bugün

haftasonudur. 11'e doğru kalkmışsınızdır, ama sabah saat altıda uyanmış olan anneniz o gün öğleden sonra gelecek misafirleri için iki çeşit börek (peynirli ve kıymalı), üç çeşit poğaça (kaşarlı, patatesli ve sade) kek, salata, limonata, zeytinyağlı dolma, pilaki, köfte, kavurma, pilav, çorba, baklava ve kadayıf hazırlamış saat başı sizi dürterek uyanmaya zorlamış ve tacizlerine daha fazla kayıtsız kalamayarak duşa girmişinizidir. duştan çıkıp da şöyle bir mutfağa gideyim kendime enfes bir kahvaltı çekeyim, zaten sabahtan beri burnuma harika kokular geliyordu derseniz emin olun ki anneniz ellerinize ellerinize vurur, yedirmez onları size...

-ya anne burada orta çaplı bir afrika ülkesini doyuracak erzak var nooolur ya!
-olmaz misafirler yiyecek onları!
-anne misafirler gelmeden önce fiks menü mü anlaşıyor? iki poğaça eksik yesinler, pazar sabahı güzel bir kahvaltı yapayım
-hele bir elini sür! kırarım o elleri! sabahmış öğlen oldu öğlen, birazdan gelirler!

ı ıh...her türlü yolu denersiniz, olmadık maskaralıklar şebeklikler yaparsınız ama nafile, o poğaçalar, kekler misafirler içindir ve savunulması gereken bir kaledir. yalap şap bir şeyler atıştırır, içeriye geçer bir sigara yakarsınız. gazetelere bir göz atayım dersiniz. o sırada iğrenç bir gürültü duyulur. anneniz elektrikli süpürgeyi çalıştırmış etrafı süpürüyordur. kafasına bir yazma geçirmiş, halıları, kapı arkalarını, koridorları, koltukları süpürüyor. süpürse yine iyi. bir takım direktifler, yönergeler sunuyor.

-bu çoraplar neden buraya atılıyor?
-sokağa mı atayım?
-kaldır şunları gözüm görmesin...bak bak hiç sevmediğim şey kaç kere söyledim kapı arkasına pantolanlarını asma diye!
-anne vallahi dolabıma kaldıracaktım ya
-tabi burada eşşek var di mi hep götünüzü toplasın...şu kül tablasına bak koltuk altında kim bilir kaç ay geçirdi?
-anne bu gelen misafirler manyak mı? neden koltuğumuzun altına baksınlar?
-sen anlamazsın! ördüğü örgünün ipini bilerek koltuk altlarına atanlar var, evin hanımı pis mi temiz mi diye kontrol ederler
-anne vallahi sizlerden korkulur, pes ya...

balkona çıkarsınız, annenizin bir türlü okutmadığı gazeteyi bari burada okuyayım dersiniz. ama o süpürgenin sesi kafanızın içini deler. spor sayfasına geçeyim bari kafam biraz dağılsın dersiniz.

-koş banyodaki kovayı getir bana! balkonu yıkayacağım...pislik götürüyor buraları
-tamam anne...
-şu bisikletini kaldır buradan başka yer mi yok?
-normalde buzdolabında olması gerek patatesleri sen de balkona koyuyorsun
-cevap verme bana şu bezi de al, balkon demirlerini sil!

silersiniz, bu arada telefonunuz çalar. arayan sevgilinizdir. dışarıda pırıl pırıl bir havanın olduğunu söyler, hadi şöyle bir hava alalım sahile inelim der. kayıtsız kalmak mümkün müdür? tamam dersiniz. bir saat sonra beşiktaş iskelede buluşmak üzere sözleşirsiniz. fakat bu arada anneniz gözlerini belertmiş sizi dinlemektedir.

-nereye? daha camlar silinecek?
-anne bu misafirler eve hijyen denetlemesine mi geliyor?
-kapılar silinecek?
-babam nerde?
-kahveye çıktı o...biliyor tabi kaçtı, bıraktı beni...sen de git istemiyorum hiç birinizi...ühüüü hüüü! ben saçımı süpürge edeyim, siz dışaılarda gezin! sabahtan beri kıçım minder görmedi daha ühüüüü hüü!
-ya anne ağlama lütfen, kıyamam sana...özür dilerim tamam gitmiyorum.
-bulaşıkları makinaya diz, masayı aç, yemekleri taşı, ablanı ara kurstan gelirken ekmek de alsın, ben banyoya giriyorum fayansları ovacağım, çöpü çıkar, babanı ara gelsin artık üstü başı leş kokmuştur traş olsun hem, gazetelerini topla gazeteliğe kaldır, dolabını düzenle, kitaplarını yerden al, kütüphaneye diz...bla bla bla...vıdı vıdı vıdı...buz dolabının tutacak yerlerini silecem daha...
insanın sabrını ve aile bütünlüğünü sınayan bir eylemdir. sabah sabah elinde o berbat gütültüyü çıkaran süpürge ile başınıza dayanan bir anne bunun kanıtıdır.