çeşitli dönemlerinde bazen birbirleriyle yaşamış, bazen birbirlerine karşı savaşmış iki milletin aynı coğrafyayı paylaşmış olmalarının kaçınılmaz sonucudur. Ancak sadece bu kültürel etkileşimden yola çıkılarak bugün halen daha sürmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin topraklarının Rumların ana vatanı olduğunu ve bu toprakların tek sahibi oldukları tartışmaları yetersiz olmakla birlikte yersizdir. Pek çok tarihçi ömürlerinin nerdeyse tamamına yakın kısmını bu geniş tarih dönemine yayılmış konu üzerinde harcamışlardır ve yirmi birinci yüzyılda halen daha böylesi bir iddia mevcutsa bu, konunun ehemmiyetini ve derinliğini gösterir. Ben bu konunun çok daha küçük bir kısmını kendime konu edindim ve Trabzon halkının Rumlardan gelmediğini dolayısıyla bu şehirde Trabzon Rum imparatorluğunun devamını aramanın yanlışlığını savunacağım.



Her şeyden önce birtakım ifade yanlışlığına dikkat çekmek ve düzeltmek amacıyla “Rum” kelimesinden yola çıkalım.”Rum” deyiminin bugün kullanılan anlamı olan “Yunanlı” ile uzaktan yakından bir bağlantısı yoktur. Baykara “Rum, Roma kelimesinden gelmiş olup, daha çok erken devirde Araplar tarafından özellikle Doğu Roma, yani Bizans için kullanılmıştı” der(T.Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I,Anadolu’nun idari Taksimatı,1988,s.23). Aynı şekilde Yazıcı da Doğu Roma imparatorluğu’nun hâkim olduğu topraklara “Romania”,halkına da “Romaios” denilmekte olduğunu ancak Arapların bu sözü “Rum” şeklinde kullandıklarını ifade eder(N.Yazıcı, Milli Mücadelede (Canik Sancağında) Pontusçu Faaliyetler(1918–1922),1989,s.16). Günümüzde böylesi yanlış bir kullanımın yerleşmesi, Yunanlıların siyasi emellerini gerçekleştirmek amacıyla kendilerini Roma imparatorluğu’nun devamı olarak göstermeye çalışmaları ve dolayısıyla “Rum” olarak tanımlamalarından kaynaklanır. Peki, gerçekten de durum böyle midir? Pontus Rum Devleti bir Yunan devleti midir?



Trabzon halkının Rum kökenli olduğu iddialarında bölgede hala bazı Rumca kelimelerin kullanılıyor olmasının önemli bir kanıt teşkil ettiği düşünülmektedir. Buna rağmen konu tarih araştırmaları neticesinde farklı bir sonuca yönelir. Haşim Albayrak’a göre Anadolu’nun ilk yerleşik halklarından kabul edilen, M.Ö. 2000 yıllarında bölgede yaşamış olan “LUVi” kavminin ardından bölgeye koloniler halinde gelen yunanlıların kendi kolonileri olarak tanımladıkları şehirlerin -Kotyora(Ordu),Trapezeus(Trabzon),Sinuwa(Sinop)-neredeyse tamamının Luvice adlar taşıması bu şehirlerin yunanlılar tarafından kurulmadıklarını sadece kendilerine mal ettiklerini kanıtlar. Doğu Karadeniz’deki diğer yer adları da incelendiğinde bu durum daha kesin olarak görülmektedir(Tarih Boyunca Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus,2003,s.46,47). Bu alandaki çalışmalar bugün Rumca kabul edilen kelimelerin de geldiği kökenin faklılığına dikkat çekmeye çalışmış ve Trabzon halkının Rumlardan geldiği konusunda aksi yönde bir düşünce ortaya koymuştur.



Bir başka bakış açısına göre Türkler bölgede Yunanlılardan önce varlık göstermiştir. Yukarıda bahsi geçen Luvilerden önce bölgede izleri görülen “Hurriler” hakkında Mehmet Bilici şöyle demektedir “Dünyanın yerleşik hayattaki en eski medeniyetini Mezopotamya uygarlığı bünyesinde kuran Sümerler ile Subarriler veya Hurriler denilen ÖnSümerlerin menşei Türkistan’dı. Sümerlerin khurri=kurri dedikleri Hurriler M.Ö.5000 yıllarında Türkistan da yaşarken M.Ö.4000 de Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir(Anadolu’da Türkler,1998.s.46–48).Hurriler ile ilgili Kerkük yakınlarındaki Nuzi kazılarında “URRUM-i” ifadesi vardır. Doğu Anadolu’daki Ermenilerin tespit edilmiş bilimsel değerdeki adı “Urmeni” dir. Buradaki urum sözü Türkçedir. Bundan Rum sözü çıkmıştır bu nedenle Rum sözü Greklere ait değildir. “ Nitekim Selçuklu beyleri de Roma imparatorluğu’nun varisleri oldukları belirtmek için kendilerine “Sultan-ı Rum” (Rumların sultanı) demişlerdir”(Haluk Tarvan, Ön-Türk Uygarlığı,2001,s.33). Sonuç olarak Anadolu’ya gelen ilk insan topluluklarından olan Hurrilerin kesin olarak Türk oldukları birçok kaynakça ifade edilmiştir(Haşim Albayrak, Tarih Boyunca Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus,2003,s.40–43). Hurrilerin ÖnSümerler olarak değerlendirilmesi ve Prof. Dr.Nedim Tuna’nın Sümercede 165 Türkçe kelime bulunduğunu ifade etmesi(Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi ilgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi,1990,s.49) Hurrilerin Türklüğüne bir başka kanıt sayılabilir.



Tartışmaların merkezini oluşturan Yunanlıların Trabzon’da ortaya çıkışları M.Ö.670 yılında Doğu Karadeniz’e koloniler halinde yerleşmeleriyle başlar. Özellikle Miletos’lu Yunanlılar bu tarihte Marmara ile birlikte koloni şehirleri kurarak Karadeniz sahillerine yerleşmişlerdir(A.M.Mansel, Ege ve Yunan Tarihi,1988,s.167). Karadeniz kıyılarında Fenikelilerden sonra ticaret kolonileri şeklinde yerleşen Yunanlılar yerli halkla da kaynaşmamış aksine yerlileri toprağa bağlı koloniler haline getirmişlerdir(A.M.Mansel, a.g.e., 1988,s.168). Dün ve bugün bölgeyle ilgili yunan iddialarının asılsızlığını göstermek için belirtilmesi gereken ilk tespit Pontus kelimesinin etnik bir isim değil Grekçede “deniz” anlamına gelen ve aynı zamanda bölgenin genel ismi olarak kullanılan coğrafi bir tabir olmasıdır(T.Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası’na Giriş I Anadolu’ nun idari Taksimatı,1988,s.28). Kuzey ve doğu yönlerinden Türklerle çevrili olan bölge daha erken zamanlarda Karadeniz diye Türkçe adlandırılmış Türklerin Anadolu’ya girişinden itibaren de bütün yazılı belgelerde Karadeniz adı yaygın olara kullanılmıştır. Türkiye Selçukluları ve Osmanlı Devleti zamanında da Pontus adı hiçbir şekilde geçmez(T.Baykara,a.g.e.,s.28). M.Ö.298 yılında Pers kökenli bir asker olan I.Mithridates’in Amasya’yı başkent yaparak kurduğu Pontus Krallığı’nın günümüzde Yunanlıların “Megali idea” çerçevesinde diriltmeye çalıştıklarının aksine hem kurucusu ve yöneticileri hem de tebaası bakımından Yunanlılıkla bir ilişkisi yoktur. Kral Fars asıllı, devletin tebaası ise büyük çapta Anadolu yerli halktan ve iranlılardan çok azı da koloni oluşturmak suretiyle bölgeye yerleşen Yunanlılardan meydana geliyordu(A.M.Mansel, Ege ve Yunan Tarihi,s.472).M.Ö.47 de Roma’nın büyük imparatoru Caesar Pontus Devleti’ne son vermiştir. Bu tarihten sonra Doğu Karadeniz Bölgesi Roma’ya bağlı vasal krallık olarak yönetilmiştir. Bu tarihte Doğu Roma imparatorluğu’nun resmi dilinin Latinceden Yunancaya dönmesi bu dilin bölgede ortaya çıkışının başlangıcıdır(Haşim Albayrak, Tarih Boyunca Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus,2003,s.67). Bölgedeki 2500 e yakın köy adı içerisinde-Of/Hastikos(Arapça), Sürmene/Halilli(Arapça), Vakfıkebir/Caferli(Arapça), Of/Harvel(Arapça),Akçaabat/Kuduma(Arapça)- sadece bir kaçının Rumca oluşu Arapça, ibranice ve Farsça isimlerin ise buna nazaran çokluğu halkın kökende Yunanlılıktan önce bir iran tarihinin olduğunu kanıtlar(Haşim Albayrak, age, s.266,267)



1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da başlayan Türkleşme Karadeniz’de de kendini hissettirmiştir. Anadolu’nun Türkleşmesinde 24 Oğuz boyuna mensup Türkmenlerin çok büyük rolü olmuştur. Bu bağlamda Karadeniz Bölgesi’nde çok sayıda Oğuz boylarına mensup Türkmenlerin yerleştiği görülmektedir ve bu boylar bölgenin Türkleşmesini sağlamışlardır. Prof. Dr. Faruk Sümer’in araştırmasından yapılan tespitlere göre 16.yüzyılda Trabzon sancaklarında yer adları incelendiğinde 21 Oğuz boyu bölgeye yerleştirilmiştir. Bölgede bu boylara ait toplam 268 yer adı bulunmaktadır(Oğuzlar(Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları,1980,s.211).



Karadeniz’in siyasi bakımdan tamamen Türklerin eline geçişi Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçekleşir. 1461 de Trabzon fethedilince önce Trabzon imparatoru David Komnenos önce istanbul’a sonra da Edirne’ye gönderilir ve Samsun, Niksar ve Bafra bölgesinden getirilen Türkler Trabzon’a yerleştirilir(i.Miroğlu, “Fatih Devrinde Osmanlı imparatorluğu”, Doğuştan Günümüze Büyük islam Tarihi,1989,s.231,232).1487 tarihli bir tahrir defterine göre de Trabzon’dan Hıristiyan sipahiler ve onlara tabi olanların şehri terk etmelerinden sonra yerlerine Tokat, Samsun, Bafra, Çorum, Amasya gibi bölgelerden Türk boyları yerleştirilmiştir. Fatih’in bu Karadeniz politikası sonucu Trabzon Komnenos Krallığı’na son vermesi, takip edilen şuurlu iskân siyaseti Karadeniz Bölgesi’nin kesin ve ebedi olarak Türk hâkimiyetine geçişini sağlamıştır(Ali Güler, Yakın Tarihimizde Pontus Meselesi ve Rum-Yunan Terör Örgütleri,1995,s.54).



Peki, belirtildiği gibi bölge tamamen iskân edilebilmiş midir veya başka bir deyişle yerli Yunan halkı şehirden tamamen boşaltılabilmiş midir? Osmanlı devleti siyasi esas olarak din boyutunda halkına bir kısıtlama getirmemiş herkesin dinine karşı saygı göstermiş ve pek çok anlamda özgürlükler tanımıştır. Bu açıdan bakıldığında gitmek istemeyen Hıristiyan halka hoşgörü gösterilmiş ve kalmalarına izin verilmiş olabilir. Ancak bölgeye Müslüman Türklerin yerleştirilmesiyle bu kalan azınlıkların da bir süre sonra Müslümanlığı seçmesi mümkün olmuş olabilir. Dinini değiştirmeden kalmış olan Yunanlılar ise Türklerle birlikte dostça bir yaşam sürdürmüşlerdir benim fikrimce çünkü milli mücadele dönemine kadar böyle bir Türk-Yunan çatışmasından ya da bir yunan katliamından bahseden bir kaynak yoktur.



Milli mücadele dönemine gelindiğinde pek çok tarih kaynakları ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardan ve bünyemizde bulunan azınlıkların dış mihraklar tarafından kışkırtılarak ayaklanmalarından bahseder. Yunanlılar da bu konuya önemli bir örnek teşkil etmektedir. Denilebilir ki Mondros Mütarekesi’nden sonra başlayan dönemde Rumların ve Yunanlıların en çok önem verdiği konu Rum-Yunan nüfusunu artırmak olmuştur. Dış politikada Yunanistan, içte ise istanbul’daki Fener Patrikhanesi Rum mes’elesinin genel destekçisi ve teşvikçileri olarak görülmektedirler. Bu iki unsur Mondros Mütarekesi’nin getirdiği siyasi şartlardan faydalanarak fiilen işbirliği yapmışlar, Anadolu’da Rum devletleri teşkiline, imkân olursa bunların Yunanistan’a ilhakına gayret etmişlerdir(Nuri Yazıcı, Milli Mücadelede(Canik Sancağı’nda)Pontusçu Faaliyetler(1918–1922),1989,s.17). Bu dönemde yürütülen sistemli nüfus artırma yollarına rağmen Rum-Yunan nüfusu çoğunluğu konusundaki iddialar çeşitli kaynaklara istinaden araştırmalarla çürütülmüştür(Ali Güler, a.g.e., s.121). 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasıyla bu husus kesin bir sonuca bağlanmış ve istanbul’daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar Yunanistan topraklarında yaşayan Türklerle değiş tokuş edilmiştir(Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Türkiye Cumhuriyeti inkılâp Tarihi ve Atatürkçülük,2001,s.170). Osmanlıdan yakın tarihimize tarihe süregelen yunanlıların topraklarımızdan gönderilmesi bugün artık çok az sayıda Rumun ülkemizde yaşadığını gösterir. Zira sayıları hiçbir zaman çok büyük boyutlarda olmamıştır.



Yapılan tüm bu araştırmalar bizi şu sonuca ulaştırıyor ki; Trabzon halkının Rumların devamı olduğu düşüncesi birçok yönden çürütülmüş bir inanıştır. Yunanlılardan önce hüküm sürmüş devletlerin ya da kavimlerin Türk olma olasılıklarının yüksekliği, yunanlıların propaganda amacıyla kullandıkları “Rum” “Pontus” ve onların kendilerine mal ettikleri diğer birçok kelimenin Yunanlılıkla hiçbir bağlantısının olmaması bu fikri çökerten en önemli ve kesin bir şekilde belgelerle kanıtlanabilecek nitelikte bulgulardır. Ve yeniden halkın fatihin yürüttüğü iskân politikasından sonra tamamen yerli Rum halkından geldiğine inanılması neredeyse imkânsızdır.1700li yıllarda bu nüfusun iyice azalması ve Osmanlının zayıf döneminde tekrar artması Trabzon halkının araştırılmasının değil üstünde durulan şeyin başka bir politika olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü şu kesindir ki bölgede kalan yerli halk hiçbir baskıya maruz kalmadığı halde Müslümanlıktan etkilenerek din değiştirmiş zaman içinde de Türk kültürü içinde bir tür asimiliye uğramış olabilir ya da kendi kültür ve dinini yaşamaya devam etmiş olabilir. Zira bugün hala bölgede Hıristiyan olup kendini Türk olarak tanıtan veya Rum kimliğini kaybetmeyip sadece Müslümanlığı seçmiş kişilere rastlamak mümkündür.



Savaş meydanında kaybedilen toprakların kapalı kapılar arkasında kazanılması yönünde yürütülen propaganda ve politikalar göz ardı edilirse bölgede Rum ve Türk ayrımı uzun zamandır süre gelen bir gerginlik asla olmamıştır. Bunun en iyi kanıtı ise sorunların Osmanlının güçsüz dönemlerinde ve Yunanistan’ın kendince kendi toprağı saydığı yerleri geri alma ihtimali olduğunu düşündüğü zamanlarda ortaya çıkmasıdır. Net olan tek bir şey vardır ki Trabzon uzun bir zaman önce Türkleşmiştir ve Rum nüfus hiçbir dönemde bölgeye Rum kimliği verecek kadar çok olmamıştır. Bütün bu araştırmalar gösterir ki Trabzon halkı Rumlardan gelmemektedir.
(bkz: bunu okuyan çocuk kör oldu)
(bkz: çok konuşanların her zaman haksız olduğu gerçeği)

(bkz: karadenizlilerin rum olduklarını inkar etmesi)
(bkz: okumadım ve de eksiledim)
anlatmak istediği herşey son cümlede yazıyor.
Ayrımcı zihniyetin dölüdür.
Haysiyetsiz faşisttir.
Büyük ihtimalle terör sempatizanıdır. " tek azınlık ben değilim. ayaklanın ey ahali!" nidalarıdır bunlar. fakat seçilen bölge yanlış. mantık hatası vardır. Ulan geri zekalı ülkenin en milliyetçi illerinden birini niye diline dolarsın.
trabzon'un fethinden sonra şehre giresun'dan çepni türkmenleri, bir kısım karaman ve halep türkmeni, bir miktar da çorum yöresinden getirilen türkler yerleştirilmiştir.

ancak birçok rumun da müslüman olup türklerle kaynaştığı ve türkleştiği, hatta küçük bir kesim rumun müslüman olduğu halde türkleşmediği açıktır.

tonya, maçka ve çaykara'da hiç türkçe bilmeyen, romeyka (pontus rumcası) konuşan, ancak aşırı derecede dindar müslüman olan insanlar vardır 80 yaşın üstünde...

lafın özü elbette trabzon bir türk şehridir, ancak arî türkler kadar türk-rum melezi türklerin ve müslüman rumların varlığı da bir gerçektir.

trabzon anadolu'da ihtida'nın en çok görüldüğü şehirlerden biridir.
güncel Önemli Başlıklar