bugün

kendi özelini paylaşma ya da paylaşmama. işte bütün mesele bu.

huzursuzluk durumum lise yıllarımda başladı. kendimle alakalı hiçbir şeyin bilinmesine tahammülüm olmadığını anladığımda... ketum bir insan olma sürecinin içine girdiğimi farketmem ise daha sonraya tekabül eder.
asla içine kapanık olmayan bir tip için bu derece kendini gizleme duygusunun çok anlaşılır olmaması normal. bir yandan "cadı" olarak tabir edilebilecek kadar sivri bir dil, bir yandan da birden bire kaybolup gidebilecek, asla ne olduğunu kavrayamayacağınız enteresan bir ruh hali.

iş bu sebepledir ki; dinlemek anlatmaktan hep daha çok keyif vermiştir.

peki bu durumun farkına net olarak ne zaman varılır:

bir akşam 4 yıllık arkadaşınız, ev arkadaşınız, kardeşim dediğiniz insanla oturmuş muhabbette iken, arkadaş anlattığınız bir şey üzerine birden bire duraklar;
"şu kadar zamandır birlikteyiz, ilk defa anlatıyorsun kendinle bu kadar alakalı bir şeyi" der.
size o esnada alattığınız şey basit geliyordur oysa. onun yanında rahat olmaya başladığınızı anlamak bir yandan iyi, bir yandan da sorgulayıcı olur.

neden diye sormaya başlarsınız, farketmişsinizdir çünkü, bir şeyler yanlış gidiyordur. anlattıklarınızın üzerinden yargılanma fikri olabilir belki dersiniz. ama bu kadarla kalacak bir duygu değildir. hani bilse biri sizin adınızı, okulunuzu, ailenizi sanki kapana kıstırılmış gibi hissedeceksinizdir.

işin içinden çıkamadığınız anlarda susmak en doğru şey olarak gelmeye başlar. "nasıl geçti günün?" diyen annenize karşı bile tek cümleyle "iyi" demektir bu rahatsızlığın sonu. size ait bir dünya vardır ve bu dünyanın kapılarının azıcık zorlanması demek sizin vahşi bir hayvana dönebilmeniz demektir. bilmezler... işin kötü tarafı anlatamazsınız... en yakınınında dahi saklamaya çalıştığın bir dünyanın neden var olduğunu kimse anlamaz.

belki de bu tamamen kendi içinde özelleşmiş bir iç dünyadır. gerçek hayatta yaşadıklarınızın onlara dekor olduğu bir sahne. tabii bu şekilde anlatmaya kalkmanız daha da zor oalcak, size abidik gubidik psikolojik durumlardan belki de rahatsızlıklardan bahsedeceklerdir. istemezsiniz. sizin belirlediğiniz insanların sizin belirlediğiniz kadarını bilmesi gerekir olanların.

dedim ya; belki de kayıtsız şartsız sizi kabullenecek birinin olmadığını, olmayacağını bilmenizden kaynaklıdır durum.

aklıma bir şeyler takıldı, hani burada yazarlık falan yapıyoruz iyi hoş. geçen gün düşündüm; ne kazandırmış sana burası. hani kendi gelişimin açısından, içinde bulunduğun bu ruh durumu açısından ne elde etmişsin? hiç. hiçbir şey değişmemiş. aynı ürkek tavırlar, aynı kendini gizleme duygusu. oysa ki bu duyguyu biraz yenebileyim diye girişmemiş miydin bu olaylara ey insan? ne olsa yazacaktın hani? demek ki olmuyor, olamıyor. yazma kapasitenin azlığından, bilgi dağarcığının noksanlığından bahsetmiyorum üstelik. her şeyin sana özel kalma ihtiyacından bir de anlamsızlığından bahsediyorum.

etrafıma bakıyorum insanlar her şeylerini yazıyorlar. anlayamıyorum.
bazen düşünüyorum da keşke öyle olabilseydim, deşarj edebilseydim kendimi. bir yandan yine de el vermiyor içim, en iyisini yapıyorsun diyor.

ve yine bak; sana ikinci oldu kendimle alakalı bu kadar şey anlatışım. bu hayra alamet değil.

bu yazının şarkısı da gelmiyorsun olsun. hani fonda kısık sesle çalan şarkı babında. konumuzla alakası var mı? yok.

olsun.
olamaz mı?
olabilir.