bugün

Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Anatolia Klinikleri Sefi Prof. Dr. Mansur Beyazyürek'in ortaya koyduğu teşhis ama yüzde yüz haklıda diyebiliriz;

ilgili yazı;

Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Anatolia Klinikleri Sefi Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, teknolojinin getirdiği kolaylıklar yanında bağımlılığı da artırdığına isaret ederek, "Bundan 30-40 sene önce kadın evinde çamasırını yıkar, asardı. Simdi çamasır makinesi bozulsa aynı eroinmanın eroin krizi gibi sıkılmaya, gerilmeye baslıyor" dedi. Prof. Dr. Beyazyürek, bağımlılığı "kisinin herhangi bir davranısı sosyal, psikolojik veya biyolojik yapısını olumsuz etkilediği halde yapmaya devam etmesi" olarak tanımladı.
Daha önce bağımlılık dendiğinde akla, alkol, madde ve kumarın geldiğini hatırlatan Prof. Dr. Beyazyürek, "Özellikle son yıllarda teknolojik aletlere bağımlılık çok ciddi sekilde arttı. 21. yüzyıl aslında birtakım kolaylıkların yanında bağımlılıkları artırdı" diye konustu.
Dünya Sağlık Örgütünün (WHO), 2000'li yılların bağımlılıkla mücadele yılı olması gerektiği yönünde deklarasyonu bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Beyazyürek, sunları söyledi: "Özellikle teknolojik aletlere bağımlılık çok ciddi. Dolayısıyla makineler de bizi kendilerine bağımlı kılıyor."
"Bunun yanı sıra internet bağımlılığı da özellikle erkekler arasında çok arttı" diyen Prof. Dr. Beyazyürek, bu tip vakaların internet basından kalkmadığını, bunun da kisinin psikolojisini bozduğunu, daha sıkıntılı, depresif hale getirdiğini, esi, çocukları ve arkadaslarıyla iliskilerini bozduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Beyazyürek, "Yatan hastalarımızı sorguladığımızda, internet yaygınlığının çok fazla olduğunu görüyoruz" dedi.
Kisilerin artık cep telefonu olmadan bir hayat düşünemediğine de isaret eden Prof. Dr. Beyazyürek, "Kaybettiğimiz ya da evde bıraktığımız zaman ne yapacağımızı bilemiyoruz. Tıpkı bir bağımlının kullandığı maddeden uzak kalması gibi" diye konustu. 21. yüzyılın spor ve is bağımlısı kisiler de yarattığına dikkati çeken Prof. Dr. Beyazyürek, "Bu gibi kisiler günde 5 saat spor yapmadan rahat olamıyor. Ne isine gidiyor, ne baska bir sey yapıyor. iskolikler de sadece isini düşünüyor" dedi. Teknolojik bağımlılığın kisinin bütün ruh ve beden sağlığını, özellikle de ruhsal sağlığını bozduğunu söyleyen Prof. Dr. Beyazyürek, "Teknoloji demek ki insanları mutlu etmiyor.
Getirdiği kolaylıklar tamam. Ama insanlar daha mutlu, daha huzurlu değil. Cebinde cep telefonu tasıyor diye mutlu insan görmedim" diye konustu.
Kendilerine vakaların "teknoloji bağımlısıyım" diyerek değil, ruhsal sorunlar nedeniyle basvurduğunu kaydeden Prof. Dr. Beyazyürek, sunları ifade etti:
"Konustuğumuz zaman bu sorunun altında örneğin internetin yattığını görüyoruz. Mesela bir kadın geliyor ve diyor ki, 'Kocamla ayrılacağım mutlu değilim'. 'Niye bosanacaksın' sorduğumuzda, 'Eve geliyor daha yemeğini yemeden odaya kapanıyor, internetin basından ayrılmıyor. 1,2,3 yetti artık
doktor bey' diyor. Ruhsal sorunların altında bakıyoruz ki teknoloji çok önemli rol oynuyor."
Kaynak: Hürriyetim

INTERNET BAĞIMLILARI iÇiN ÖZEL KLiNiK AÇILDI
Balıklı Rum Hastanesi'nde Türkiye'nin ilk internet bağımlılığı kliniği açıldı. Hastaneye bağlı Anatolia Klinikleri sefi Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, hastalarının çoğunun asırı internet veya bilgisayar kullandığına dikkat çekiyor ve ekliyor: Kore'de bilgisayar basında oturmaktan ölen iki genç bile var!.
Son yıllarda herkesin hayatını kolaylastıran bilgisayar ve internet, kimi zaman hiç beklenmedik tehlikeli sonuçlara da yol açabiliyor. Bilgiye ulasmanın en kolay yolu olarak nitelendirilen internetin asırı kullanımı; evlilikleri sarsıyor, anne-baba ve çocuk iliskisini bozuyor. Gazetelerin 3. sayfalarında artan 'chat cinayetleri' ve içe kapanan 18-25 yas arası gençler, psikiyatrların da dikkatini çekmis olacak; Uzakdoğu'dan sonra ülkemizde de ilk internet bağımlılığı kliniği açıldı.
ALKOL BAĞIMLILIĞI GiBi
Balıklı Rum Hastanesi'nde hizmete giren klinikte, chat bağımlısı gençlerden, online alısveris tutkunu ev hanımlarına, porno siteleri tutkunlarından saatlerce bilgisayar oyunu oynayanlara kadar, kadın-erkek birçok kisi tedavi görüyor. Prof. Mansur Beyazyürek, internet ve bilgisayar bağımlılığının da tıpkı alkol ve uyusturucu bağımlılığı gibi bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor.
* internet bağımlılarına özel bir klinik açma fikri nasıl doğdu?
Bize son iki yıldır basvuran hastaların çoğunda yaptığımız incelemelerde internet veya bilgisayarın asırı kullanımıyla karsı karsıya kaldık. Örneklemek gerekirse, bir anne geliyor ve "Çocuğum odaya kapandı, derslerinde bir düşüş var, acaba uyusturucu mu kullanıyor?" diye süpheleniyor. Sonra bakıyoruz ki; çocuk uyusturucu kullanmıyor, tahlilleri temiz çıkıyor. Çocukla biraz konusunca bilgisayarın basına geçip saatlerini orada geçirdiğini görüyoruz. Sorunların altını biraz karıstırdığımız zaman ortaya bu internet bağımlılığı çıktı.
* Yurtdısında bu tür merkezler var mı?
Evet var, bağımlılık kliniklerinde internet bağımlılığı ayrı bir baslık olarak ele
alınıyor. Uzakdoğu'da, Kore'de internet basında oturmaktan ölen iki kisi olmus.
* internet bağımlılığını bir hastalık olarak nitelendirebilir miyiz?
Eğer o kisinin sosyal hayatı internet ya da bilgisayar kullanımından etkilenmeye
basladıysa, o zaman hastalık diyebiliriz.
* Kliniğe gelen hastaların genel sikayetleri neler, sikayetler neye göre değisiyor?
Yas grubu ve mesleklere göre değisiyor. Özellikle18-25 yas arası kisilerde, daha çok chat yaptıklarını ve oyun oynadıklarını görüyoruz. 25 yas ileri kisilerde de yine chat ile birlikte seks siteleri de ağırlık kazanıyor.
* Tedavilerini nasıl gerçeklestiriyorsunuz?
Tedavide de buna sınır koyuyoruz, belli saatlerde bilgisayarın basında vakit geçirilmesini istiyoruz. Özellikle ruhsal belirtiler de ortaya çıkmışsa depresyon ve anksiyete gibi seyler de gösteriyorsa yanına ilaç takviyesi yapıyoruz. Bilgisayarı kullandığı saati gittikçe azaltıyoruz, tıpkı alkol ve sigarada
yaptığımız gibi.
* Hastalarda ilgi çeken örnekler oluyor mu?
Bilgisayar basında vakit geçirmekten anoreksiya olan bir genç kız vardı izmir'den gelen, simdi daha da iyi kilo almaya baslamış ve bilgisayarı sınırlı kullanıyor. Ev hanımlarından ilginç bir vakamız vardı; basörtülü bir hanım çok fazla chat yaptığı için esi tarafından bize getirildi. Gelen koca, karısının porno sitelerine girdiğinden bile bahsetmisti.
* Tedavi ne kadar sürüyor ve hastaya maliyeti nedir?
Diğer bağımlılık tedavilerinden ne kadar alınıyorsa bu hastalardan da o kadar üçret alınıyor. Temel olarak durum bizim için aynı. Bir psikyatr için alkol ve uyusturucu bağımlılığı çok fark etmiyor, bağımlılık konsepti bizim için aynı. Tedavi üçreti kisiye göre değisiklik gösteriyor.
* Ünlülerden ya da is dünyasından hastalar oluyor mu?
Hayatında internet olan ünlülerden bile bir sikayet gelmedi. Söhret kolay kaybedilmek istenecek bir sey değil. Burada o risk var.
tanımak için yapıldığı sürece herhalde birşey olmaz,caizdir değil mi? şeklinde tepki alabilecek ilginç teşhis.

(bkz: bu dahil bütün genellemeler yanlıştır)
(bkz: sosyal görünen yanlızlar)
can dündar'ında yorum yaptığı önerme.

37 yaşındaki Ulviye Hanım yün örgü hırkası içinde başı önde oturuyor ve "Bizi bu chat işi mahvetti" diyor:

"Eşim internette chat (sohbet) yapıyor, tanıştığı çiftleri evimize çağırıyordu. Toplu seks yapıyorduk."

"Olay mahalli" Teksas'ın Dallas'ı değil; Manisa'nın Salihli'si...

Zamanla Ulviye Hanım, grup çalışmasından bıkmış ve yine internetten tanıştığı Mustafa Bey'le birlikte olmaya başlamış. Bir gün Mustafa Bey'le eve geldiklerinde kocayı alkollü bulmuşlar. Başına teflon tavayla vurup 3 yerinden bıçaklamışlar.
"Hayatımızı bilgisayarda chat mahvetti" diyordu Milliyet'teki haberde Ulviye Hanım...

* * *

Sahi, bütün bu "melanet"i eve internet mi soktu?
Aynı soruyu, her gün televizyon haberlerinde hayretle izlediğimiz "hunharlık - sapıklık" karışımı öyküler için de soracağım:

Bütün bu musibetlerin müsebbibi televizyon mu?
Yani evimize televizyon ya da internet girmeden önce biz kendi halinde, edebiyle yaşayan mazbut bir toplumduk da bu ışıklı kutular mı bizi yoldan çıkardı?
Grup seksi, seri cinayeti, küçücük oğlanların popo fotoğraflarını dünyaya dağıtmayı, 6 yaşında kızımıza alem önünde göbek attırmayı, aşığımızı eve alıp kocamızı bıçaklatmayı, şişme kadın uğruna arkadaş canına kıymayı, alacaklısına silah zoruyla etek giydirip şişeye oturtarak şantaj fotoğrafı çekmeyi, öldürdüğümüz adamı önce parçalara ayırıp bir güzel yaktıktan sonra küllerini saksılara bölüştürüp bahçemizin değişik köşelerine yerleştirmeyi...
bütün bu "icat"ları televizyon ve internet mi öğretti bize?

* * *

"Evet. 10 yıl öncesine kadar biz melek kadar masumduk, bizi onlar kirletti" demek, suçu bu ışıklı kutulara atıp kurtulmak ne kolay olurdu.

Lakin televizyonun icadından beri "medyanın etkisi" üzerine yapılan araştırmalar, işin bu kadar basit olmadığını gösteriyor.

Elbette gününün ortalama 4 saatini - yani eşine, çocuğuna, arkadaşına ayırdığı vakitten fazlasını - ekran karşısında geçiren bir toplum, gördüklerinden etkilenecektir.
Ancak burada önemli bir ayrıntı var:
"Araştırmalar iletişim araçlarının etkisini doğrulamakla birlikte, bunun mevcut toplumsal ilişkiler, kültür ve inanç sistemleri çerçevesinde açığa çıktığını saptamışlardır." (McQuail, 1979)

Pek çok araştırmacı (Klapper, Pool, Hyman gibi) medyanın izleyicisini bambaşka bir kişi yapmaya gücünün yetmediğini, olsa olsa istekli ve yatkın kişilikleri uyarıp harekete geçirebildiğini ortaya koymuştur.
Çünkü izleyici, kendi tutumunu destekleyen mesajlara ilgi göstermektedir. O yüzden de medya, davranış değişikliği yaratmaktan ziyade, yerleşik davranışı pekiştirici etki yapmaktadır.

* * *

Buradan çıkan sonuç şu:

Medya bizde var olmayan "bir şeytan yaratmadı".
içimizdeki şeytanı "uyandırdı" ve yerelden ulusal, global ölçeğe taşıdı.
Paparazziler, komşu evi dikizleme huyumuzu meşrulaştırdı.
Sübyancılık siteleri, saraylarımıza damgasını vuran bir adeti alenileştirdi.
Evde veya mahalle düğünlerinde zil takıp oynattığımız kızlarımız artık TV stüdyosunda oynuyorlar.
Eskiden, öldürüp köy mezrasına gömdüğümüz cesetleri ise büyük şehirlerde -yersizlikten - saksılara dağıtmak zorunda kalıyoruz.
Demem o ki, dostlar; bizi azdıran, baştan çıkaran, katil eden, günaha sokan, nesebimizi bozan, tek başına medya değil.
O sadece, nicedir gözümüzü diktiğimiz yasak elmayı dişleme cesareti verdi ve günaha mütemayil ar damarımızı "chat"lattı.
ihanette dünya rekor kırdık! Eşinin chat yoluyla kendisini aldattığını tespit ettiren 690 Türk boşandı. 3 bini de dava açtı.

'Sanal ihanet'e uğradığını anlayan 960 kişi, eşini boşadı Türkiye, bu rakamla chat ayrılığında dünya birincisi oldu.

Hayatımızı değiştiren internetin bir gün yatak odasına da gireceği kimsenin aklına gelmezdi.

Ancak internet sohbet odaları ihanet fırsatları olunca, zaten artan boşanmalara yenileri eklendi.

Karısından ya da kocasından şüphelenenlerin işi bir bilene havale edip bilgisayarlarına kurduttuğu key logger'larla tüm yazışmaları takip altına aldırdı..

IP numarası yeterli

Hacker'lar, IP numarası ile chat'teki kişinin telefon numarasına kadar ulaşarak ihanetleri belgeler oldu.

Ve bu yılın 9 ayında tam 960 Türk, chat ihaneti nedeniyle eşinden boşandı. Bu rakamlarla birlikte, Türkiye chat'ten boşananlar arasında dünyada ilk sırada yer aldı. Bizi italya ve Filipinler izliyor.

http://www.zehirliok.com/node/2378
Flört kavramı Batı kökenli, bu açıkça sırıtıyor. Kavramın etimolojisine yönelmek lazım. Çıkışı Batı menşeli olduğuna göre Batı'nın kültürünü ve yaşayış tarzını açıkça yaşıyor. Batı kültürü'nün temelinde ise cinsel açıdan sapkınlıklarla dolu, çok tanrılı Yunan-Helen medeniyeti, aynı yolu izleyen Roma medeniyeti ve en nihayetinde kendi hazcı yaşayışlarına uydurdukları Hristiyanlık var. Epikürcü felsefe özellikle etkili üzerlerinde. Yani "mutluluk için ne yaparsan kafi". Sonra Aydınlanma Felsefesi var; Helenizm var, yani "insan yeryüzünün tanrısı".Diğer tanrı tatile çıktı!

insanın böyle fetişleştirildiği,alabildiğine dünyevi(seküler), hedonist(hazcı), teşhirciliğe dayalı ve sapkın bir Batı kültürünün flört kavramı işte bu içerik ve arka plana sahip.

"Ateşle barut yanyana durmaz". Bu tarafım tarafımdan onlarca kez görülmüştür; gerek kendimde gerekse de başkalarında. En safiyane dindar bir kadın bile karşındakine gönül verdiği zaman onun kollarına atılma isteği duyuyor. Bu istek onun bütün hal ve hareketlerine, konuşmalarına siniyor. Erkek ise zaten nefsinin oyuncağı mahluk. Bir hatunu elde edip yararlanmak istemesi için onu sevmesine gerk bile yok.

Erkekler her zaman gözü aç bir sırtlan gibi sürekli avını kolluyor. En ufak bir zayfılık anında onu ensesinden yakalıyor. Bu oyunda her türlü peşrev çekmenin, hilenin, edebiyatın mübah olduğunu sanırım söylememe bile lüzum yok.

Haaa... Diyelim ki, ayrı şehirlerdensiniz hoşlandığınız kişi ile. Burdan yada chat ortamından tanıştınız ve genleriniz uyuştu. Evlenme ciddiyetindesiniz. Bu durumda bir sürü engeli göz önüne almak zorundasınız. Görüşmeler de vuku bulabilir. Bu gibi ilişkilerin çoğusu aşka çıkar. Özellikle de kadın kısmı yelkenleri suya indiriverir. Ve aşık olup kavuşamaz yüzde doksan.Sonra hayat boyu acı onu bekler. Böyle bir ilişkide erkek için ise.. Ah erkekler.. Erkeklerin tek gözü hep açıktır; hep başka hatunları süzer el altından. Başka şehirde ise aldatma ihtimali kuvvetlidir. En erdemli olanımız bile bu ilişkiye katlanırız, hem de gözümüze bütün gücümüzle engel olmaya çalışarak. Neticede gözümüze engel olamayız ama sadakat gösterebilirz. Tekrar ediyorum, bu durum sadece erdemli erkekler içn söz konusu. Oysa erkeklerin çoğusu adi, nefsani varlıktır. En ufak bir fırsatı bile kollamaya çalışır.

Durumu anlayışla karşılamak lazım; erkekler özellikle nefsanidir. En ufak bir uyarımda (bir cezbedici bir ses bile olabilir) cinsellik mekanizmaları devreye girbilir, şehvete düşebilir. Ve böyle olunca da Efendimiz SAV.'in söylediği üzere "Şehvetli durumda aklın çoğusu kayıptır". Hz. Ömer de bu duruma dikkat çekmek istemiş olacak ki, "Karım ölmüş olsa ve bilsem ki ömrümün son altı günü kalmış; yine de evlenirim" demektedir.

Biliyorum ki, kimi müslüman görünümlü ahali zinalarına meşruiyet için imam nikahı bile kıyıyor. Ahmaklar! Allah'ı kandırdıklarını mı sanıyorlar. Minareyi çalan, kılıfını hazırlarmış. imam nikahı konusunda Hayreddin Karaman Hoca'nın kitaplarına başvurabilirsiniz. Gerçi buna bile gerek yok; akıllı insan bunu analiz edebilir.

Dikkat çekildiği üzere sohbet odalarında, hatta bu gibi yerlerde sapık karekterli insanlar cirit atıyor. Hepsi Freud'un "işte örneklerim" dediği tipler. Bir çok tecrübe ile bu sapık karakterli insanların psikolojileri tarafım tarafından deşilmiş, ve analize tabi tutulmuştur. Özellikle hanımlar kendilerine dikkat etsin. Her halukarda kurban olan kendileridir.

Evet hanımlar ve acı yada nefsi ile sürünen erkekler. Kararınızı verin. Hanımlar, ya aşk acısı, yada erkeklerin nefsine av olma! Güçlü olduğunuzu sanmayın. En azından sevince hepiniz kolaysınız.

Ve silah arkadaşım erkekler! Kendinizle, benliğinizle ve sizi peşinden koşturan nefsinizle yüzleşin! Gerçekten ne istiyorsunuz? Zina mı, aşk mı, yoksa salih bir evlilik mi?
Sözün kısası, sanal yada reel alem, kadın ve erkeğin aralarındaki ilişkinin niteliği bellidir: Ateşle barut! Bir kıvılcım ve büyük patlama ve kaos! Ve iki cihanda ziyanda olma durumu!

Ben kendim adına düşünüyorum..müstakbel eşime (eğer olacaksaki, gücümü aşmasa evlenmezdim) ben nasıl "sütten çıkmış ak kaşık" derim.

Ve yarım yamalak örtünme ile kendilerini saklı inci sanan hanımlar! Kariyer sahibi adam peşinde koşan, konformist (konfora düşkün), tatlı hayatı ve dünyayı iştahla arzulayan hanımlar! Bu amaçlarına ulaşana dek sürekli deneyen; denerken denenen ve ruhen ve bedenen aşınan hanımlar! Siz hangi yüzle, nasıl bir evlilik oyunu oynayacaksınız acaba?

Kahretsin; çok az kişi müstesna, kimse masum değil!
Tövbe edip, salih amel işleyenler ve eski kötü zamanlarına geri dönmeyenler bu asil ve azınlık kısıma girebilir ancak.
Bozuluyoruz, dünyevileşiyoruz, teşhirciliğe soyunuyoruz, maymunlar gibi taklit ediyoruz, nefsimizin ve şehvetimizin boyunduruğu altında zevk aldığımızı sanırken acı çekiyoruz.
Ruhunuzu kurtarın!

kaynak: http://www.zehirliok.com/node/1203