bugün

Hatırlamıyorum kaç yaşındayım ama bi kıza aşığım dershaneden, deliriyorum ama öyle böyle değil, ilk aşkım. En sonunda bir gün konuşmaya karar veriyorum ayna karşısında hareketleri hazırlamalar falan, cool olmam lazım ya işte. Söyleyeceğim laf da " günaydın " ha, gülmeyin. Neyse dershanede gördüm sabah söyleyemedim götüm yemedi bütün gün zombi gibi gezdim, çıkışta gördüm yine. Bana bi gaz geldi, duramıyorum o an kızı nikahıma bile alırdım yani. Gittim dedim ki " günaydın ", dershane çıkışı saat 6ya geliyor o sırada. Güldü böyle suratıma selam verip gitti, içinden özürlü galiba yazık falan dedi sanırım, emin değilim. Çıktım dershaneden eve gittim rezil oldum falan diye ağlamam gerek ama bana baktı diye sevindim sabaha kadar. Ben de böyle bir malım. Evet.
lise 3 e gidiyorum, okul futbol takımı maçı penaltılara kaldı ve son penaltı da bana düştü, atarsam bitecek finale çıkıyoruz. stad okula yakın olduğu için bizim okul taraftarlarıyla dolu. her neyse ben golü attım, kendimi gerard gibi hissedip taraftarların o tarafa koştum. durdum, arkamı dönüp kolumu açacağım ve takım arkadaşlarımla sevineceğim. döndüm arkamı kimse yok, aq'mun adamları gidip yedek klübesinde seviniyorlarmış. taraftarlar çakmadı sandım, hiç çaktırmadan bu defa da yedek klübesine tam koşmaya başladığım esnada yüzlerce kişi birden götüyle kahkaha attı. ve onlardan biri de lisede birlikte olduğum kızdı. surat kıpkırmızı, koşmayı bıraktım, yürüyerek sahadan çıktım.
lisedesin, sevdiğin kızla konuşuyosun koridordaki kaloriferin üzerinde (ki aşk başlangıcı mekanıdır) çok karizmatik olduğunu düşünüyosun, hapşuruyosun, "çok yaşa" diyor o üst insan, sen de "hep beraber" diyosun manalı bir şekilde, konuşmanın seyri sonrasında değişiyor, hapşırığın milat gibi bişey, öncesi ve sonrası var, anlam veremiyorsun o muhteşem varlığın gözlerini gravatından ayırmayışına, "ne oldu yaa?" diye soruyosun, "koptun birden sanki" diyosun sınırsız özgüveninle, "hmm" diyor, "eee" diyosun, "gravatın pis olmuş sanki" diyor, eğilip bakıyosun, gravataki sıvama yeşillik dünyanı başına yıkıyor, hayatında yaşamadığın, görmediğin şey o anda olmak zorunda ve oluveriyor, sana mendil uzatıyor, karizmanla birlikte o sümüğü de alıyorsun oradan, suratına dünyanın en iğrenç sırıtışı oturuyor (iki dakika önceki özgüvenin ile iki dakika sonraki yıkılışının aynı potada eriyişi şeklindeki grotesk ağız şeklin), ampül gibi kızarıyosun ve sınıfa gidip sırana oturuyosun, ders başlıyor, sen bitiyosun.
bir gün* deniz kenarı bir yer akşam 8 suları. üç arkadaş yolda yürüyoruz, tahmini 50 metre ilerden 2 adet hatun geliyor ama gelmeden rüzgarları geliyor yok böyle bişey, hemen sol yanımda markasını dahi bilmediğim muhteşem bir otomobil görüyorum, hemen kapısına yaslanıp kollarımı birleştirip benimmiş edasıyla hatunlardan birini kesmeye başlıyorum ki o da ne hatun yanıma geliyor ağzım kulaklarıma varırken kız bana gülümseyip müsade eder misiniz deyip yaslandığım arabanın kapısını açıp basıp gidiyor.tamam zaten acayip rezil olmuşum e yanımdaki iki sevgili arkadaşım lan niye yerlere yatıyonuz gülmekten a ibneler...
kaleiçinde başıma gelmiş anlardan biridir. arkadaslarla bira alınıp yat limanına inilir ,denize karşı biralar yudumlanır. bu bünye 6 tane içmiştir ve yeteri kadar çişi gelmiştir.
arkadaş:- ben:+

+aha wc var şurda şu çantamı bi tutun ben geliyorum
-tamam

wc ye girilir bi güzel rahatlanır.tam çıkarken wc görevlisi pardon hanımefendi parayı unuttunuz der.bu zatın o zaman aklına gelir çantayı arkadaslarına bırakmıstır. durumu acıklar ve beklemesini, parayı getirecegini söyler.

+hacıı bozuk para versenize wc paralıymış
-lan oglum çıkmışsın işte ne parası
+ayıp olur lan
-bişey olmaz gel gel topuk

bu konuşmadan sonra yola devam edilir. baya yol alınmıştır tam kaleiçinin o yokuşları çıkılırken bir ses duyulur "hanfendii hanfendi",evet wc görevlisi ta ordan peşime düşmüştür,o kadar insanın içinde hanfendi madem işiyosunuz, sıçıyosunuz niye paramızı vermiyosunuz der bagırarak.ne yapacagımı bilmez halde arkadaslara bakarım beni kurtarın diye.

-ohaa 1 milyon lan onu da mı vermedin? dur abi al şu parayı kusura bakma yapmış bi eşeklik
wc görevlisi; "tamam kardes sagol, namus kalmamıs bu ülkede " diyerek gider. tabi ben arkadasımın yaptıkları üzerine şok geçiririm ve kaleiçinden saat kulesine kadar arkadaşı kovalarım.

--the end--
* elin adamını uzaktan eşime benzetip çılgın gibi bir neşeyle el sallayarak ona doğru yürümeye başladım. yaklaştıkça da onun olmadığını anlayıp yavaş yavaş göt oldum, o an ne yapacağını bilemedim. gerçi adam da bilemedi, kafası karıştı.
* gayrettepe metrosunda peronda beklerken birkaç dakika dalgınlıkla açık şemsiye ile dolaşıp durdum.
* kabataş fünikülerinde yürüyen merdivenlerde ayağım kaydı ve düştüm. hemen kalkamadığım için aşağıya kadar sırt üstü yatarak indim. insanlar beni açlıktan bayıldı sanıp poğaça filan yedirmeye çalıştılar. etraftan "ah yazık yaa, cık cık cık" diye acıyanlar filan oldu hatta.
* çok uykusuz olduğum bir gün toplantıda ağzım açık bir şekilde uyuyakaldım. Daha doğrusu bir an içim mi geçmiş nedir. Kafam önüme düşünce sıçrayarak kendime geldiğimde odada derin bir sessizlik ve hayretle bana bakan bir sürü insan vardı.

o kadar çok var ki hangi birini saysam..
ağzına kadar dolu bir minibüste en arka koltuktan kalkıp yan yan yürüyerek inmeye çalışırken tutunduğum direği bırakmamla, oturmakta olan zavallı ve bereli bir adamın kafasına okkalı bir tokat attığım andır. avucumun içinde olduğu gibi adamın kafasını hissettim. akabinde adamın beresi yüzüne indi ve o an çok utandım.
birinin dalgalı sarı saçları var, balık etli, iri göğüslü; diğerinin kıvırcık siyah saçlarına mavi gözleri refakat ediyor, göğüsleri avuç içi kadar mutluluk muştuluyor. sarışının yüzünü seçemiyorum, diz çökmüş kıvırcık saçlının arkasında yalnızca uzun parmaklarını görüyorum, diğerinin vücudunda geziyor usulca. mavi gözlü dilber bana dönmüş, kolları yatakta, kedi gibi bana bakıyor. komutlarım eşliğinde sevişiyorlar. "müdahale etmeseydim, akışına mı bıraksaydım" diye düşünüyorum. derken dudaklarını yalayarak adeta beni bu günah ortamına davet ediyor. hemen doğrulup yapışıyorum bal dudaklara, yüzümde ıslaklığı hissediyorum, ellerim bir süre belinde dolaştıktan sonra vakit kaybetmeden yuvarlak ve yumuşacık kalçasına doğru yol alıyor. kulağına yaklaşıyorum sonra; "götünden sikmek istiyorum seni" diyorum. "nideen?!" şeklinde bir karşılık alıyorum. fakat bu ses?! bu ses bir kız ait değil. bu... sırtımda bi el sonra... yavaşça dönüyorum, gözlerim açıyorum. 2,5 yaşındaki yeğenim yatağın kenarında sırıtıyor. "kak aytık, şabah oodu bak" diyor pencereyi işaret ediyor. derken kapının önünde dikilen yengemle göz göze geliyorum. benim yarı açık gözlerim, onunkilerse fal taşı gibi... umarım diyorum, umarım sayıklamıyordum. yatağa sürtünüyor muydum peki? o esnada siliyorum yanağımdaki salyaları. yer diyorum, tam şu an yarılmayacaksın da ne zaman yarılacaksın mına koyim?
roma'daki ikinci haftam, herkes birbirleriyle tanışmaya,arkadaş olmaya çalışıyor. her gece dışarı çıkıyoruz ki arkadaş çevremiz genişlesin, yalnız kalmayalım. san lorenzo'da, bar dei brutti (çirkinler barı) diye bir yerdeyiz. henüz italyancam da yarım yamalak, tanıdığım başka bir tük de yok, zor ve sarhoş olmadığım dakikalar geçiriyorum. onla tanış, bunla konuş derken, aurianne diye belçikalı bir kızla tanıştım. o dönem istanbul'da patlama falan da olmuştu, kız bunları soruyor ben şaşırıyorum, hafiften de sarhoş ama o aksanlı ingilizcesi ile konuştukça ben sarhoş olmaktan biraz daha uzağa kayıyorum. neyse, içtik ettik, facebooklar alındı, aurianne gitti, başkaları geldi, konuştuk kaynaştık derken saat geç oldu herkes evine döndü. ertesi sabah, saat 10.30 gibi uyandım. aurianne'den mesaj gelmiş, açtım mesajı demiş ki biz fiumicino'ya denize gidiyoruz, işin yoksa sen de katıl, dün öyle konuşmuştuk zaten. kendi kendime hayırdır dedim. ben bu kıza ne zaman denize gitmek istiyorum dedim diye düşünüyorum. sarhoş da değildim. o halde aurianne sarhoştu veya bir bahane ile beni çağırmak istemişti. neyse dedim yazayım madem. kaçta gitceksiniz diye sordum. 11.30 pyramide istasyonu diyince, dedim ben yetişemem, akşam müsaitsen bir şarabı birlikte tiber nehrine karşı içeriz. kendimce biraz classic manlik de yapmak istedim yalan değil. daha güzeli o da olur dedi. akşamı bekliyorum artık, saat 9 gibi piazza venezia'da buluşucaz,ordan nehire doğru yürücez. akşam oldu tabii, ben bir 10 dk geç kaldım, kız yazdı geldim ben diye, colosseodan topuklarım kıçıma vura vura hızlı bir şekilde ilerliyorum ki kızı bekletmeyeyim daha fazla diye, halbuki nereden bilebilirim az sonra yerin dibine girip, metronun daha da aşağı seviyesinden eve döneceğimi.sözlük, kız beni gördü, yüzünde öyle bir hayal kırıklığı belirdi ki anlatamam. resmen belçikalı bir kızı hiç haddim değilken, durduk yere mutsuz etmeyi başardım, hani ilişki falan hak getire. anlamadım tabii ilk başta, ne oluyor falan diyorum, bu kadar mı takıldın diyorum geç kaldığıma (ne masumum!), aurianne hiçbir şey demiyor, biraz utanmış, biraz hüzünlü bir şekilde o aksanıyla konuşmaya çalışıyor ama kelimeler kulağıma varamadan düşüyorlar çünkü az sonra açıklayacakları ile kulaklarım kısa bir süre zarfı boyunca duymayı reddediyorlar. meğer, bizim tanıştığımız gece, bizim aurianne, benimle aynı ismi taşıyan bir çocukla daha tanışmış (o günlerde ben o çocuğu tanımıyordum ama daha sonra tanışıp samimi de oldum) onunla da bu deniz işini konuşmuşlar. bu da ben sana yazarım demiş çocuğa. yazmış aslında. tek bir farkla: yanlış çocuğa. ben bunu duydum, bir elim titredi, ne desem bilemedim. kız hiç istemediği bir yerde hiç istemediği biriyle buluşmuş yani. hatta diyor, ben buraya gelmeyecektim de diğer çocuk sandığım için seni, geri çevirmek istemedim. ben de soruyorum, facebooktan arkadaş olmuşuz, kapı gibi profil fotoğrafı orda, hiç mi bakmazsın arkadaş diye?! yok diyor. biz o gece karşılıklı sustuk sözlük. hiçbir şey de içmedik. 10 dk ayakta konuştuk, sonra baktım ki o da benim gittiğim yönden gidecekmiş, tersi istikametten gittim, yolu uzattım, daha fazla aynı oksijeni yakmaya gerek yoktu. hoş, isimdaş olduğumuz çocuğun gay olduğunu öğreninceki surat ifadesini hala merak ediyorum aurianne'in, ne kadar hoş kız olsa da.

Edit: imla. Ayrıca, neden eksiliyorsunuz arkadaşlar? Yeterince yerin dibine girmediğim için mi?
ilk buluşmada sesli osurdum.
Askerde çarşı iznine çıkmışım bir dükkan da çalışan bayan var çok güzel çok hoş. Bayanla tanışmak için gidip önce atkı aldım konuşamadan geri çıktım. Yarım saat sonra eldiven almak için geri gittim yine konuşamadan geri çıktım, Bir yarım saat sonra bu kez çorap almak için gittim yine konuşamadan geri döndüm. En son içeri girdiğimde aptal cesaretimi bağışlayın isminizi öğrenebilirmiyim diye sordum. kız gülümsedi ve şafak dedi. Bense mal gibi 244 dedim. Güldü gülmeyin isminizi sordum dedim yine şafak dedi 244 dedim ya dedim hayır ismim şafak dedi o an yerde bir çukur olsaydı da magma tabakasına doğru yollansaydım dedim sessizce çıkıp gittim bir daha da o dükkana uğramadım.
askerde, acemi birliğindeyken.
bölük komutanı gelmiştir içtima durumunu öğrenmek için.

komutan: günaydın.
bölük: sağol.
komutan: nasılsınız?
bölük: sağol.
komutan: sizde sağolun.
ben: sağol!!!!bir!bir!!

ben kaptırmışım sağolda sağol diye, sağollaşmaya geldik sanki.
(bkz: uludağ sözlük asker sağollaşması)
lunaparkta gondoldan indikten sonra bir arkadaşın 'buna çok bindim ya' demesi tıkanan kulak ve müziğin etkisiyle benim 'buna çok güldüm ya' anlamam ve bana mı diye dönüp sormam ve arkadaşların hepsinin bir anda susması. sonra arkadaşın şey..ben..gondol diye gevelemesi . benim o an gerçeği anlamam 'haaa ben güldüm anladım yaaa' diyip önden hızlı adımlarla yürümeye başlamam.

hani derler ya yer yarılsaydı da içine girseydim . onu yaşadım işte.
*
yıllar evvel arkadaşlar yemeğe çağırmıştı.

migrosa uğradım giderken. coladır, fantadır alayım öyle geçeyim hesabı.

8-9 kişi olacağımızdan mütevellit 2şer cola, 2şer fanta almak niyetindeydim ki içecekler bölümüne gelince pınar firmasının ''sofra içeceği'' adı altında ki o ürününü gördüm.

''bu neymiş yahu'' diyerek yapıştım hemen buna tabi, bakıyorum bakıyorum gazoz desen gazoz değil, cola desen hiç değil. su gibi şeffaf bir içecek.

1 litreliklerden 5 tane aldım, yeni bir ürün keşfetmiş olmanın mutluluğu üzerimde, çıktım yola koyuldum.

arabada giderken yanımda duran ''sofra içeceği''ne dönüp dönüp bakıyorum. ulen iç işte di mi o an bir tanesinden ama yok içmedim.

varınca ''size sofra içeceği aldım'' diyerekten daldım içeri. herkes merakla bakıyor, neymiş bu yeni ürün diye.

dayanamayıp açtık yemek öncesi. herkes 1er bardak doldurdu.

arkadaşlardan biri ''kendimi feda edip içiyorum arkadaşlar'' dedi ve ilk yudumu aldı, hepimiz merakla tepkisini bekliyoruz.

''su ulan bu''

bi yudum daha aldı.

''bildiğin su''

bu sözler üzerine ''sofra içeceği''nden 1er yudum aldık.

evet suydu! bildiğin su!

gece boyu dalga konusu oldum tabi, sofra içeceği yüzünden.

ertesi gün araştırdım, pınar firması bu sofra içeceğine isim hakkını yazdıramamış ve bu yüzden ürününü ''sofra içeceği'' diye çıkarmıştı. olay buymuş yani.

4 şişe sofra içeceğinin 2sini tek başıma içtim.

cola alma görevi bende olduğu için dışarı çıkıp marketten cola alıp gelmek ayrıca bir zul gelmişti o akşam.

kısa zamanda da bu sofra içeceği tarih oldu ama arkadaşlar hala güler bana.
lise 2deyim. fakirim çok. kış günü botum olmadığı için dandik bi spor ayakkabıyla okula gidip geliyorum. hoşlanılan kız var tabiki. evler yakın sayılır. 2 arkadaşıyla gidiyo okula. ben tek başıma gidiyorum.

normalde pek karşılaşmıyoruz ben genelde geç kaldığım için. erkenden gideceğim tuttu. karşılaştık yolda. tam suratına bakıp gülümseyip merhaba derken röveşaya kalktım. mer hecesi çıktıktan hemen sonra. gülmekten yarıldı orospular. sağ mısın iyimisin der bi gelir insan amına koyayım. güle güle gittiler. kafam fena ağrımıştı. bi süre çöktüm yolun kenarına. oturdum, fakirliğime ağladım biraz, biraz kafama biraz da rezil oluşuma.

sonra okulun yolunu tuttuk tabi. pazartesi günüydü istiklal marşı başlamadan yetişeyim dedim. orospu çocuğu müdür yardımcısı takıyor sonra 10 dakika bekletiyor dışarıda. merdivenle aramda 10 metre kaldı istiklal marşı girdi. durayım dedim haliyle. hafif koşturduğumdan ani durmamla beraber ayakkabılar durmadı tabiki. merdivenlerden seke seke kaydım. tüm orospular bana güldü. tüm orospu çocukları da. istiklal marşı okurken. ayağa kalkamadım ben bi süre.

öğrencilik hayatımda pek devamsızlık yapmadım, tek sınıra yaklaştığım sene o seneydi. 1-2 güne iş buldum ve 20 gün aralıksız okula gitmedim, çalıştım ve kendime fiyakalı bir bot aldım.

daha sonra o orospu okulun en orospu çocuğuyla sevgili olmuş. benim hayranlığımı da öğrenmiş az çok. 5 kişi dövdüler beni bi okul çıkışı.

çevrem pisti biraz. akranlarım değil de 1-2 abim vardı . hepsi keş amk. o orospu çocuğunun ağzına silah dayattım. botlarımı öptürdüm, fena dövdüm sonra da. sonradan öğrendim, burnu kırılmış.

bu haber üzerine bi anda okulun en popüler çocuğu oldum.

not: botları hala saklıyorum. tek yaşıyorum ve dışarı çıkmadan önce 1 dakika kadar o botları süzüyorum. dışarda bi olay olursa delireyim de karşımdakinin ağzını yüzünü sikeyim diye.
güncel Önemli Başlıklar