bugün

türkiye'de eğitim görmektir.

eğer yabancı biri türkiye'ye okumaya geliyorsa, boku yemiştir. En kotu durumdan dusunuyorum;

1- yabancı diye parası yenmeye calısılır.

2- En kotu eşşek şakaları ona yapılır.

3- Futbol oynanıyorsa kaleye sokulur.

4- Çocuga anlamıyor diye Turkce kufurler edilir.
(bkz: londra da ogrenci olmak)
(bkz: londra da cilingir sofrası kurmak)
kobay olmaktır. hertürlü sistem üzerinizde denenir oldu olmadı diye ama olan size olur*
sistemler arasında kaybolur gidersin.kayıp çocuk olursun.yazık günümüz öğrencisine.
at olarak koşturulmaktır.
belirsizlik ve endişe içerisinde kaybolmak, gelecek hayallerine veda etmektir.
tam bir muammadır...heran yeni bir yasa değişikliği ile eğitim sistemi, sınav sistemi değişebilir, lise 4 yıla çıkar 2'ye iner, hatta bi sabah kalkarsınız öğrencilik satatünüz elinizden alınmış bile olabilir.kısacası türkiye'de öğrenci olmak sürprizlerle doludur.
Sınavlara bir gün kala çalışmaktır, her türü kopya tekniğini öğrenmektir, beş dakikalık tenefüslerde tek kale maç yapmaktır, tellerin üzerinden atlamaktır, çimenlerin üstüne yatmaktır, tuvalet kapısının önünde erketeye yatmaktır, daracık tuvalette beş kişi sigara içmektir, dersi kaynatmaktır, arkadaşlarına hayvani şakalar yapmaktır, öğretmenlerine lakap takmaktır, kantinde çay-simit sırası beklemektir, okul bahçesinde volta atmaktır, beden eğitimi dersinde top oynamaktır, devamsızlık fişini çalmaktır, karnedeki kırıkları değiştirmektir, pencereden dışarıyı seyretmektir, kullanılmış kitap almaktır, kullanılmış kitap satmaktır, gömleği pantalonun üstüne salmaktır, etek boyunu kısaltmaktır, üç ciltlik tek bir defteri on ders için kullanmaktır, sıranın üzerinde uyumaktır, tebeşir savaşı yapmaktır, ayrıcalıktır...
yanlışlıkla yok edilmektir. madem düşünüyorsak varız, eğitim sistemimiz düşünmemize izin vermiyor, bizi yok ediyor. öğretmeninden ayrı düşünen, ona karşı çıkan hangi öğrenciye iyi sözlü notu verildiğini gördünüz? zaten bir şey öğrendiğimiz de yok. öğrenilen her şey bir süre sonra siliniyor, bu bizim de hatamız belki ama ezber zihinsel bir soykırımdır. bize ezberlettikleri tarihleri her yıl yine ezberlemiyor muyuz? öğrenmek nerde peki? demek ki sistemde, temelde, yöntemde bir sorun var. bunun üzerine hiç gidilmiyor, ya da yanlış yollar izleniyor. allah aşkına lise 2 öğrencisi bir tanıdığınız varsa alın inceleyin bir devletin verdiği kitabı. ben gördüm şok oldum. birt coğrafya kitabı, bir edebiyat kitabı var... sürekli öğrenciye soru soran, bilgi içermeyen, resim ağırlıklı başarısız kitaplar. burda amaç öğrencinin kendi başına araştırıp öğrenmesi böylece unutmaması, hayal gücünü kullanması filan. onun yerine her ay en az bir kitap okumayı zorunlu halde getirseler ya (!) üç beş kelimeyele konuşuyor gençler, hazne denen bir şey yok. yaklaşık üç yılda bir değişen sınav sistemi, müfredat da bir düzene sokulmadıkça biz kobayız. ayrıca emin olmamakla birlikte söylüyorum, müfredatlar amerika tarafından belirleniyormuş. fullbrigth adı verilen bir sistem ile türk öğrencilerin göreceği konular amerikanlarca belirleniyor. kitaplar da onlara bakıyor tabi. *
ilk, orta, lise ve hatta üniversite'de aklınıza ilk gelen şeyi resmedin dendiğinde üçlü dağ sırası, sarı kırmızı veya yeşilimsi bir gökyüzü, m harfi şeklinde kuşlar, dağdan resim kağıdının altına doğru genişleyen bir nehir ve üstünde bir köprü, belki kare şeklinde bir ev, kibrit kutusu şeklinde bir araba ve el ele tutuşmuş aile üçlüsünü çizmektir. böyle eğitim sistemiyle türkiye'de böyle öğrenci olunur.
büyük talihsizliktir. daha ilkokuldan ne anlama geldiğini bilmediğiniz formülleri öğrenmeye başlarsınız ve bu formülleri gündelik hayata uygulamaktan acizsinizdir. daha sonra büyüyüp sınıf atladıkça aynı formüller şekil değiştirir ve siz bunların aynı formül olduğunu bilmeden yolunuza devam etmeye çalışırsınız. üniversiteye geldiğiniz zaman bu formüldeki notasyonlarda değişir sizin bildiğiniz özkütle=d olmuştur size "ro".
liselerde öğretmen olmanın verdiği inanılmaz hafiflik ile çekilmez bir hal alır.
geleceğine emin bi şekilde bakamamaktır.
bütün dertleri, sıkıntıları omzuna alıp uçsuz bucaksız bir yola çıkmaktır.
özünde ve teoride kolay ama pratikte ve gelecek konusunda zor meslektir.
türkiye de olmak zor, türkiye de öğrenci olmak daha zor...
işçi olmaktır.
üstüne çevik kuvvet salınması demektir.

(bkz: 4 kasım 2010 anadolu üniversitesi nde saldırı)
aslında pek de birşey öğrenememektir.
hayatın en verimli vaktinin ders ders diye sömürülmesidir. lisede 16:30 üniversitede 17:00ye kadar okula bağlanan koyunlardan biri olmaktır. genç nüfus ancak iş gücü olur ondan sonra. kolay kolay adam çıkmaz. hele bu sistemden çıkıp ilkokul psikolojisiyle koca ömrü tüketenleri gördükçe milli eğitim sisteminin millet menfaatlerine o kadar da katkısı olmadığını düşünüyorum. hele milli eğitim kurullarının hiç bir zaman pek milli olmadığına dair gerçek olabilecek şehir efsaneleri ortalıkta dolaşınca inanasım geliyor.
öğrencilik süreci bittiğinde memur olmak için bir sınava girilip, bin bir türlü hilenin içinden alnının akıyla memur çıkmak için verilecek mücadeleden haberdar olmaktır. çeşitli eğitim sistemlerinin üzerlerinde denenmesine çıtını çıkarmadan sürekli farklı sistemlere farklı şekillerde çalışıp sonunda verilen ödüle sevinmektir. ha ödül alınacak bir başarı elde edilememişse hayırlısı diyip geçmektir.
türkiye'de insan olmak kadar zor bir hadisedir.
okyanusta yüzmek gibi bişeydir bütün emeklerin boşuna gider.
doğuştan kadersizliktir.
güncel Önemli Başlıklar