bugün

toplumdan ziyade dar sosyal medya ortamlarında dönen bir geyik muhabbetidir. artık eğlendirici olmaktan da çıkmıştır ayrıca.
kemal sunal ın öğretmen filmi vardı, başarılı bir öğretmendi ama geçim sıkıntısından deliriyordu. geleceği yetiştirenler en az sorunlu, çok iyi yetişmiş beyinleri rahat kişiler olmalı, en rahat ettirilecek toplum bireylerinden ilk sırada onlar olmalı. ama belli ki ülkemizin gelişmesini istemeyen kişiler var bununda bozuk eğitimle olacağını biliyorlar, işi kökünden hallediyorlar.
Ektiklerini biçtiklerini gösteren durumdur.

Artı, herkesin onlar hakkında bilgi sahibi olmasından kaynaklanır. Çünkü herkes iyi kötü öğrencilik yapmış ve maalesef öğretmen denen kimseleri hayatının bir döneminde görmüştür.

Nasıl kendilerine ezberletilenleri aynen ve hiç dert etmeden ögrencilere aktardıklarını, nasıl köhne müfredatın uygulayıcıları olduklarını, nasıl beşeri ilişki yoksunu olduklarını, nasıl bir karış suratla, 3 saat sonra çıkacağı okula gelip, sanki sınıfa zorla sokuyorlarmişcasina girdiklerini, nasıl kişisel problemlerini yaptıkları işe yansitip hatta psikolojik sorunlarını onlara teslim edilmiş yavrulardan çıkardıklarını, nasıl memurlar ve hatta çalışan herkesim arasında en iyi şart ve haklara sahipken paso ağlayip, üste de kitle iletişim araçları vesilesiyle durmadan " kutsal" kelimesiyle kendilerini gazladiklarini Türkiye'de bunların elinden gecmiş herkes bilir.

20 sene ingilizce öğrenirsin bir kelime ingilizce bilmezsin, git Kongo'da öğren konuşursun, Türkiye okullarında öğrendiğin yabancı dille kapıdan çıkamazsın. 20 sene beden egitimi dersi görürsün, kasadan atlamaktan eben sikilir.öğretmen de zaten kantinde sigara iciyordur o ara. Hiçbir spor daliyla ilgili bir kişi yetiştirdikleri gorulmemistir. Zaten öyle bir dertleri de yoktur. Coğrafya, tarih, fizik, kimya ve matematik. Eğer sebebini bilmediğin özel bir ilgin yoksa emin ol alayından nefret edersin. Soğuturlar adamı.

Sınavları ögrencilerden hınç alma, hesaplaşma aracı olarak görürler.

20 sene insanın ayakları geri geri gider okula giderken bunlar yüzünden. Sor, hepsinin bahanesi hazirdir. Sınıf kalabaliktir, geçim şartları zordur, kredi kartı borcu vardır vs vs.

Sanki okuttuğun öğrenci kont çocuğu da derdi tasası yok. Sor bakalım babası asgari ücret mi alıyor. O cocuk ağlamıyor senin kadar.

Türkiye'nin bu halde olmasında muhakeme yeteneği olmayan, ezberletilenleri yapan, biatçı bir halka sahip olmamızda veballeri büyüktür.
yaptığı işe karşı aldığı parayı kıyasladığında, öğretmenlerin mesleklerine duyduğu düşmanlık olsa gerek.
normalde hep öğretmenleri savunurdum taki kardeşim okula başlayana kadar. kardeşimin daha önce geçirdiği hastalıklardan dolayı uzaktan eğitim almasını tercih ettik.

öğretmen okula giden öğrencilerle ilgilenirken bizim öğrencimizi resmen dışladı. müdür yardımcısına durumu izah ettim haklısınız öğretmenle konuşurum sizi arasın dedi tabi ne arayan ne soran.

bugüne kadar 2 kere aradı sebebi öğrenciniz geri kaldı sınıfta koyalım kabul ediyor musunuz ? resmen psikolojik baskı yaptı. sonra aynı şey için rehber öğretmeni aradı bilgi verdi ve iki öğretmenin daha birbirinden haberleri yok. çocuğun çalışma hevesi kırıldı ve iyice derslerden geri kaldı.

neyse başınızı şişirdim. emeklisi gelmiş memur zihniyetli bir öğretmene denk geldik. yav zor geliyorsa emekli ol atanma bekleyen meslek aşkı ile yanan biri gelsin. ama siyasiler gibi koltuğu bırakmıyor memurlar.
görsel
bu ülkede herkesin işi herkese battığı için herkes birbirinden nefret ettiği için normal olan durum malasef. hayır yani niye kötü öğretmen var diye genelleme yapılıyor onu anlamış değilim.
düşmanlık değil de her konuda ağlamaları kabak tadı vermiştir. özeldeki öğretmenler kadar çalışmazlar, onlardan daha çok maaş alırlar ama hep mağdur olurlar.
düşmanlıktan çok, hafife alma söz konusudur. kendimden biliyorum, iki-üç yıl sonra öğretmen olacağımı söylediğimde insanlar "hı.. öğretmenliği mi kazandın? bu mudur yani?" der gibi bakıyor. başka toplumların gözünde öğretmenler "gelecek nesli yetiştirecek yüce kişiler" iken, bizim ülkemizde "maaşı iyi. tatili çok. garanti iş." olarak görülüyor. elbette aralarında iyi öğretmenleri ayırt etmemizi sağlayan kötüler de var. fakat öğretmenlik gibi bir mesleğin "ıyy öğretmenlik mi?" şeklinde yorumlanıp, össde yeterli puan alamayınca son çare olarak okunması, içler acısı.
sizlerin eğitemediğiniz piçleriniz gibi 30 öğrenciye bir sınıfta ders verin bakalım.
sikerim oturduğu yerden çalışıyor palavranızı. piçlerinin eline telefonu verip her boku yapmasına izin veren aptallar sürüsü neler diyor.
bu kafaya kalsa kendilerinden olmayan her meslek grubu rahat.
siz gidin onu işe yaramaz vekillere,coronada mitinglerine gittiğiniz insanlara diyin.
Bayağı halk kesiminin fertlerinde zorlu toplumsal yaşantıların kazandırdığı bir kofti anarşist tutum kompleks halinde bulunur, bu çürümeyi fırsata dönüştürmeye çalışan yobazların körüklediği şeydir öğretmen düşmanlığı. Doktor düşmanlığı, avukat düşmanlığı, polis düşmanlığı, asker düşmanlığı, mühendis düşmanlığı, bilimum bilimci ve akademisyen düşmanlığı.
galiba bilinçaltındaki "yapamayan öğretir" fikrinden kaynaklanıyor. adam bilgisayar mühendisliği mezunu, formasyon alıp matematik öğretmeni olmuş. resim bölümü mezunu, teknoloji tasarım diye dandik bir derse giriyor, ne öğrettiğini kendisi de bilmiyor. bu kişiler öğretmenlere duyulan güveni azaltıyor çoğu zaman.

bir de eğitim sistemindeki ve müfredattaki eksikliklerin çoğu zaman öğretmenden kaynaklı olduğu sanıldığı için ülkede genel olarak bir öğretmen güvensizliği var.

kaldı ki öğretmen egosu diye bir şey de var, ilkokuldan üniversiteye kadar her okulda ve kurumda görebilirsiniz. açıkçası öğretmenleri pek sevmem. kişisel hayatlarında da çevresindeki insanları konuşturmayan, sürekli sazı eline alıp ukalalık taslayan tipler oluyorlar.
düzgün eğitim almamış olmaktan kaynaklanır. düzgün eğitim veremeyenler de yine öğretmenlerdir. o öğretmenleri böyle yetersiz yetiştiren de yine öğretmenlerdir. bu döngü sürer gider. burası ortadoğu.
olaya psikolojik olarak bakarsak:

çocukluğunda yediği dayaklardan akıllanmamış olabilir.
diyorum...
bilinçli yürütülen bir harekattır.hükümetin öncelikle öğretmen yetiştiren öğretim kurumlarına sınırlama getirmemesi bu harekatın bir parçasıdır.sayı büyüdükçe öğretmen sayısı arttıkça sürekli gündeme gelenler öğretmenler oluyor.bu yüzden de toplumda ''lan bunların da derdi bitmiyor biz ne yapalım ölelim mi?'' gibi bir algı oluşuyor.o kadar öğretmen işsizken hala fen-edebiyat fakültelerine öğretmen olma hakkı tanınıyor. öğretmenliği bir süre sonra 5-6 aylık kurslarla sertifikayla dağıtılan bir meslek haline getirecekler ve 700-800 tl gibi ücretlerle isteyen yapabilecek.aslında öğretmenlik meslek olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor.hedef budur.öğretmene ayrılan bütçe hükümete ağır gelmeye başladı.toplumda da bu düşmanlığı işsiz öğretmen sayısını artırarak empoze ediyorlar.sadece şunu düşünsünler öğretmen bir doktor değil muayene açsın özel hastanede çalışsın,bir mühendis değil fabrikada çalışsın,bir avukat değil kendi bürosunu açsın.özel dersane demeyin şimdi 250 lira verilen maaş maksimum 500 yani devlet dışında çalışma imkanı yok.bunları göz önüne alıp plan yapılmalı.''ee gitmeseydin zorla mı okuttular!'' nerden bilelim lan bu kadar ileri görüşlü biri olsaydım sınıflarda gençliğe hitapla istiklal marşı arasında benim resmim olurdu zaten.