bugün

bazı geceler kan ter içinde kabusumdan uyanıp, birlikte yattığım küçük ayıcığımı öpüyorum. sonra uyumaya devam tabi rahat bir şekilde..
itiraf ediyorum.Ben annem'in inadına elektrik ve elektronik bölümünü koymayı düşünüyorum, fakat matematiğim kötü.
itiraf ediyorum, henüz yazar bile olmadığım halde bu başlığa yazdım.
yazı yazmayınca bi süre sözlük senin değerini anlıyomuş. yazmıyorum artık uleeen
Herşeyden sıkıldım, sözlük..
sevgili sözlük itiraf ediyorum artık dayanabileceğimi sanmıyorum,
-anneannemin ve babamın cüzdanlarından para çaldım
-otobüste otururken insanlara yer vermemek için uyuyormuş gibi yaptım
-para koleksyonumu harcadım
-her sınavda kopya çektim(din de dahil)
oh be rahatladım sanki
konuşmayacağım diyorum ama dayanamıyorum ..
bi insan dersine giren bir hocasından hoşlanıp üstüne bide onunla yakın temas ilişkide bulunur mu yaa ama aklımdan çıkmıyo işte hep onun hayali var. gece yatmadan önce gün içinde onu düşünmek. arada bir mesajlaşmak nolucak sonumuz dedirten bi olayın ortasında bulunmak.
isyanım var sözlük. bilhassa eşitlik ve adalet sularında.
gece gece herkesin canı çeksin diye bulgur pilavı başlığına böyle bir entry hazırladım:
(#7241389)*
şanssızlıkta şahtım şahbaz oldum. azalarak bitsin...
ilkokulda 5 yıl boyunca bir sınıf öğretmeniniz olur biliyorsunuz ki. derse hep o girer. sonra ortaokulda falan farklı hocalarla tanışırsınız. neyse ne diyordum ilk 5 yıl aynı hoca.

yanlış hatırlamıyorsam 2.sınıfa gidiyordum. cam kenarının en arkasında oturuyorum. okulun sekreterinin adı da zeynep. onun bulunduğu odada fotokopi makinesi var. okulla alakalı tüm fotokopiler orda çekiliyor. dersteyken bir gün bizim öğretmen "şu zeynep ablanızın odasını bilen var mı?" diye sormuştu. sınıf 45 kişilik. 20 kişi el kaldırmıştı biliyorum manasında. ben de biliyordum yalnız. elimi kaldırdım. hoca beni gördü direk. bana bir kağıt verip sekreter zeynep'e yollamıştı o kağıttan fotokopi çekilsin diye. böylece amansız bir görevi üstlenmiştim sınıfta.

2.sınıftan itibaren tam 3(üç) yıl boyunca olduğumuz tüm sınav kağıtlarının fotokopisini ben çektiriyordum zeynep'in odasında. hoca beni yanına çağırırdı dersin ortasında."yavrum git şu kağıttan 45 tane çektir" derdi. bir bakardım sınav soruları var elimdeki kağıtlarda. ve ben, 3 yıl boyunca 1 tane soruya bile bakmadım o kağıtlarda. tahminen 100 tane falan sınav kağıdının fotokopisini tek başıma gidip ben çektiriyordum. ancak hiç merak edip de "lan bakiyim sorulara" demedim. ya da en basitinden "1 tane fazla çektirip cebe atiyim evde bakarım işte" demedim.

ben ya çok maldım. ya da gereğinden fazla dürüst. mahalle maçlarında da genelde bana yapılan öküz gibi faullere "bişi yok abi devam devam" derdim. ulan baksana sorulara, ulan "faul var lan skerim ya bu ne !" diye haykırsana. hee belki bu dürüstlüğümün karşılığını annemin sınıf annesi olması neticesinde gördüm. bizim sınıfın karne notlarını bilgisayara o giriyordu. cukkalıyorduk hepsi 5 olan karneleri. ama bu mal olduğum gerçeğini değiştirmez.

ayrıca halı sahalarda yavaş yavaş "faul beyler ya ver şu topu" demeye başladım. yok öyle..
10 yaşına kadar milletvekillerine dokunulmaz sanıyordum. hatta üzülüyordum bile o oturup kavga edip benim 5 katım maaş alan çok kıymetli adamlara. aklımda hep anaları çocukları falan uyanıyordu. bu güzel aklım ve hayal gücüm bacıma da geçmiş ne yazık ki. geç olsun güç olmasın ama.
itiraf ediyorum sözlük bana özel mesajda küfür edenler olsun efendime söyliyim karşıt görüste ki yazarlar olsun ona ragmen eksi oy vermiyorum.
hatta begendigim entrylerine "pek iyi pek güzel" veriyorum.
kayseriden gelirken yanıma yaşlı bir amca oturdu... sevimli bir ihtiyar abimizdi. sanırım 85 yaşında falandı. su istemesine, suyunu açmasına, kolasını almasına yardım ettim. ara ara nereye geldiğimizi soruyor ve cevaplıyordum, büyük bir keyifle.

bi ara ikram keklerinden dağıttılar... işte tam o sırada ne olduysa oldu... koşuşdurmaktan olsa gerek çok acıkmıştım ve amcanın yaşlı olmasından ötürü belki şekerin dokuna bileceğini düşünüp, kekini yemeye bileceğini hayal ettim... hatta...
''al oğlum, doktor bana yasakladı hamuru'' falan demesini umdum...
sinsileştiğimi fark ettim. yaşlı bir amcanın kekine sulandığımı gördüm. kendimden soğudum.

not: amca keki bende bile hızlı yedi neredeyse, o da acıkmış demek... kekimi mi verseydim acaba, bilemedim.
hayır ben yaptım.
çok düşündüm acaba nefret edilir mi şahsımdan yoksa bak şuna ilgi çekmek istiyor montofol söylemlerine maruz kalır mıyım diye ama sonunda karar verdim ve itiraf edicem.

burnun yollarımda serçe parmağımla kısa bir gezintiden sonra parmak ucumda topaklaşan kitleyi iki parmak arasında koyu bir kıvam elde edinceye kadar ileri geri sağa sola kaktıktan sonra çevremdeki en yakın şanslıya gizli gizli fırlatmaya bayılıyorum.

he bir de uyuz olduklarıma hapşırdığım ellerimle temas etmeye bayılıyorum.
sözlük, bugün pazartesi ve sendromum tuttu. mutlu hissedemiyorum, daha çok yalnız gibiyim. böyle melankolik şarkılar dinleyip, çikolata ve süt desteğiyle günü atlatasım var. off canım da nasıl çekti.
dün geceden bu yana rammsteinin ohne dich çalışmasını dinliyorum. evde, arabada işte...
şu anda müge anlı izleyip kendimi depresyondan depresyona sürüklüyorum. zaten şu aralar ruh halim pek iyi değil, inşallah bundan sonra dest-i izdivaç'ı yakalarım da intihar etmeden sonlanır depresyonum.
tatil istiyorduk da, bir süre sonra sıkıcı olabiliyor. yapmayacağı şeyler yaptırıyor insana.
evde temizlik yapıyorum. anneme yardım ediyorum. pilav yapmayı da öğrendim sanırım. iş aramaya başladım falan ama evde oturmak hoşuma gitti. evimin erkeği olasım var ...
flörtleşmelerin en güzel yanı kapı eşiğinde vedalaşmalar sanırım. o sırada insan kendini bırakırsa üç gün orada ayakta kalabilir gibi geliyor. ne gitmekten vazgeçip paltonu çıkarmak ne de gitmek...sadece kapı yanında vedalaşmak.
sözlük, aylık olan 5000 mesajı bitirdim bu ay. evet parmaklarım felç oldu sanırım ya da yakında lur. nasıl yaptım bilemiyorum, boş mesaj bile attığım oldu sanırım. gerginlik, baskı insana neler yaptırıyor? şaşırdım vallahi.
bana yeni bir ben lazım, o da olacak.
bazen insan değişmek istemez hep aynı kalmak ister ama çevre değişime zorlar.
hepsi onlar yüzünden.
sevgili-m sözlük,

mağazalardan artık eli boş, gözü yaşlı ayrılmaktan bıktım. hayır yani hangi elbiseyi denemek istesem hevesim kursağımda kalıyor. kabinde yaşadığım duygu dolu anların haddi hesabı yok.
niye beğendiğim tüm ıvır zıvırlar 38 beden olmak zorunda? neymiş efem o kıyafetler standart bedenmiş, bi büyük bedeni yokmuşmuş.. bizde genç kızız bizimde heveslerimiz, hayallerimiz var lan. ayrımcı zihniyetin ürünü hep bunlar. şu satırları yazarkene bile kelimeler boğazımda düğümlendi. kendimi de öyle şartlandırmışım ki mağazaya girer girmez tezgahtara kıyafetin daha büyük bedeni var mı diye soruyorum ilk. ve buna rağmen o elbiseleri deneme şevkimi hiçbişey kıramıyo. kabinde debeleniyorum öyle ha oldu ha olacak diye. üstten deniyorum alttan deniyorum, karnımı içeri çekiyorum.. mücadeleyi severim, kan ter içinde kalsamda yine de giyiyorum. ha oluyo mu? yok olmuyo tabii. sonra kabindeki aynaya bakıp içine sığmadığımı görünce bi çırpıda parçalamak istiyorum üzerimdeki şeyleri. sinirden değil tabi. çıkartması giymesinden daha zor be. güreşmiş kadar oluyorum yani. bi çıkıyorum kabinden surat kıpkırmızı, gözlerim dolmuş ağladım ağlıcam nerdeyse. ama verilen cevap şu her zaman;
- yok ya sevmedim ben bunu..
- şunun rengine baksana hem ı ıh açmaz bu beni.
- kalıbı küçük galiba ya olmadı bu bana..

edit: 0 beden kızlarınki can da bizimki patlıcan mı ?
edit2: üzülüyom valla ciddi ciddi artık.
güncel Önemli Başlıklar