bugün

iletişim yayınlarından çıkan baskısında önsözü okunmaması gereken kitap. oğuz atay önsöz yazmayı sevmediği için onun yerine önsöz yazan cavat çapan sağolsun tutunamayanlar'ın ve bu kitabın sonunu çat diye söylemiş.
gecekondu semtine ya da şehrin kenar mahallelerinde üç katlı bir eve taşınarak, hayatının oyununu yazma hedefi için ilk adımı atan hikmet benol'un; albay hüsamettin tambay'a, sevgi'ye, bilge'ye, hayata tutunmasını sağlayan oyunlarına rağmen ben olamama, kendi hayatına tutunamama ağıtıdır. insan hikmet benol olunca, kendi yüzünden, kendi gönlünce yaşayamadığı hayatına böyle hazin, içli yer yer tebessümlü ağıt yakar. roman derinliklidir, karakterlerin isimlerinden, yeni taşınılan mahalledeki apartmanın üç katındaki insanlara kadar(baba-albay;oğul-hikmet;kutsalruh;nurhayathanım) bir çok simgesel kullanım mevcuttur. ama isa'nın son akşam yemeği yani hikmet'in son akşam yemeği'nde hayatındaki tüm sevdiklerini, eşini dostunu ağırladığı, birlikte yiyip içip, hoş geçtikleri bölüm ve akabindeki hikmet'in sonu hazindir.

emekli albay hüsamettin tambay, hikmet benol'un hayatı boyunca içinde tüm biriktirdiklerini, kendine ve insanlara dair tüm marazi hislerini, derin tespitlerini, yer yer hayallerini yer yer hüsran ve umutsuzluklarını anlattığı, bir nevi yüce bir kavramdır. belki de kendine ve onu bir şekilde sevenlere karşı bilinçli ya da bilinçsiz yaptığı haksızlıklara karşı af dilediği; günah çıkarttığı bir ruh arındırıcısıdır. ama insan kendine rağmen yaşayamaz...

absürd not: albay'ın gazeteye verdiği ölüm ilanı, akıllara zarar bir oğuz atay hicvidir. gereksizötesi ayrıntılardan çorbaya dönen beyin, yüksek kahkahalarla su kaynatır.

--spoiler--
bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. artık ne olacaksa olsun istiyorum.(...) belki yaşantım kolaylaşıyordu; fakat, her olayı daha yaşamadan eskitiyordum böylece. üstelik hayallerimin içine itirazlar karışıyordu.(...) hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte albayım. aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekar odasının dağınıklığına boğuldu. düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.
--spoiler--

--spoiler--
bir yaşantıyı tam bitirmeli. hiçbir iz kalmamalı ondan. yeni yaşantılar için. bunu önceden bilseydim yaşantı milyoneri olmuştum. ha - ha.
--spoiler--

--spoiler--
başkalarını yargılama. sen de aynı ölçütlerle yargılanacaksın. (sevgi)
--spoiler--

--spoiler--
demek ki, yolda durmak mümkün olmuyordu; böyle bir hürriyet yoktu. sadece sürüklenme, kalabalığın akışına kapılma hürriyeti vardı. durmazsam düşünemem. durdu, gökyüzüne baktı; hava kararacaktı.
--spoiler--

--spoiler--
demek boşuna ıstırap çekiyormuşuz. demek dalgın bir acıma düşüyor payımıza bu bilge serüveninden. demek ilkbaharı sevmeye hiçbir acıma engel olamıyor.
--spoiler--

--spoiler--
ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümse yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum.
--spoiler--

--spoiler--
bir takım insanlar: onlar mutluluklara düşmandır. karanlıkta gözleri daha iyi gören yarasalar gibi; mutlak bir gecenin olmasını beklerler. (sevgi)
--spoiler--

--spoiler--
her fırsatta, küçük bir zayıflık sezdi mi mesela çıkaran, sonra üzerine yürününce de kendine acındırmak için sahte duyarlılıklara başvuran zavallı 'ben'i gördüm. kendime acındırmayı bir sanat haline getirmeğe çalıştığımı anladım.*
--spoiler--

--spoiler--
hayata dayanamayan her insan gibi yapılır oyunda: mış gibi yapılır.
--spoiler--

--spoiler--
herkes kendisini korumasını biliyor, benden başka. sonunda hep ben kalıyorum ortada. bedelimi koymadan satılığa çıkarıyorum kendimi. satın alanlar hiçbir şey ödemeğe yanaşmıyor bu yüzden.
--spoiler--

--spoiler--
oyunlar gerçeğin en güzel yorumlarıdır. bizim gerçek dediğimiz şey de , bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.
(albay hüsamettin tanbay)
--spoiler--

--spoiler--
sert köşelere çarpmaktan yorulan aklımın durgun ve sürekli bir aşk içinde ancak seninle birlikte dinlenebileceğini biliyordum. bizi başkaları anlamaz sevgi.
--spoiler--

--spoiler--
insan haklı olduğunu bile bile de kaçar. bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. kaçmakla, bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır.
--spoiler--

--spoiler--
(...) onu değerlendirmek aslında ona ihanetti. bütün mesele onun yanında olabilmek, onunla birlikte nazariyesini savunabilmekti: değerlendirmek! ne kadar boş bir söz. değerlendirmek kaçmaktır; değerlendirmek, yalnız bırakmatır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini yaşarken öldürmektir.*
--spoiler--
--spoiler--
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan ama bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor, ben küçük oyunlar oynamak istemiyorum Albayım.
--spoiler--
sonuçları kötü olan oyundur. shot oyunu buna örnek gösterilebilir. bir şişe olmecayı alıp shot oynarsanız sonuçları tehlikeli olabilir kanımca.
--spoiler--
Ne var ki, dünyada “sizi anlıyorum” gözlerinin sahteleri türemişti; gerçeği sahteden ayırmak çok zordu. “Sizi-anlıyorum konuşmanıza- ihtiyaç yok” ya da “siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime-inanın” bakışlarını çoğu aslında “bugünü-geçirmek-için-birine ihtiyacım-var” kalıbından ibaretti. insanın, böyle sahtekarları görünce, başı ağrıyordu.
--spoiler--
(#15421321) babası korunsaymış keşkem.
(bkz: gotu parmaklamak)
(#15421321) bu entry si ile ırkçılığın dibine vurmuş ırkçı yazar.

yazıklar olsun.
...bizim bir arkadaş vardı, kadınlara kendini acındıracaksın diye öğüt veriyordu bana, çok üzülüyorum – ne yapacağımı bilmiyorum – yalnız kaldığım için intihar etmeyi düşünüyorum diye dert yandı mı bütün kadınlar ağına düşüyormuş, sonra bir yanlışlık oldu: Bu arkadaş -başımız sağ olsun- intihar etti, benim de korktuğum anlar oluyor, insan bu güven olmaz, pencere bu kadar yakınken ve iki adım daha atınca denize düşmek ihtimali varken, korkmayın canım şey, sizi elde etmek için yalan söyledim, ben ölür müyüm?

Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar.
"fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl?"
"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: "Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım."
knight online. bir ölünce 5% exp gidiyor boru mu
bir oğuz atay kitabıdır. okunması gereken nadir kitaplardan biri.
erdem şenocak (tiyatrocudur kendisi) seyyar sahnede itü'de bu metni kısaltmış ve üç saatlik bir oyuna dönüştürmüştür. sahnede tek başınadır ve sahne de neredeyse bomboştur. bayıla bayıla izlenir. ben de 3 defa izledim. mükkemmel olduğunu söyleyebilirim. öneriyorum da hatta.
(bkz: ya noğlacağdı ya)
oğuz atay'ın eseridir.
--spoiler--
"Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekar odasının dağınıklığına boğuldu. Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. Belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı."
--spoiler--

edit: imla
bir kızın erkek arkadaşının evine gitmesiyle start alan ve silsileler halinde devam eden oyun çeşitleri.
emekli albay hüsamettin tambay'ın içinde olduğu baş yapıttır. insanlığın ölümüne şahit olmuştur.
"insanlık öldü albayım!"

ayrıca kendisini, diğer emekli askerler gibi siyasete atılmadığı için tebrik etmek isterim.
(bkz: fear 3)
oğuz atayın tiyatro sahnesine da dökülmüş muhteşem eseri.
erdem şenocak tarafından seyyar sahne'de çok güzel bir şekilde izleyicilere aktarılmıştır.**
" beni tanımalısınız ki benden bahsedin, çocuklarınıza beni örnek gösterin, herkes zengin olmak yerine hikmet olmak istesin, ah bir hikmetim olsaydı desin, benim ana çizgilerimi öğrenin, sonra 2000 model bir hikmet, çamurlukları büyük, arkası şöyle bir hikmet yaparsınız kendinize göre. kötülüklerimi de unutun, onları ben biliyorum ya yeter. kimseye yararı yok, kötü örnek olamaz, suimisal misal olmaz, bunun anlamı başka, sen anlamazsın ki ince bel! "
"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor, tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size:"nasıl?" kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum, tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım."
fondip yapılması çok sakıncalı olan kitap.
--spoiler--
- Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.

- Sen meramını bize teslim et. Bu ruh, bu tende oldukça, serüvenine uygun bir kıssa yakıştırırız elbette. Nerede olursa olsun, bir insanın üstüne bu kadar yaşantı yığılsın da, bir başkası onlardan bir şey çıkarmasın, mümkün mü?

- Mavi dumanlar eşyayı inceltti, şimdiki zamanın katı görüntülerini dağıttı; geçmiş zamana gidildi.

- Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiç bir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşam milyoneri olmuştum. Ha-ha.

- Beklenen geç geliyor; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor. (Manevi bakımdan, demek istiyorum.)

- Önce Kelime vardı, biliyorsunuz. Bütün bu virgüller, ünlemler sonradan gelmedir. Ha-ha.

- Kimseden karşılık beklemiyorum. Ben monologtan yanayım. Sevgisiz acımaya karşıyım.

- insan bazı güçlüklerden, ancak onları unutmak suretiyle kurtulabiliyor albayım.

- Güneş artık gözleri acıtmıyordu. Bazı zamanlar insana hiç bir şey kötü gelmez; şu acıklı plak bile. insan, ayaklarını havuzun kenarına dayar; bulutları, ağaçları ve yaratıkları, tembel bir hoşgörüyle yaşar.

- Sizin birbiriniz var: Nazminiz var, Bilgeniz var. Bizim ancak benimiz var. Ha-ha. Siz birbirinizi renksizkokusuztatsıztuzsuzlaştırırsınız.

- Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.

- Dayanamazdım; başkalarını yargılama derdim. Sen de aynı ölçülerle yargılanacaksın.

- Gerçek başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür. "Birimi var mı Hikmet amca?" Birimi insandır.

- Artık her şeyden kuşku duyuyordu. Çünkü bu işin de sonunu getirememişti. işte gene son anda kuruntular içindeydi. Oyunun sonunu merak edecek gücü kalmamıştı, her zaman olduğu gibi. Bir merak etseydi, sonumuz böyle olmazdı.

- Cogitosuz ergo sum.

- Demek aslında sekiz numara kaybediyor; demek yarattığı heyecan, sadece üçe benzediği içinmiş. Şimdi kim bilir kimlerle dolaşıyorsun üç numara?

- Gerçekten yaşamadığımı söylemiştim. (Ukala!) Acı bir yaşantıdan sonra insan, ancak bedenine eziyet ederek günlerini sürdürebiliyor.

- Ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak elde ederler istediklerini.

- Sıkıntım da benimle birlikte ihtiyarlıyorlar. Eskiden oldukça canlı ve neşeli bir sıkıntıydı; şimdi, benim gibi aksi, çekilmez ve gittikçe hiç bir şeyi beğenmez oldu.

- Şişmanlığından, boğazına düşkünlüğünden, dökülmeye başlayan beyaz saçlarından belli olmuyordu değil mi onun da bir zamanlar sevdiği?

- Bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu: ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı.

- Üçle beşle değil x ve y ile çözüme gidilebilirdi ancak. Ve x ya da y değilseniz, kimse yanınıza bile uğramazdı.

- Muhayyilesi kuvvetli bazı insanlar, sevdikleri ölülerin uzun bir yolculuğa çıktıklarını düşünmüşlerdir; bense bütün yolculuğa çıkanların ölmüş olduğunu düşünüyordum. Ne büyük bir günah, değil mi?

- Siz bilmezsiniz albayım: insanlık tek başına kollarımda can verdi. Yanında kimseler yoktu.

- ihtiyar damarlarımdaki yorgun kan, bu aşka isyan ediyor albayım, her an nefes nefese yaşamaya bünyem dayanmıyor.

- Belki de bu rüyayı hiç görmedim albayım. Belki de, hiç bir şeyin sonuna katlanamadığım gibi, bu rüyanın sonuna da katlanamadım ve seyretmedim sonunu. Küçükken korku filmlerinin de yarısında çıkardım. Belki de bu rüyanın tam burasında uyandım.

- Benim öfkem bir efsane, albayım. Tiyatro seyreder gibi bakıyorlar benim öfkeme. Biraz fazla kaçtı mı, oyunun yarısında bırakıp çıkıyorlar. Sizin gibi seyirci nerede albayım?

- Ortaya atılan her esere hürmetim vardır benim. Bir insanın, iyi kötü, ortaya bir eser koyması ne kadar zor, ne kadar takdire şayan bir gayrettir bilemezsin.

- Nev-i beşerdeki fertler, bütün günah ve sevaplarıyla tekmil ruhlarını cemiyete arzettikleri nisbette, ondan hisselerine isabet eden gam ve süruru istismara, gayri kabili içtinap müstühak olurlar.

- Hemen anlaşılmak da iyi değildir, ileriye matuf bir yatırım her zaman faydalıdır.

- Anlatması çok güç. Size bazı kitaplar vermem gerek, bazılarını da ayrıca tartışmak. Hayır, özür dilerim vaktim yok.

- Saçmalama Hikmet. Harp ilminin kaidelerini hiçe sayıyorsun oğlum. insan hayatı, tek bir muharebenin neticelerine göre kıymetlendirilemez.

- Nev-i beşer bütün hayatınca mücerret kalamaz, diyen Mütercim Arif ne kadar haklıydı.

- Senden de bir şey saklanmıyor. Ruhumu okuyor albayım. Yüz kırk ikinci sayfaya kadar geldi. Yalnız hafızası zayıf olduğu için, baş tarafını unuttu. Ha-ha.

- Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız, beni tanımalısınız.

- Bizi iyi yetiştirmediler, hep ukalalık öğrettiler, öğretenleri bir elime geçirebilsem.

- Mütercim Arifin dediği gibi, 'Nev-i beşer maişetini merak ve tecessüsle temin eder.'

- Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım.

- Düşüncelerimin acısına bazen ben de dayanamıyorum doktor. Öyle yoğun geliyorlar ki, bir aralık durmazsam, bu şiddete katlanamam.

- Ben ve benim gibi, kabuslarından başka kaybedecek bir şeyleri olmayan ruh proleteryası, bu dünyadaki yerini ancak büyük oyunun içinde bulabilir.

- Rüyalarımızı gerçekleştirmeğe çalışmamalıyız. Gerçekleri rüya yapmalıyız.

- Bu kadar heyecanlanacak ne vardı? Sonunda sadece hatıralar kalmayacak mıydı? Yoksa her şey unutulacak mıydı? Öyleyse bu işkencelere katlanmanın ne gereği vardı? Ah ah ah ahtı.

- Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım.

- Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Bu nedenle, Sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim.

- Konuşmamak ne iyi, bir bilsen. insan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. Kendinden nefret ediyor.

- Siz de hep bulunuyorsunuz albayım. işte bu kolaylık beni çıldırtıyor.

- 'Oyunlar' dedi, 'Oğlum Hikmet, gerçeğin en güzel yorumlarıdır. Bizim gerçek dediğimiz şey de, bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.'

- Çünkü ben geçmiş, modası geçmiş biriyim. Burada kendimi temsilen bulunuyorum.

- Bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. Kaçmakla, bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. Böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır.

- Değerlendirmek! Ne kadar boş bir söz. Değerlendirmek, kaçmaktır; değerlendirmek yalnız bırakmaktır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini, yaşarken öldürmektir.

- Mesele çıkmasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz. Saçma sapan toplantılar için de hiç bir fırsatı kaçırmıyorsunuz. Bütün yüzlerde sahte gülümsemeler vardı. işte bu ikiyüzlülüğünüze dayanamıyorum.

- Küçük zamanlar birikti, büyük şeyleri ezip geçti. Bu baskılara, bu sertliğe dayanamam, diyordum; zamanla her şey yumuşadı. Düşünceler insanın canını acıtmıyor; biraz sersemletiyor o kadar. Şiddet değil, süreklilik insanı yıkıyor.

- Fakat oyunları unutacak albayım, yaşamak istiyorsa unutacak. Sadece ağladığını ve bir zamanlar çok mutsuz olduğunu hatırlayacak.
--spoiler--
alışık olmayan bünyede yan etkileri büyük olması muhtemel oğuz atay kitabı.

--spoiler--
''Kafamda deliler dolaşıyor: Birbirlerini su birikintilerine itiyorlar, dillerinin ucuyla parmaklarını yalayarak koşuşuyorlar. Eşya insana inatçı bir direniş gösterdiği zaman hep birlikte üstüme çullanıyorlar: Delice bir şey yap! diye bağırıyorlar vızıltılı seslerle.
--spoiler--
(bkz: sevgili bilge)
güncel Önemli Başlıklar