bugün

okurken eglenceli vakitler geçirebileceğimiz hikayelerdir.
bir gün deli geliyor deli'nin omuzunu aldım sırtıma, vurdum allah vurdum... ayrıntı için özele gelin derim.*
özel hayatını deşifre edecek olan mal yazarların hikayelerini anlatacakları başlıktır.

(bkz: Bigün yine sevişiyorum)
(bkz: içeri girdiğimde memelerini sıvazlıyordu)
--spoiler--
boşaldım.
--spoiler--
titreyerek boşaldım.
soğuk tüm heybetiyle dans ediyordu kasvetli sokaklarda.evin içi kaynayan su buharıyla dolmuştu.kapılar pencereler buharın dışarıya çıkmasına engel olamamanın verdiği huzursuzlukla oldukları yerde sessizliklerini koruyorlardı.ayşe çayı demlemek için ağır ağır oturduğu sandalyeden kalktı ve loş mutfağa doğru yol aldı.ali sardığı tütünün dumanını savururken etrafa ayşe elinde ki tepsiyle odaya girmişti.tepside üç çay bardağı vardı.birinin içerisinde kıtlama şeker koymuştu ayşe.diğer ikisi ali ve kendi içindi.

çay demlenmiş ali ikinci tütününü sarmıştı.ayşe çayları doldurmak için ali nin yanına bağdaş kurup oturmuştu.ayşe çay doldururken gömleğinin yakasından memeleri görünsün diye bir düğmesini kapatmamıştı.ali fark edicekmiydi bu durumu tam emin değildi..

çayları doldurmaya başlayan ayşe bir yandanda göğüsleri alinin dikkatini çeksin diye aliye ağır ağır sokluyor göğüslerini ağır ağır sallıyordu alinin gözleri önünde.ali durumu fark etmişti..*
(bkz: ben boşaldım biri devam etsin)
(bkz: geçen elimi yıkıyorum)
önemli bir çoğunluğu:

içeri girdiğimde memelerini sıvazlıyordu,
bana poşetlerini taşıyıp taşıyamayacağımı sordu,
asansörde göz göze geldik ve...

gibi klişelerden oluşan fantazilerdir.
(bkz: tuvalette veren kadın)

edit: yaşanmıştır.
(bkz: tek elle yazılan entriler)
bana seks hikayeni söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
(bkz: seks hikayesi okuyabilmek için başlık açmak)

biz anlatalım sen neşelen he mi?? yemezler yavrum. başka kapıya..*
acil serviste intern doktor olarak çalıştığım zamanlardı. gece nöbetindeydim. 18:00'dan 08:00'a.

on dört saat çabuk geçiyordu acil serviste. kimi zaman saate bakmaya bile fırsatım olmuyordu, işte bu güzeldi. canımın sıkılmasına imkan yoktu ve ben bunu seviyordum. ama genelde sabaha karşı üç-dörtten sonra gelen giden azalır, hemşire veya asistanlarla gece sohbeti başlardı. uğraştığımız yüzlerce hasta ve hasta yakınından, diktiğimiz onlarca kesiden, açamadığımız damar yollarından sonra sulanmış beyinlerimizi dinlendirmenin en güzel yoluydu sabaha kadar anlamsız muhabbetler etmek. kıdemli asistan ve hemşireler genelde bu sohbetlere katılmaz bir sedyede uyuklar, gerekmedikçe uyandırılmak istemezlerdi.

saat gece yarısını geçmişti ki acil servise genç bir bayan hasta geldi. sıra da bendeydi. son zamanlarda hep böyle oluyordu, ne zaman genç bir bayan hasta gelse beş kişinin içinden hasta bakma sırası bende oluyordu.

hastam yirmili yaşlarda, kumral, etine dolgunca bir kızdı. daha yanına gitmeden üniversite öğrencisi olduğunu anladım. muhtemelen yurtta kalıyordu çünkü yanında kendi yaşlarında iki kız arkadaşı daha vardı. sıra gelmişti şikayetini tahmin etmeye. bunu herkes yapardı, hasta daha kapıdan girer girmez hepimiz şikayetini tahmin ederdik. tecrübeli asistanlar bu konuda çok iyiydiler. ben de hastam daha yatağına uzanmadan tahminimi yaptım; uyutmayan bir baş ağrısı. hatta büyük ihtimalle migren hastası. bu seferki atağı şiddetli olmuş ki acile gelmiş diye düşündüm.

geç saatin getirdiği uyuşuklukla ağır ağır yaklaştım yattığı yatağa.

-merhaba, geçmiş olsun. nedir şikayetiniz?

-çok şiddetli şekilde midem bulanıyor, birkaç kez de kustum, kan var gibiydi kusmuğumda.

-ne zaman başladı bu şikayetler?

-saat 12 gibi yatmıştım, az önce bulantıyla uyandım işte. sonra da geldik.

-...

-...

hastalığıyla ilgili sorular bittikten sonra anlamıştım ki daha önceden var olan peptik ülseri azmış, muhtemelen biraz da kanamıştı. önemli bir soruyu unutmuştum, doğurgan çağda olan her bayana sormam gerekiyordu halbuki;

-hamile olma ihtimaliniz var mı?

-hayır. (gözlerinde o tanıdığım sert "sana ne be" bakışlarıyla vermişti cevabını)

midesi delinmedikçe çok önemli bir sorunu yoktu. biraz rahatlatıp, bulantısını kesip yollardık yurduna. hastamı asistana devredip çıktım odadan.

odalarda birer ikişer hasta serumlarının bitmesini bekliyordu. hatta bazı odaların ışığı çoktan kapanmıştı. fazlaca sakindi acil servis. koridorda yürürken hastamın yanındaki iki kızı gördüm. duvara yaslanmış gülüşe gülüşe muhabbet ediyorlardı.

-merhaba hanımlar ben dr bike. nasılsınız.

-merhaba, iyiyiz teşekkürler, arkadaşımızın nesi var acaba.

"bir boku yok, boş yere yormuş sizi buraya kadar" demedim.

-midesinde ülseri birazcık kanamış. alkolü bıraksa iyi eder.

ya da fazlaca içip biran önce midesini delsin.

gülüştüler. biri kısa boylu, zayıf, minyon bir tipti. güzeldi. diğeri şişmandı ve dalgalı saçları vardı. genelde şişman olan konuşuyor, gülüyor, sorular soruyordu. diğeri de sessizce gülümsüyordu. tarih bölümünde öğrenci olduklarını ve devlet yurdunda kaldıklarını öğrendim.

-büyük iskender'in antalya'da fethetmeden gittiği tek antik şehir neresidir? diye sordum. beklemiyorlardı tabi gecenin bu saatinde, acil serviste bir sözlü sınava tabi tutulmayı.

-bilmem ki, neresiymiş? dedi şişman olan. zaten bilmesini beklemiyordum. zayıf olanın ise antalya'daki antik şehirlerin isimlerini bile duymadıklarını emindim. muhtemelen bir tarih öğrencisine bunları öğretmiyorlardı ama olsun, hastalar bize hiç duymadığımız öğrenmediğimiz şeyler hakkında sorular sorabiliyorlardı. hazırlıklı olmalıydı insan her şeye.

-termessos dedim. iki rivayet var. büyük iskender ordusuyla beraber gelip tüm şehirleri almış. termessos'un kurulu olduğu güllük dağının eteklerine geldiğinde ise "burayı almasak da olur" deyip yoluna devam etmiş. ikinci rivayete göre ise almayı denemiş fakat yukarıdan yapılan savunmaya karşı koyamayıp geri çekilmiş.

iki masum hasta yakınının kafasını yeterince şişirmiş olmalıydım ki suratlarındaki gülümsemenin yerini bir bıkkınlık almıştı. hiçbir şey söylemeden yanlarından ayrıldım. asistan hastamın başında değildi. yanına gittim.

-nasılsın bakalım, işe yaradı mı verdikleri ilaç?

-evet bulantım azaldı, daha iyiyim. ne zaman biter bu serum?

-bu hızda giderse 1 saate anca, ama benden hemen kurtulmak istiyorsan biraz hızlandırabilirim. gülümsedi.

-yo hayır, merak ettim sadece. çok genç değ... sözünü kestim;

-evet biliyorum, çok genç gösteriyorum. yirmi dört yaşındayım ama göstermiyorum.

-ne güzel. böyle gülümseyen, sıcakkanlı doktor bulmak çok zor.

-bakma sen onlara, hiçbiri yaptığı işi sevmiyor. gerçi ben de sevmiyordum ama ben ne iş yaparsam yapayım sevemezdim ki zaten.

-arkaşlarım nerde gördünüz mü acaba?

-koridordalar. hallerinden memnun onlar, gülüşüyorlardı. neyse tekrar geçmiş olsun, serumun bitince gidebilirsin. alkolu ve sigarayı içmeye devam edersen bu şikayetlerin geçmeyecektir. gerçi bunu zaten bildiğinden eminim. gülümsedim ve çıktım odadan.

saabaha kadar hemşirelerle muhabbet ettim. aşk hayatlarını sordum, hiçbirinin mutlu olmadığını, aradığını bulamadığı anladım. insanlar neden bu kadar aynıydı? çok yüzeyel ve basitti sıkıntıları. saçlarına istedikleri rengi veremediklerini, sevgililerinin kendilerini nasıl ihmal ettiğini, ebeveynlerinin baskısından nasıl sıkıldıklarını anlatıp anlatıp dertleşiyorlardı. halbuki hepsinin derdi aynıydı, sanki bilmiyorlarmış gibi her gece aynı muhabbetler. sıkıldım ve kalktım yanlarından.

facebook hesabıma girdim. bir arkadaşlık isteği! saat sabahın beşinde kimdi bu kendini bilmez. seray falanca. ismi tanıyamamıştım ama resimdeki balık etli hatunu görünce anladım bu geceki hastam olduğunu. cep telefonu numaramı yazıp yolladım.

telefonuma gelen mesajın sesiyle uyandım. yine unutmuştum telefonumun sesini kısmayı. neyse ki 5 saat kadar uyumuştum. mesajı açtım, "günaydın doktor bey:)". seray'dı gönderen. "günaydın seraycım, nasılsın bakalım?".

öğleden yine geldim kampüse. günümün yarısından fazlasında bu kampüsün içindeydim. çıldıracaktım, sıkılmıştım artık. insanlar aynı evde yıllarca yaşayıp nasıl mutlu olabiliyorlardı anlayamıyordum. olbia'ya doğru yürürken mesaj attım selen'e, "olbia'dayım, gel yemek yiyelim". "tamam, hazırlanıp geliyorum:)".

dizlerinin hemen üstünde biten, koyu renkli güzel bir elsibe giymişti. rengini hatırlamıyorum. renklere asla önem vermedim ki zaten. ben neye önem vermiştim ki şu hayyatta? garsonun "hoşgeldiniz, ne alırsınız?" demesiyle sıyrıldım düşüncelerimdem. seray'a baktım, gülümsüyordu. fazlaca gülümsüyordu bu kız. meksika sosuyla hazırladıkları bir tavuk yemeği vardı, onu söyledim kendime. seray'da bir şeyler söyledi fakat dikkat etmedim. yemekte özgeçmişlerimizden bahsettik. çaylarımızı içerken de ikimizin de akşam için bir planı olmadığını farkettik. ne kadar güzel. saat 20:00 da yurdun önünde buluşmak üzere vedalaştık.

filika adında bir mekan var kaleiçinde. daha önce önünden çok geçmiştim ama hiç girmemiştim. mekana girip boş olan tek masaya oturduk. yan masada on beş-yirmi kişilik bir grup vardı ve asıl felaket içlerinden birinin doğum günü olmasıydı. doğmak için ne boktan bir gün seçmişti böyle. gürültüden rahatsız olduğumu söyledim ve dışarıdaki masalardan birine geçtik. burası da soğuktu ama içerideki ses kadar rahatsız etmezdi beni. iki bira içtim, tam dört kez işedim. ve her işemeye gidişimde o kalabalık grubun kahkalarına katlanmak zorunda kaldım. doğum günü çocuğunun anne ve babasına sövdüm pisuvardaki sinek resminin tam üstüne işemeye çalışırken.

dönüşte ikimizinde başı dönüyordu. antalya'nın saçma sapan ulaşım sistemi yüzünden yürümek zorunda kaldık. ama eğlenceliydi sarhoşken yürümek. sarıldım seray'a ve güle oynaya yürüdük. konyaaltı caddesindeki bir büfeden bir bira daha alıp beraber içtik. sonra yine çişim geldi. atatürk parkında ilk gördüğüm ağacın altına işedim. işerken doğum günü çocuğunun büyük amcasına küfrettim bu sefer. sonra da yakınlardaki bir banka oturup denizin olması gereken yeri kaplayan karanlığı seyretmeye başladık. konuşmuyorduk artık, yan yana oturmuş uzaklara bakıyorduk. eğildim, öptüm dudaklarını. uzun uzun öptüm, ıslak ıslak. hafifçe ısırdım hatta alt dudağını. dilimi uzattım ama ısırmadı.

dilini kullanmıyordu öpüşürken. böyle yapanların dingin bir ruh haline sahip olduklarını düşünürdüm. gerçi seray'ın ruh halini hiç merak etmiyordum. ister dingin olsun, isterse fırtınalar kopsundu. avuçlarımın içindeki yumuşak memelerle ilgileniyordum. durduk sonra, çektim omuzundaki kollarımı. tekrar karanlığı izlemeye başladık.

-beni öpeceğini biliyordum, anlamıştım. dedi.

-ne zaman anladın? diye sordum, sanki merak ediyormuşum gibi.

-barda otururken. parmağınla burnuma dokunmuştun gülerken. o an anladım.

sanırım bir cevap vermem gerekiyordu. ama ne diyebilirdim ki? burnuna bir daha dokunup "bir sonraki adımı da anladın mı bakalım" mı diyecektim. söyleyecek hiçbir şey bulamayınca yapılacak en güzel şeyi yaptım ben de, eğilip tekrar yapıştım dudaklarına.

sonraki iki gün boyunca mesajlaştık. görüştüğü biri varmış, subaymış sanırım. çocuk hoşlanıyormuş bundan. dün gece evine çağırmış, seray da kendisiyle bir daha görüşmek istemediğini söylemiş. bunları bana neden anlatıyordu bilmiyordum ama beynim daha ben istemeden birkaç çıkarım yapmıştı bile. muhtemelen benden hoşlanıyor, bir ilişki yaşama hayali kuruyordu. ama bilmiyordu ki ben zaten bir başkasına aşığım.

başka bir gün akşam yemeğine davet ettim. beyza kokoreçte birer dürüm yedikten sonra bizim eve gidip film izlemeyi teklif ettim. çok klasik ama her zaman işe yarayan bir numaraydı bu film işi. kabul etti ve gittik. şansa bakın ki elektrik yoktu. böylece sonunu getirmeyeceğimiz bir filmi de izlemek zorunda kalmayacaktık. bir mum bulup yaktım. sonra sarıldım yanımda oturan balık etli güzele. benim odam tek kişiklikti, yatağım, koltuğum. o yüzden ev arkadaşım benji'nin odasına geçtik. benji'nin yatağı o kadar büyüktü ki üstünde 3 çift birbirini rahatsız etmeden sevişebilirdi.

sağ orta parmağımla klitorisini olanca gücümle uyarıyordum. önce rahatladı, gevşedi, sonra da her yeri kasılmaya başladı. ufak inleme sesleri çıkarıyordu ama evde kimse yoktu duyup rahatsız olacak. zaten ev arkadaşlarım bu seslerden asla rahatsız olmadılar ki. sadece çüko seviştiğim kızların çığlıklarını duyunca konsantrasyonunun bozulduğunu, ben boşalana dek ders çalışamadığını ama bunun sorun olmadığını söylemişti. mola vermiş oluyordu işte, gerçi biraz uzunca bir mola verdiriyordum ona son günlerde.

yaklaşık beş dakikadır parmağımın altında sağa, soğa savrulan klitorisi kanla dolmuş, iyice hassaslaşmıştı. benim de kol kaslarım yorulmuştu zaten. bel kaslarımın çalışma vakti geldi diye düşündüm. hayır hayır, biraz daha ateşini yükseltmeliydim serayın. içine girmemi kendisi istemeliydi. yanından süzüldüm yatağın ucuna doğru ve yalamaya başladım. iyice hassaslaşan klitorisi şimdi de sert dil darbelerimle kendinden geçmiş, neye uğradığını şaşırmıştı. vajinasının tadı fazlaca ekşiydi. yani fazlaca asit salgılamıştı. bunun da tek sorumlusu sağ elimin orta parmağıylı. elimle uyarmadan önce yapmalıydım oral seksi. akılsız parmağımın cezasını dilimdeki tat tomurcuklarım çekti ama hak ettiğimi aldım.

daha fazla dayanamadı ve beni yukarı çekti. sırt üstü yatıp üstüme çıkmasını bekledim. acele ediyordu fakat vücudu akrobatik hareketler yapmasını engelliyordu. sağ eline bolca doldurdu dünyanın en ilkel ama en kaliteli kayganlaştırıcısı tükürüğünden. içine aldı beni. her girişimde kim bilir neleri çıkardı içinden. ben içinde daha çok yer kapladıkça taştı dertleri, sıkıntıları, hayal kırıklıkları. aynı şekilde benim de tüm pisliğim birikti ve sonra da aktı memelerine.

bir daha görmedim seray'ı. cevapsız kalan iki-üç mesajından sonra o da anladı bir daha görüşmeyeceğimizi. belki de şimdi o subayla beraberdir, kim bilir.
geçen yine sevişiyorum temalı hikayelerdir. (bkz: above)
(bkz: memelerini açtığımda kapıyı sıvazlıyordu)
fantazinin kralıdır - hayal ürünüdür!

olum bu coğrafyada erkek 2 dakkada boşalır kadın da misyonerden başka pozisyona gelmez; kötü kötü konuşturmayın beni, yüzleşin kendinizle amk!

- hikayeden ziyade masaldır alayı.
Sözlük yazarlarinin anlatabilecegi veya anlatmak istedigi gercekci ve bir o kadar da ilginc yaşanmış seks hikayeleridir.

not: copy pasta yapmak günahtir, ayiptir ve bir o kadar da serefsizliktir. dümene gerek yok. elini sikiyorsan, elinle ilgili hikayeni anlat.
Ilk sevismemde vajinal yolla girizgah eylerken bir osurma sesi gelmisti. bozuntuya vermeden devam ettim. olur dedim insanlik halidir. git gellere devam ettim devam ettikce alttan alttan pirt pirt ses gelmeye devam etti.icimden lan hatuna bak ne gaz varmis amk dedim. nefes almamaya calisiyorum git gel yaparken ama gulmemek icinde zor tutuyorum kendimi. hala devam ediyor amk tutamiyorum derken bastim kahkahayi. ulan megersem hava sikismasi sonucu hatunun kukusundan geliyormus .
başlık sahibi yazar, elini sabunlayıp başlık altına yazılacak hikayeleri beklemektedir. mahreminizi anlatmayın lan şu ergene.
(bkz: ve sen oldun)

Şüphesiz ki inci Sözlük başlığına inci sözlük ayarı yakışırdı.
(bkz: saldıray abi)
gecen gun yine sevsiyorum adam bana bi dayadi üff be.
Sevgilim, ablasi handan ve ben grup seks'en dörtün konserine gitmistik. Sabaha kadar alkol alip, dans ediyorduk cilginlarca. handan'in o narin belinde ip gibi tangasi görünüyor, benim uzuvlarim Gondol gibi oluyordu. Sonra 1 grup Gaspci bizi yolda kenara cekip bir temiz siktiler.
(bkz: kapıyı açtığımda memelerini sıvazlıyordu/#26212611)

gayet renkliydi.