bugün

84. oscar ödül töreninde en iyi kurgu ödülünü alan film.akedeminin dün gece haksızlık yapmadığı ender ödüllerden biriydi.
ayrıca the artist ve hugo'nun oscar'a damga vuracak yapımlar oluyorsa ben de alayım dedemden kalma kameramı çekeyim amk.
kitabının filminden 5 kat daha fazla tat verdiği yapıt.
sürükleyici ve heycanlı bir filmdir. izlenmeli.

tecavüzcü adam'a kızın yaptıklarını tüm tecavüzcülerde yapmalı!
amerikan yapımı filmi malum ortamlara düşmüştür.
david fincher'ın izlediğim en kötü filmi diyebilirim. film yaklaşık olarak 3 saat, izlerken sıkıldıkça sıkıldım. konusu güzel değildi. dövmeli kız çok sinir bozucu bir tipti. vasat bir filmdi bence.
Kötü konunun güzel yönetmenlikle süslendiği filmdir. Kitabını bilmem, bol bol psikolojik tahlilleri, ana karakterlerin derinlemesine yansıtılması falan filan varsa içselleştirme geyiği ile o kötü konu insana güzel gelebilir. Lakin iddialı bir sinema filmi için yansıtılan kısmı çok abidik gubidik kalmıştır.

konu neden kötü? çocukluğunda tacize uğramış bir kız büyüyor, aklını kaçırıyor, yine tecavüze uğruyor, intikamını alıyor bu arada, yine başka bir kadına karşı şiddet vakasında tesadüfen dedektifçilik oynuyor. dedektifçilik oynarken de 23 yaşında bir çocuğun bileceğinin çok çok çok üzerinde bilgiye vakıf oluyor. zeka demiyorum bak bilgi diyorum. Zeka doğuştandır bilgi birikimdir. bütün bu gökten inme şeyler nasıl olurda birbirini bulur arkadaş?

yönetmenin eksiklerine gelirsek

filmin girişi çok ama çok sert bir girişken, aha harbi rahatsız edici onlarca sahneyle karşılaşacağız derken filmin en rahatsız edici sahnesi olan tecavüz sahnesi bile çok ama çok yumuşatılmış bir sahne. Kadınları elbette etkilemiştir ama burada asıl mesele kadınları etkilemek değil bence, kadınları "tecavüz" lafı bile yeterince gerer. Mesele Erkekleri rahatsız edip kadınlara daha bir saygı ve sevgi duymalarını sağlamak olmalı.

Filmin ingilizce olması çok büyük eksi olmasa bile (ki bir çok sahnede küpürlerin okunmasında falan gerekli) kimi karakterler kuzey ülkesi şivesine kasmış ki gereği yok. eğer isveççe konuşturmuyorsan, o karakterleri sonradan ingilizce öğrenmiş isveçli edasıyla da konuşturma.

Yönetmen bu iki konu haricinde bahsettiğimiz gibi çok iyi ama. açılar maçılar, zartlar zurtlar.

Ha bir de işte bazı romantik hanım kızlarımız, kızı niye yüzüstü bıraktı esas oğlan diye ağlamaklı olmuşlar. Lan kızım babasını yakmış, sonra götüne başına dövme yaptırmış, lezbiyenlik yapan, uyuşturucu bağımlısı, aklı gelen giden, sağı solu belli olmayacak bir kadını ne yapsın 50 yaşına yaklaşmış adam. Bir de ona hem babalık, hem sevgililik, hem psikiyatrlık mı yapacak? Ayrıca hatunda hadi sevgili olalım mikailciğim diyecek tip var mı ki adamın algısına göre?
kitabını okumamış 2009 versiyonuna dokunmamış bir izleyici olarak 2011 versiyonunun gayet iyi bir film olduğunu söyleyebilirim. introsuyla da gönülleri fethetmiştir.
http://www.kalemsuare.com...h-dragon-tattoo-2011.html
keyifle izlenen bir film. isminde ejderha kelimesi var diye kavga dövüş filmi gibi görünse de alakası yoktur ve tavsiye edilir.
--spoiler--
neredeyse adamın donunun windows renk paletindeki renk kodunu bile bilen, koca koca heriflerin hayatını sonlandıracak zekaya, birikime sahip o muhterem ejderha dövmeli kızımız, mikael'in birlikte olduğu birisi olduğunu bilmiyor he mi? *
--spoiler--
gerek lisbet'in poposu, gerek dizi jeneriği gibi olan açılışı, gerekse kurgusu vs itibariyle gayet başarılı bir adet film. Uzunca bir süredir oturup da bi filmi baştan sona izleyemeyen şahsıma 2 küsür saat boyunca hiç sıkılmadan izletmiştir kendini.

--spoiler--

kitabı da okumadım, ilk filmi de izlemedim dolayısıyleee bu dragon tattoo ne ayak anlamadım. Bilen duyan buyursun el etsin.

ayrıca filmdeki inanılmaz mantık hatası mikael'in gayet sevişgen 23 yaşındaki çıtırı bırakıp, rusya'yı örövizyonda temsil eden ninelerden hallice hanım teyzeyle gitmesiydi. taş gibi mont da çöpe gitti.

--spoiler--
şahane film.

--spoiler--
finali hayal kırıklığına uğratmıştır. o güzelim kız içindeki sevgiyi dışarı çıkarmışken, caddenin köşesinde öyle bakakaldıya, içim cız etti sözlük. kıyılır mı lan o kıza!
--spoiler--
kitap fevkaladenin fevkinde ve oldukça sürükleyici. kaliteli replikleri de içinde barındırıyor.
filmlere gelirsek, 2011 yapımını izledim ve kesinlikle hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. bi kere kitabın sonu değiştirilmiş. (Harriet'in bulunma olayı.) çoğu önemli kısımlar atlanmış ve sahneler arasında akıcılık yok. bi müzik koy araya bi şey yap yani. ayrıca 600 sayfalık kitabın 250 sayfası beş dakikada geçilmiş. son olarakta duymak istediğim repliklerden eser yoktu filmde.
Tekrar tecrübe etmiş bulundum ki; eserin aklında iyi kalmasını istiyosan ya sadece kitabı oku ya da sadece filmi izle.
ne yazık ki yazarının, hayattayken, tutması için çok uğraştığı ve sefalet içinde öldüğü ama o öldükten sonra hayvanlar gibi yardırarak ünlü olmuş kitap.

sikerim ben böyle aşkın ızdırabını da böyle kitabın ününü de... diye isyan ettiriyor vallahi.
Orjinalinin Hollywood kopyası olmasına rağmen başarılı bulduğum bir filmdi. isveç yapımı daha iyiydi orası başka.. Ama o filmden avantajları daha aydınlık ve o kadar iç karartıcı olmamasıydı. Özellikle kurgusuyla dikkatimi çekti. Seyirciye istediği sonuda vermiyor. Bu benim hoşuma gitti. Ordan oraya sürüklüyor seyirciyi. içeriğindeki ayrıntılar, belgeler, katili yakalayacak yardımcı öğelerde pür dikkat izlettirmelerle bu işi gayet iyi başarıyor açıkçası. Filmi izlemeden önce 'bütçe' için normal bir film çekileceğini düşünmüştüm. Ama gerçekten yanılttı beni, bunda David Fincher'ın rolü büyük.

Film biraz daha kısa olabilirdi. Gereksiz yere uzatılmış sahneler mevcuttu. Ancak filmin konsantrasyonundan umrunuzda da olmaz pek. iki ayrı kişinin buluşma noktaları iyi bir şekilde belirleniyor. Bir başka beğenilecek şey ise sahnelerinde ki ayrıntı ve doyuruculuğu. He yav he deyip geçilmiyor sahneler. Çok ince ayrıntılarla işleniyor. Bunu filmi izleyince anlarsınız zaten.. Rooney Mara daha bir psikopatı oynamış sanki. Gerek oyunculuğu gerekse yaratılan atmosfer onu hissettirdi bana. Daniel Craig ise yapbozu tamamlayan parça gibi oturmuş bu filme. Bu adamda aile babası tipi var ya neyse. Bahsedilenin aksine kitap okunmazsa anlaşılamayacak ya da saçma hissedilecek bir yeri yoktur filmin. Uykusuz ve dikkatli şekilde izlenirse gayet de iyi anlaşılır efendim. Tabii ki kitabı okunursa her şey daha da mükemmel olur zihinde. Ancak okunmazsa da bu yumurta tavuğun neresinden çıktı demeye hiç gerek yok. Spoiler'da bir şey yok. Film hakkında bilgiler var. Faydalı da olur okursanız.

--spoiler--

• Mc. Donalds, Slotts Bio, Marlboro, Apple, Epson, HP, Nutella, Waynes's Coffee, Sony, Coca Cola filmde gözümüze sokulan reklamlardandır. Atladığım varsa düzeltin.
• Johnny Depp, Viggo Mortensen, Brad Pitt ve George Clooney ile Mikael rolü için görüşülmüş. Fakat sonuç alınamamış. Depp olsaydı ya la..
• Lisbeth karakteri için nefes alarak okuyun; Carey Mulligan, Ellen Page, Kristen Stewart, Natalie Portman, Mia Wasikowska, Keira Knightley, Anne Hathaway, Olivia Thirlby, Emily Browning, Eva Green, Scarlett Johansson, Sophie Lowe, Sarah Snook, Léa Seydoux, Emma Watson, Evan Rachel Wood, ve Katie Jarvis düşünülüyor. Fakat bazıları rolü geri çeviriyor (kolay mı öyle dövmeli psikopatı oynamak) diğerleri ise yapımcılar ve stüdyo tarafından reddediliyor.
• Film isveç'in, son 20 yılın en soğuk kış ayında çekilmiş.
• Yorick van Wageningen yani bizim pis şişko Rooney Mara ile tecavüz sahnesini çektikten sonra otel odasında kilitli bir gün geçirmiş. Rahatsız olmuş, ağlamış. ahaha. Kaç kere dedim çekmeyin şöyle sahneler çocuklar etkileniyor diye ama dinletemedim.

--spoiler--
görsel

görsel

görsel

görsel

görsel
yönetmenliğini david fincher'in yaptığı film. açıkçası biraz kafa dağıtmak için, kafayı çok yormayacak, vurdulu kırdılı bir film izliyim derken "daniel craig oynamış, hmm ejdarha dövmeli kız'da var. kesin bunlar birilerini döver kendi aralarında da yiyişir tamamdır." diyerek izlediğim beklentilerimi fazlasıyla karşılayan polisiye film. yalnız çok kopuk ilerliyor gibi. özellikle Män som hatar kvinnor'u izleyince daha iyi anlaşılıyor.

Niels Arden Oplev'in yönettiği man som hatar kvinnor ise sanki daha güzel, daha oturaklı ilerliyor. mesela Mikael Blomkvist'nin neden dışardaki barakada kaldığını bu filmde anladım.

iki film de izlenir güzellikte. ama daniel craig, Män som hatar kvinnor'de olaymış tadından yenmezmiş.

--spoiler--

"insanlar neden içgüdülerine güvenmez? birisini gücendirme korkusunun acı çekmekten daha güçlü bir şey olduğunu biliyor muydun?"

--spoiler--
işe yaramaz film.
filme başlamadan önce okuduğum yorumlarda sanki bi bok yiyorlarmış gibi paso isveç versiyonu ile karşılaştırılan film.

Asılsız bir iddia ile suçlanan gazeteci bi adam, adını temize çıkartmak için elinden geleni yapmaya and içer. bu adam tuzağa düşürülerek yazılarıyla oynanmış ve oranın meşhur bir iş adamını suçlamış gibi gösterilmiştir ! Gazetecimizin tüm kariyeri alt üst olmuştur. işinden kovulmuş ve yanlız olduğunu düşünüyordur.

isveç’in zengin endüstri patronları arasında yer alan bi adamda, çok sevdiği ve uzun zamandır kayıp olan yeğeninin ortadan kaybolmasının ardındaki gerçeği aydınlatması için gazeteciyi görevlendirir. Başı zaten dertte olan gazeteci, yeğenin ölümünden muhtemelen sorumlu olan ailenin malikanesine doğru yol alır.

Bu sırada, Milton Güvenlik adına çalışan sıra dışı bi kadın da bu gazeteci adamın geçmişini araştırmakla görevlendirilir. Yolları kesişen ikili geçmişten bugüne uzanan bir cinayetler zincirini çözmeye çalışırken, aralarında hassas bir güven köprüsü de oluşacaktır...

o değilde çok ağır olamayan gereksiz spoiler verdim aşağıda. ne sikime verdiysem artık..

--spoiler--

sahnenin birinde adam marketten bir paket sıgara alıyor sonra bir tanesini yakıp geri kalan paketi çöpe atıyor.
aklıma ; market acaba tek sıgara satmıyor mu sorusunu getirmiştir. çok garip yahu..

başka bi sahnede , kız yemek yiyecek galiba makarnaydı tam hatırlamıyorum , tabağın içine koydı içine biraz su döktü ve mikro dalga fırınına koydu.
tasvip etmedim. ne kadar radyosyon almıştır kim bilir. bide gitti yanına bi kutu kola açtı. tam sağlıksız beslenme.

--spoiler--
tecavüz sahnesiyle ün salmış filmdir. aslında tecavüz sahnesinden çok , ablanın tecavüzcüye verdiği ceza daha çok dikkat çekmektedir.

--spoiler--
tecavüze uğrayan kevaşa , daha sonra adamın götüne demir soktu..
cüneyt arkın ın -bu anam için bu babm için filan diyerek ok fırlatmasından sonra gördüğüm en güzel intikam sahnesiydi.
david fincher abi eğer biraz kara murat izlemiş olsaydı , adamın götüne demiri ikinci kez tekmeyle soktururken ''bu da benim için'' dedirtirdi.
--spoiler--
2 defa sağlam yiyişmenin olduğu filmdir ayrıca. onuda yazayım dedim.
ejderha dövmeli kızın poposuna ve memelerine hayran kalmamak elde değil.
insan , şu dövmeleri sildirsin pis işleri bıraksın gelsin evinin hanımı olsun diyesi geliyor ama yok yok. her tarafı kalk gidek diyor. adamın başını belaya sokar bu.
filmdeki seks sahnesinde adamın kadını değilde , kadının adamı becerdiğine şahit olduğum filmdir yrıca. onuda söylemeden geçmeyim dedim.
2011 yapımı, başrolde Rooney Mara ve Daniel Craig 'in olduğu, isveç versiyonuna oranla daha iyi ve sürükleyici bir film. Serisini okumadığımdan devamında bizleri nelerin beklediğini bilmiyorum ama film içinde ki gizemli hava ve karmaşası haricinde pek de orjinalliği olmayan bir senaryo; bildik bir polisiye. Belki Amerikalıların malum dedektiflik ve suç olayını aydınlatma takıntısından bana baygınlık gelmiş olmasındandır ki film beni pek etkilemedi.