bugün

hayal kırıklığıyla ve üzüntüyle başlayan hayatı başladığı gibi bitmiş insandır...

uyandı; odanın orta yerinde uzatılmış soğuk, beyaz bedenini ilk defa o an gördü bir çarşaf üzerinden. çok uzun boylu olduğu belliydi. üzerinde duran bıçağa gözü takılınca ürktü biraz, ne olduğunu kestirmeye çalışırken başında ağlayan iki kişi olduğunu ancak fark edebildi; annesi ve babası olmalıydılar. daha önce onları da hiç görmemişti. babasını süzdü önce; kısa boylu, hafif göbekli, kır saçlı, kalın bıyıkları gözlerinden süzülen yaşlarla sırılsıklam olmuştu. annesi ise babasının sessizliğine inat çığlıklar atıyordu, söylediklerini anlamıyordu ama çok içten olduğu belliydi; annesini süzmeye henüz başlamışken kapı çaldı ve babası ağır ağır kapıyı açtı. içeri zayıf, yaşlı mı yaşlı, elbiselerinin rengi de derisi gibi solmuş bir adam girdi; babası sıkıca sarıldı bu adama, ilk defa o zaman duydu babasının sesini. 'baba, daha on dokuz yaşındaydı!' odaya girdiler hep beraber, babası kaldırdı kefenini, dedesiyle beraber o da şaşkındı. yüzü biçimsiz bir şekilde kurumuştu ve gözleri hala açıktı. boğazında yaralar olduğunu fark etti; dedesi olduğunu anladığı adam atladı birden üzerine bedeninin, 'güzel torunum benim, nasıl yaptılar bunu sana! senin kimseye zararın olmadı ki, sen bir melek olarak gönderilmiştin buraya...' , gözleri doldu kendisinin de. ama hala olanlara bir anlam veremiyordu. doğuştan zihinsel engelli olduğunu, birkaç soysuzun tecavüzüne uğradıktan sonra asıldığını, annesi ve babasının ne eziyetler çektiğini sonraları öğrendikçe şekillenecekti bütün parçalar kafasında.

ölümünün üzerinden bir hafta geçmişti, her şeyi öğrenmişti artık; yanına heybetli biri yaklaştı ve bir isteği olup olmadığını sordu, yerine getirebileceğini söyledi. duraksadı, sonra 'anneme onu ne kadar çok sevdiğimi hiç söyleyemedim, bir kerecik söylesem bana yeter.' dedi. ihtiyar gülümseyerek başını salladı. el ele tutuşup evine doğru uçmaya başladılar, odaya girdiğinde annesini yalnız buldu. resmine bakıp gözleri dola dola yakınıyordu. yanına yaklaştı, omzuna dokundu. elini annesinin dudağına uzatarak 'şşşş, yeterince üzüldün benim için; bundan sonra üzülmek yok. bak aklım bile var artık. seni çok ama çok seviyorum, lütfen üzülme. cennette seni bekliyor olacağım...' dedi, sonra gülümseyerek çıktı odadan.

bu yazı geçen hafta ölüm haberini aldığım, adını bilmesem de ara sıra sokakta annesiyle yürürken gördüğüm o engelli arkadaşıma armağan edilmiştir. gittiğin yerde mutlu ol şeker kız, bu senin hakkın...
"alıcan sikinden asıp sallandıracan orospu çocuğunu" sözü tamda bunu yapan insan için söylenmiştir.
insan oğlu bu kada küçülebiliyor demekki. Bu nasıl bir vicdandır ya. insanlıktan utandırıyorlar. Yazık çok yazık.
Bu kadar uçkur meraklısı insanlarla aynı havayı solumak zorunda olmak bile iğrenç.
5 dakikalık bir zevk için değer mi sorusunu kendilerine hiç sormamışlar mı dediğim hadise. yazık günah...

Allah ailesine sabır versin..