bugün

insanı farklı dünyalar, çok uzaklara götüren fantastik sorulardır.

hep genellikle şiir, sanat, edebiyattan bahsedilir. bunların ne kadar değerli olduğu sürekli belirtilir. bu eserlerin kah anlatım yönünden insanı etkilediği kah var olma sebepleri dünyayı güzelleştirdiği anlatılır da anlatılır. sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir diye ara sıra tartışmaları olur. bunlar fuzulidir. aşktan bahsedilir ama platonik olanından; erkek terörü olup kadın cinayetlerinden, çocuk gelinden değil. bazen mahalleden, dostluk, sanırsın ki bu ülkede;
işçi ölümleri,
çocuk istismarı,
tribün terörü,
işsizlik,
terör gibi sorunlar yokmuş da ülkeyi özdemir asaf, cemal süreya, AHMET KUTSi TECER tadında yaşıyoruz. şairlere asla lafım yok. ama sorular şiirden ve sanattan ibaret gibi. hiç küfür, kaba kelime yok. ama sokaklar, dışarısı amına koyayımdan geçilmiyor. am göt meme derdindeki ergenler,

burada anlattıklarımda genellikle ifadesine dikkat edilmeli. aksi türde soru yok mu? var ama çok değil.

bir başka boyut sınavlardaki beyni zorlayan paragraf sorularıdır. soru mu sormuşlar içlerini mi dökmüşler bilinmez. yazarlar yazarlar da sorarlar, "paragrafın ana fikri nedir?", "parçanın asıl anlatmak istediği/ en çok üstünde durduğu nedir", "parçaya göre neden bilmem ne, ne olmuştur". çünkü eşeğin zikinden dolayı diyemezsin.

yaz sorulara, akşam olunca babanın eve hüzünlü gelmesini, trafik sıkışıklığı, çukura düşüp ölen insanlar, rüşvet ile iş bitirenleri, kul hakkı yiyenleri.

dil bilgisi zaten facia. hala cümlenin ögelerini ayıramayan, ünlü uyumu nedir, çatı nedir (bak bir de çatı aday vardı, o ayrı konu tabi), sıfat fiil nedir bilmezler. etken, edilgen, geçişli, ettirgen bile taşak malzemesi olabiliyor.

bu ve buna benzeri sınav soruları bana hep itici gelmiştir. hayatı yansıtmıyorlar ve hiç samimi değiller!

konuyla paralel olarak ve bu kadar vahim duruma rağmen hala üniversitede türk dili ve tarih derslerinin olması bence yanlış.