bugün

türk edebiyatının prensesi.
okunmayı köküne dek hak eden yazar. natural bir serbest çağrışım olarak abisi için;
(bkz: demir özlü)
fazla abartıldığını düşündüğüm yazar. tamam iyi hoş da çok basit ve ergenimsi değil mi yazdıkları. lise tayfası, ilk üniversite yıllarını yaşayanlar ve edebiyattan nasibini almamışlar sever ona lafım yok.
oğuz atay'ın kadın versiyonu demişler. en okkalı küfürümü hazırladım bunu diyenlere. kıyasladığınız kişilere bir bakın allah aşkına. ya oğuz atay'dan haberiniz yok sadece facebook ve twitter iletilerinden birkaç bir şey okudunuz ve " ooo oğuz atay " tribindesiniz ya da bu kadının ne yazdığını çok anlayamadınız. her bohem oğuz atay olsaydı o hooo oooo. ama bak cezmi ersöz'le kıyaslayabilirsiniz, on numara olur.
ben sevemedim işin özeti bu kadını. var bu tarzda çok yazar. farklı bir tarafı yok.
bütün kitaplarını yırttım. param vardı ama kredi kartım yoktu. çünkü bulunduğum yerde bulunmuyordu kitapları yıllar önce. sonra aldı bana tüm kitaplarını. sonra bırakıp gitti beni. bende mektuplarını, hediye ettiği tezerleri yırttım.

http://sphotos-a.ak.fbcdn...143115464_226521133_n.jpg

ek: çok ağladım ben.çok üzüldüm.duymadı beni. duyamadı. okumadan göndermi$ti. ke$ke okusaydı. biliyorum her tezer özlü'yü gördüğünde duyduğunda aklına ben geleceğim. ama bilmeyeceğim kimle, nerede, ne yapıyor. zaman geri gelmiyor fakat ben onu hep özleyeceğim. ben onu çok sevdim. tezer yardımcı olmadı. daha dibe itti. beni yanlı$ dönemde tanımı$tı. yıllar geçti ben büyüdüm, tezer aynı kaldı. fakat kalbimde hep sızı. kolay olmadı yırtmak. aylarca dü$ündüm. ağladım. ağladım, ağladım. sadece ben acı çekiyordum. temiz bir sayfa için yapmak zorundaydım. özür dilerim, özür dilerim sana kendimi anlatan bir mektup yazamadığım için.
yusuf atılgan'a, oğuz atay'a benzetilmesi resmen, "sıhhh," diye güldüren kadın. azıcık aforizma kasan yazarları okuyan, avangard takılan, avrupai, özgür kız triplerindeki her tumblr kızımız da bir tezer özlü olabilir. hayır, sırf kadın diye böyle yüceltmeniz kadınlara hakaret yahu. şiirdeki muadili de nilgün marmara'dır kendisinin. "ayy hayat çok kötü poff" deyip dururlar, bunalım halkımın entelleri de el üstünde tutarlar bu ablaları.
"bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum.
anlatılarında yaşadığım ölülerden.
bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden.
dünyanın ihtiyacı olan her olguyu vermiş, söylemiş yazmış ölülerden."

Tezer Özlü - Yaşamın Ucuna Yolculuk.
hayatının anlamını bulmak için uzun sürecek yolculuklara çıkan ve o kadar yolculuğa rağmen yine de
doyurucu bir yaşama sebebi bulamayan yazardır kendisi. yazdıklarıyla ne kadar büyük bir ruhsal bunalım geçirdiğini anlayabiliriz. ayrıca biraz da insanlardan ve insanlıktan şikayetçidir.
-Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz? Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması, çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor, çarpıtılıyor. *
bugün ayrı bir anılması gereken yazar. "Ben dünyama egemen olabilmeyi edebiyatla öğrendim."
ölümü ayrı anılması ayrı iç burkan kadın.

Ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben. Artık beni benden alsınlar. Atsınlar bir alanın sabah süpürülen, sabah boş şişeleri taşınan bir büyük çöp tenekesine. Ben de biraz onlardan olmak istiyorum. Duyguları ölçüleyen, sevgilerini sevmeyen, acılarını acımayan, yollarını yürümeyen, uykularını uyuyan, iştahlarını yiyen, sevişme isteklerini boşaltanlardan olmak istiyorum. Sevişme isteğinin sonunda tüm aşkları üsteleyecek yorulmazlığı değil, yorgunluğu istiyorum bir insanın yürek atışlarında. Ama sessiz gecelerin sonu var mı sanıyorsun? Hayır? Hayır mı? O zaman bir Anadolu bozkırında özlediğin o adsız ve sıfatsız ( Zarif? Snob? Dalgacı?) beni, nasıl oluyor da bir Orta-Avrupa kentinin bu kalabalık, trafiği yoğun caddesinin orta yerindeki, bu kahverengi halı döşeli odasında buluyorsun? Çünkü, herkesi, her yerde bulmak mümkün.

TEZER ÖZLÜ
KALANLAR
Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük.

Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar.

Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başldadığı an.

Birisinin teniyle yanyana olmak, kendi varoluşumu unutmak mı. Ya da daha derin algılamak mı. Kendi varoluşum. Her varoluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu.

Yaşamın, daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum. Ama artık yorulmaksızın aramak yok. Aranan yaşantılar arandı.

Yaşandı. Bir kısmı gömüldü. Yeniden toprak oldu. (...) insan yaşamının mutlak en önemli olgusu sevilen bir insanı özlemek, istemek. Onun yanındayken de özlemek, istemek. Oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması. (...)

Her anı ölüdür.

Şimdi sen de bir ölüsün. Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirim. O caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve herşeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere.

Ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere Bu yaşama ancak beni içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak istiyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman doluyor.

Başka hiçbir şey.

Sevgi, istenilen bir olguya aktarılır, aktarılabilir. Çeşitli anlara, çeşitli insanlara, çeşitli kentlere, caddelere, tepelere aktarılabilir. insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.

Sen düşüncelerle yaşıyorsun, diğerleri gerçeklerle.

Öykü ve şiir yaratmak için doğmuş olanlar, aşık olmakla yetinemezler, çünkü aşkın sanatsal bir yapıtı oluşturacak entelektüel örgüsü yoktur. (...)

(...) Ondan, bu duygudan, bu istekten, içimizde yaşatma çabası gösterdiğimiz bu sevgi özleminden, özlemin biçimlendirdiği kişiden, düşüncelerimizin biçimlendirdiği derin bağlarda, bu duygular kendi dünyamızda, yalnızlığımızda kalsa da, bir rahatlık, bir kalıcılık, bir hoşnutluk akıyor. Susarken, yürürken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken, boşalırken.

Bu duyguyu yitirmediği sürece insanın bunalımı bile anlamlı. Duygular bir kişi olarak belirmese de. Ama insan bu duygularını, birinin tenine, bedenine aktarabilirse, bunu başardığı an yaşam inandırıcı oluyor.

insan hiç geçmesin istiyor varoluşu. Bu duyguyu yitirmemen gerek. insanda biçimlenmese de. Bu duygu beni yenen, içimde yaşayan ve ölen canlıyı yenen tek duygu.

Hiç durmadan dokuz saat araba kullandı. Kendi içine yönelik bir yolculukta. Kendi derinliklerine varmak istediğinde. Üstelik yirmi yaşının verdiği doldurulması olanaksız kaygının baskısı altında. (Ama kırık yaşında olan ben neden bitirmiyorum kendi içime olan yolculuğumu.)

Ama bitirme, bitirme. insan yirmi yaşında ya toplumun akılla bağdaşmayan düzenine girer ya da var olur. Uyum istemiyor, var olmak istiyor. Gidiyor. Sınırlarını zorluyor. Ben de gidiyorum. Henüz uyum duyacağım hiçbir şeyle karşılaşmadım.

(...) Oysa sevgiyi genelleştirebilmek için insanın kendisini tümüyle egemenliği altına alabilmesi gerek. Zaman zaman kendi kendimden çıktığımda, başlangıçtaki bir genç gibi bocalıyorum. Oysa ben, hiçbir zaman, hiçbir olgunun başlangıcında olmadım.

Her zaman, her başlangıç ve her son belliydi benim için. Yaşamı tıpkı, aynen Anadolu`nun sıkıcı küçük kentlerinde bulduğum biçimde avucuma ya da düşünceme ya da gözlerimin ufkuna aldım ve sonra kendi beğenime göre istediğim biçimi verdim bu önümden gelip geçen ya da benim önünden geçip gittiğim yaşam denen olguya. O durgun bunalım canlı oldu ve canlı olan durgun, bunalımlı.

Yeterince dolaştım dünyayı ve anladım ki her insan iyi ve herbiri diğeri ile eşdeğerde.

Tezer özlü.
görsel
görsel
"Ben bütün bunların dışındayım".diyerek sonu baştan belli olan bir cümle kurmuş.
eski bahçe isimli eserinde cevaplanması en zor sorulardan birini sormuş olan yazar ama insan...

"Bir ülkenin anarşisini kim anlatabilir? Ölenler mi? Öldürülenler mi? Her gün yeni ölümleri bekleyenler mi?"
Gideli 28 yıl olmuş....
şu sıralar okunmakta olan .
burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi, der.
oturup sohbet etmediğim, sigarasını otlanmadığım ve birlikte susmadığımız güzel insan ama insan... Tezer özlü, ferit edgü, demir özlü, leyla erbil, turgut uyar,tomris uyar, nilgün marmara... Bu isimleri her anışta insanın içine çöken hüznü ve umudu -dahası- kayboluşu ve tepkiyi - hatta- yersizliği ve yurtsuzluğu yaşamamak mümkün mü? Birey'den ölesiye korkan insancıklar labirentinde insanı görmek için çabalayan "deliler" olarak görüldüler. Bizce bir sıkıntı yok, çünkü onlar bir topraklarımız. Turgut, tomris, tezer vs... bunların her biri bizim coğrafi bir bölgemiz, memleketimiz ve özlediğimiz insanlarımız.

Evet, maalesef tanışamadık ama tanışmış gibi özledik...

"Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. iş yerlerinizle. Özel ya da resmi kurumlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, diriltiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk.

Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanına ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum!"
Bazen bir söz yoktur.
O gün ne olduğunu özetleyecek zekice bir alıntı yoktur.
Bazen gün
Sadece
Biter.
"En çok ve en uzun sana inandım."
--spoiler--

Kimseyle yaşlanmak istemiyorum, kendimle bile...

--spoiler--
--spoiler--
insanlar okumak istediklerini yazarlar,duymak istediklerini söylerler, sevilmek istedikleri gibi severler...
--spoiler--
türk edebiyatının nostaljik prensesi.
her şeyin sonundayım kitabında ferit edgü'ye yazdığı bir mektubu ve genel olarak mektuplaşmaları çok hoş nüanslar içermektedir.şöyle ki ;

''Odanın içinde geziniyorum. Bazı bazı burada gezinmem gerekiyor. Resimlere, duvarlara, kendi resmime bakıyorum. Hep Bach’ın süitlerinin ilk kısmını dinliyorum.

Hiç yemek yemedim bugün. Öyle sanıyorum ki artık hiç yemek yemeyeceğim. Uyumayacağım. Çünkü uyuyan ve yemek yiyen ben değilim.

Ben beni bunaltıyor.

Ben’in yazdığı bu satırlar canımı sıkıyor benim''

Tezer
içsel dünyası ile dış dünyası örtüşemeyen yazar. acılarını bastırmak için hep kaçmak istemiş nereye gideceğini bilmeden. hiçbir yere zamana ait olmamayı benimsemiş, hayattan öylecene geçip gitmiş.
"Yasam, şöyle bir yasanip gecmek icin varolmak degildir. Aksine insanlari, en insancil yasamlara ulastirmanin mucadelesinin verildigi bir olgudur." Diyen tezer ozlu, insanin toplumdan, dunyadan sorumlu bir birey oldugu gerceginin altini cizen ve kelimelerin buyulu dunyasina yolculuk yapma imkanini da saglayan yazar.
güncel Önemli Başlıklar