bugün

Sürekli aynı konuların işlenmesi, bölümlerin 2 saate yakın olması temel nedenlerden bazılarıdır. Dizileri izlenebilir hale getiren senaryo ise sürekli aynı konular; tecavüz, 30 kadın arasında kalan bir adam, şirketler, yatlar, ne yazık ki. izleyiciyi tekrar ekrana çekebilmek için, başrol oyuncusuna bir el ateş ettirilir "son" yazısı çıkar tamamdır.
tesadüflerin daniskası olması .
13 bölümü geçince senaryonun sapıtması. senaristin demeliydim.
oyuncuların bir sezon boyunca ölüp ölüp dirilmeleri. 9 canlılar mübarek...
Klasiklerden,

-sevipte kavuşamamak.
-Bir kızı iki erkeğin sevmesi.
-erkeğin veya kızın birinin çok zengin olması.
vs vs vs...
hepsinde aynı dalaverelerin dönmesi.
öpüşme sahnelerinde çenelerin öpülmesi

--spoiler--
insan biraz gerçekçi olur
--spoiler--
sevişme öpüşme sahnelerinin çok olması.
genellikle saçma olmalarıdır.
birde nedense sürekli batı filmlerine özenti var ne bileyim macera filmlerinde illa james bond'un attığı taklayı türk sinemasında memoli de atacak atmazsa olmaz örneğin bakınız adanalı.
bu sebeplerden biri de yabancı dizilerden türkçeye adapte edilen dizilerin orjinallerine göre daha az izlenebilir olması. bu durum aynen şuna benzer;

(bkz: yunanca şarkıları türkçe sözlerle seslendirmek)
hep trajedi ve aptalca şakaların olması.
öylece sevgilisine bakan adını feriha koydum da kızın fotograf çektirir gibi bakmasıdır. reklamdada oynadı* .
Bütün kanalların aynı senaryoyu değiştirerek farklı oyuncularla oynatması, aynı teraneyi bütün dizi boyunca oynatmaları, bir türlü sezon sonunun getirilememesi ve şu yabancı dizilerin birebir çakması olması özellikle (bkz: umutsuz ev kadınları)
oyuncuların birbirlerine bakma -yani bakışma- süreleri.
senaryolarının yaratıcılığa dair hiçbir şey barındırmaması. saatlerce süren bakışmalar, yüze gereğinden fazla zoom, iyi oyuncunun değil güzel figuranın ön planda olması.

edit: hakikaten, sanki her dizide en az bir tane gözleriyle oynayan oyuncu varmış gibi zoom yapıyorlar ya saatlerce o yüzlere, bakışlara. sinir olmamak mümkün değil. adını feriha koydum'u izlemeye yeltendim, nasıl içim bunaldı o görselliğin sıkıcılığından, klişelerden vs.
Seyirciyi aptal yerine koymasıdır. Aynı espiriyi defalarca yapmasıdır. oyuncuların kitap okur gibi replik vermesidir.
repliklerin oyuncular tarafından ezberlenmemesi - replikler arası geçişlerin uzun sürmesi.
repliklerin boş beleş olması da ayrı bir konu, üç saatlik dizi çekmek için havadan sudan ottan çaydan bahsedilmesi gerek, bu da çok keyifli değil açıkçası.

- merve neyin var? (o sırada martı sesleri eşliğinde merve triplerden triplere girer)

- merve iyi misin? dur sana bir çay söyleyeyim, garsoon bakar mısın, bize iki çay verir misin?
-- tabi hanfendi, hemen getiriyorum. (kamera garsona odaklanır, bir süre takip eder)

-- buyrun hanfendi, çaylarınız. (hala y.rak kafalı garsonu izliyoruz)
- teşekkürler. ee merve konuşur musun alah aşkına?
+ hiiç, okan'ı düşünüyordum sadece (ve hisli keman sesi devreye girer)

bu ne bilaader! 70 milyonluk bir zombi ordusu yaratma projesi mi? bana ne kadının içtiği çaydan, odak konusu olan garsondan, kızın triplerinden! bir anlam koyun şu senaryoya, bir derinlik olsun. arada sırada vapurda ya da otobüste denk geliyorum, kendi kendine rol kesen tipler var. üç saat boyunca manalı manalı rol kesen andavalları izleyince insan ister istemez onlara dönüşüyor herhalde. zombi bile senden daha akıllı angus çobanı seni!
19:00 da başlayıp 00:00 da biten dizi olması. bu ne lan. mohaç savaşı bundan kısa sürmüş diyorlar.
iki kişinin birbirini sevip yıllarca birlikte olamamaları ve ya evlenememeleri gibi aynı konuların işlenmesi.