bugün

* kral edward - wallis simpson : unutulmayan aşklardan biri de ingilterede kral edward ve ''uğruna tahtı bıraktığı'' amerikalı wallis simpsonın aşkıdır. prens edward vallis simpson'u tanır tanımaz onun büyüsüne kapılmıştı. kısa bir süre sonra birbirlerine aşık olduklarını anladılar.

1936'da ingiltere'de kral 5. george öldü. 42 yaşındaki varisi 8. edward adıyla tahta çıktı. wallis ise; sevdiği adamla evlenebilmek için haziran 1936'da boşanma davası açtı. ancak iki kere boşanmış bir amerikalı kadınla, bir yabancıyla, bir kralın evlenmesine ingiliz yasaları, kiliseleri ve gelenekleri izin vermezdi.

evlenmesinin mümkün olmadığını bilen 8. edward, aynı yılın 10 aralık günü, sevgilisi amerikalı dul wallis simpson ile evlenebilmek için tacından, tahtından vazgeçmeye karar verdi. kral edward, amerikalı wallis simpson ile evlenmek için tahttan indiğini 1936 yılının aralık ayında radyodan duyurduğu zaman herkes şok olmuştu. kral edward aşkı uğruna tahtını kardeşine bırakıyordu. ve yalnızca 325 gün krallık yapmıştı. * *

ve altı ay sonra, 3 haziran 1937'de, avrupa'nın romantik gençlerinin göz yaşları arasında, edward ve wallis fransa'da conde şatosunda evlendiler.

* rosenbergler : bu aşk hikayesi amerikada mccarthydönemine ait.

sovyet casusu oldukları iddiasıyla yargılanan ethel ve julius rosenberg tüm suçlamaları reddetmiş ve nihayetinde idama mahkum edilmişlerdir. masum oldukları ise elli yıl sonra anlaşılmıştır. geride ayrı ayrı hücrelerden birbirlerine yazdıkları mektuplar, bütün dillere çevrilerek bu aşkın ölümsüzlüğüne tanıklık eden mektuplar kaldı.

''benim canım sevgilim, beni saran kollarından koparken ne kadar isteksizdim ahh.. ve hücreme yaklaşırken adımlarım nasıl geri geri gidiyordu bilsen... hücre sessiz, acımasız ve umursamaz tavırlı, sahibinin gidişinin farkında değilmiş gibi görünen ama sonunda döneceğini bilerek böbürlenen hücre, orada beni bekliyordu..

ahh, monsieur, je t'aime, je t'adore. büyük yalnızlık duyan karın ethel.'' *

* nazım - piraye : her ne kadar nazım aşkına sadık olmasa da bunu da yazayım bari..

nazım'ın en uzun süre evli kaldığı kadındır piraye. genç kadın eşinden henüz boşandığı sırada nazım ile tanışmıştır. evliliklerinden sonra nazım uzun süre cezaevinde kalmıştır. nazım'ın 1933'den 1950'ye kadar 17 yıl boyunca kendisine yazdığı mektupları, piraye bir tahta bavulda sakladı. bunlardan biri :

seni düşünmek güzel şey

ümitli şey

dünyanın en güzel sesinden en güzel

şarkıyı dinlemek gibi bir şey.

fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil

şarkı söylemek istiyorum...

nazım hikmet 1945

birini daha yazayım :

bulutlar geçiyor haberlerle yüklü, ağır.

buruşuyor hala gelmeyen mektup avucumda.

yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır.

benim bağırasım gelir: "piraye, piraye..!" diye..

nazım hikmet 1945 *
kişinin kendi tarihinde de yaşadığı büyük aşktır. ama biter birgün.
(bkz: yüzyılın aşkları)
eski aşıkların birbirlerine yazdığı aşk mektuplarından birkaçını da :

* victor hugo'dan juliette drouet'ye (31 aralık 1851) :

bu, zulmet ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz, juliette'im. sevgi istedim, verdiniz, teşekkürler ! gizlendiğim yerlerde, sürekli tetikte beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda, parmaklarınızda titreşen anahtarların sesini işittiğimde o kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu. çatışmanın kesildiği demlerde yanıbaşımda olduğunuz o korkunç ama bir o kadar da tatlı saatleri asla unutamamalıyız. o küçük karanlık odayı, tavandan, duvarlardan sarkan o eski şeyleri, yan yana duran iki koltuğu, masanın bir köşesinde yediğimiz yemeği, getirmiş olduğunuz o soğuk tavuğu ömrümüzce unutmayalım; tatlı sohbetlerimizi, okşamalarınızı, kaygılarınızı, adanmışlığınızı hep anımsayalım. beni sakin gördüğünüze şaşırmıştınız. bu dinginlik nereden geliyor biliyor musunuz?

sizden..! *

* einstein'den mileva'ya (6 ağustos 1900) : *
babam da bir ahlak dersi mektubu yazdı bana. ama asıl işin konuşularak halledileceğini söyledi, bu yüzden çok sevinçliyim. büyüklerimi çok iyi anlıyorum. kadını erkeğin bir lüksü olarak, erkeğin ancak çok iyi yaşam koşullarına sahip olunca hak edebileceği bir şey olarak görüyorlar.*
açlık ve aşk yaşamın çok önemli güdüleridir. öyle ki öteki layt-motifler bir kenara bırakılsa bile hemen her şey bunlarla izah edilebilir. bu yüzden anne ve babama iyi ve güzel bulduğum bir şeyden taviz vermeden, saygılı davranmaya çalışıyorum. ve o da sensin, benim sevgili hazinem. *
sen, kendi ailene henüz söylemediysen, bırak söyleme. sanırım böylesi herkes için daha iyi. belki onlar da tıpkı benimkiler gibi bir sürü lüzumsuz dert yaratırlar ve çile çekerler. ama sen akıllı bir kızsın, ve onları tanıyorsun, dolayısıyla nasıl davranman geretiğini de çok iyi bilirsin. *
sen yanımda olmadığında sanki ben tam olarak kendim değilmişim gibi geliyor bana. oturursam yürümek istiyorum, yürüyorsam eve dönmeye can atıyorum, eğleniyorsam, çalışmak istiyorum, çalışmıyorsam huzursuz oluyorum ve yatmaya gittiğimden yaşadığım günden hoşnut olmuyorum.

sevgili pisiciğim, *

az önce, leonard'ın ultraviyole ışıktan katot ışınlarının elde edilmesine dair muhteşem bir makalesini okudum. bu güzel yazının etkisiyle öyle bir mutlulukla doldum ki, senin de bundan mutlaka payını alman lazım. moralini bozma sevgilim ve kuruntulara kapılma. seni bırakmayacağım ve her şeyi mutlu sona vardıracağım. sadece birazcık sabır... * *

* hürrem sultan'dan kanuni'ye :

hazret-i sultanım, *
yüzümü yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, ferhat ile mecnun’dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından öyle bir halim var ki hak kafir olan kullarına dahi vermesin.

benim devletim, benim sultanım, ayrıca bir buçuk ay oldu ki sultanım tarafından bir haber belirmedi. hak en çok bilenlerin bilenidir ki bu gidişle, rahat yüzü görmeyip gece sabaha dek, sabahtan geceye dek bidüziye ağlayıp kendi hayatımdan el yuyup, dünya gözüme dar olup, bilmem ne edip neyleyeceğim.

zar eyleyip ağlayıp inleyerek gözüm kapıları gözlerken o eşi ve benzeri olmayan alemlerin rabbi, aleme acıyan allah, bütün aleme yardım edip, fetih haberini yetişti ve işitince hak biliyor ki benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can bağışladı. yüce allah'a bin şükürler, o yüce kapısına varılıp şenlikler mutluluklar oldu. bütün alem karanlıklar içinden çıkıp hakkın esirgeyiciliğine daldılar allah'a şükürler olsun, minnet o hüda'ya. daima benim sultanım, benim padişahım, dünya ve ahiret sultanı dayanağım, dünyaya baktığım iki gözümün ışığı, sermayesi, şahım sultanım, gazalar edip düşmanları toprak olup memleketler alıp yedi iklim zapptedesin. insan ve cin emrinize boyun eğip her bela ve kazadan hak saklayıp kutsal kalbinden geçen her muradını kolay ede. yardımcın olan hızır ilyas arkanda olsun. bütün emriler peygamberler üzerinizde hazır ve nazır ola. bütün dünya mutlu gölgenizde hoşça yaşayıp mutlu ve gülen olalar.. * *
cleopatra-sezar-markus antonius
"sesi istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok dilli bir müzik aleti gibiydi.".böyle söylerdi plutarkhos cleopatra için.
cleopatra, roma'nın en güçlü adamı sezar'ın aşkını kazandı ve ona sahip olduğu tek oğlunu verdi. fakat sezar katledilince cesur komutan markus antonius'la tanıştı ve büyük aşk yaşadı. romalılar cleopatra'nın ikinci bir komutanıda etkisi altına almasına gözyummadılar.aşıklar oktavıus'un ordusundan kaçarak iskenderiye'ye kadar kaçtılar. fakat yakalanacaklarını anlayınca intihar ettiler.
ve bu büyük aşk hazin bir sonla bitti.
sözde aşıkları utandıracak aşklardır.
hüzün kokan aşklardır.
(bkz: şirin baba ve şirine)
tarihe gömülmüş aşklardır, her aşkın gömüleceği gibi.
(bkz: aşk ne lan)
(bkz: tülin ile caner)

benimle rezillenir misin? yarışmasında tanıştılar.

tülin; koca kıçı, sapsarı saçları, yalayıp yutmuş ( eheheh hınzır hayatı yalamış yutmuş lan) tavrı ile çiftlikte yaşadığını iddia eden bir kızdı.

caner; 57 ekranı aratmayacak büyüklükte koca kafası, taştan sert pazuları ve kendini ciddi derecede yakışıklı sanan bir adamdı.

tülin canere göster ama elletme olayını uyguladı. gören ama elleyemeyen caner delirdi. en son ergen ablamızın programında bu aşk için kafasında bardak kırdı. ( o kafada sürahi kırmadığına dua edin. anne katili gibi kafası var lan bunun) cinlendi, delirdi, dilini ısırdı, sonra küçücük çocuğun babasının korumalarınca dayak yedi, ağzı burnu kırıldı, oracığa yığıldı.

ve tülin'i unutamadı. bu büyük aşk hazin bir sonla sona erdi. o günden sonra bu aşk, kulaktan kulağa, dilden dile yayıldı... yayıldı... yayıldı... ( burda öykü serter gibi, tek ayağımı kaldırdım...)
sezen aksu onno tunç aşkı.
* kleopatra sezar marcus antonius : "sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi..'' böyle diyor romalı ünlü tarihçi plutarkhos. kleopatra; sezarın, romanın en güçlü adamının aşkını kazandı ve ona hayatı boyunca sahip olduğu tek oğulu verdi. fakat sezar katledilince, cesur marcus antoniusu tanıdı. antonius'la büyük aşkını yaşadı.

romalılar kleopatra'nın yine bir komutanı kendisine aşık etmesine tahammül edemediler. onların aşkını kabul etmediler. aşıklar oktaviusun ordularının önünden iskenderiye'ye kadar kaçtı. burada ilk önce yakalanacağını anlayan antonius sevgilisine veda ederek ''intihar etti''. ardından kölesinin getirdiği incir dolu sepette saklı zehirli yılanı göğsüne bastırarak kleopatra intihar etti. bu, trajik aşk pek çok filme ve edebiyat eserlerine konu olmuştur.

* abelard heloise : abelard döneminin radikal filozofu, heloise de onun güzeller güzeli öğrencisi. birbirlerini gördükleri anda aşık olmuşlardır. heloise soylu bir ailenin kızıdır ve vasisi olan güçlü yönetici dayısı bu aşka asla onay vermez. gizlice evlenirler.

bir çocukları olur. fakat heloise'in dayısı bunu duyduğu an abelard'ı hadim ettirir ve ikisi de ayrı ayrı birer küçük manastıra sığınırlar. geride yürek burkan mektuplar kalır. biri de şöyle ki:

''ben böyle seviyorum işte. zarafetini,gaddarlığını. olduğun şairi, olmadığın erkeği seviyorum. bir zamanlar çocuk olduğun ve bir gün ceset olacağın için seviyorum.'' (heloise)

''tanrı beni bir şair, bir filozof olarak değil, bir sevgili, senin sevgilin olarak hatırlayacak.'' (abelard)

* kafka milena : dünyanın en masum aşklarından biri kafka ile milena aşkıdır. birbirlerini görmeden dostça başlayan mektuplar kısa bir süre sonra tutkulu sevgiye dönüşür. üç yıl süren bu mektuplaşmalarda iki ya da üç kez buluşurlar. kafka nişanlı, milena ise evli ve mutsuzdur, ikisi de yahudidir..

ne var ki bu büyük gönül serüveni, hep platonik olarak kalmıştır. o ürkünç yılların labirentlerinde; yahudi olmaları yüzünden, nazilerce yargısız olarak mahkum edilmiş olmanın o dayanılmaz yılgınlığını yaşamışlardır her ikisi de. milena sonradan kocasından ayrılır, hitler döneminde, yahudi dostu diye toplama kampında özgürlüğüne kavuşamadan ölürken, kafka da hastalığını yenemeyip olgunluk döneminde ölmüştür. geriye kafka'nın mektupları kalmıştır:

'milena, milena, milena.. adından başka şey yazamıyorum.. yazmalıyım ama! bugün şaşkınım, yorgunum ve sensizim milena. nasıl bitik olmayayım?' * *
paintitblack ve the rolling stones gibi, iyonik bag ile bagli iki farkli olgunun iliskisidir.
hasan doğan ve karısı olduğu 25 haziran 2008 almanya turkiye macinda görülmüştür. Cumhurbaşkanımızı ne durumlara düşürdü. vay vay vay...
henüz yaşanmamış olandır.
güncel Önemli Başlıklar