bugün

yıllar önce daha lise hazırlığa falan gidiyorum o zamanlar. anadolu lisesi'nde okuduğum için de inanılmaz bi egom var. üstelik öss (o zamanlar ygs falan yoktu) sınavında öyle bir puan almışım ki okula birincilikle giriyorum ve ikinciyle aramda 30 puan gibi bir fark var.
okulda herkes beni merak ediyor, sınıfa gelip soruyor falan düşünün öyle bir göt kalkması.

ergenliğin de verdiği psikolojiyle kendimi herkesten farklı hissetmeye başlıyorum. herkese yukarıdan bakma durumundayım, evdekileri bile beğenmiyorum yani. neyse, o dönem bir çocuk bana sarıyor. ama aramızda dağlar kadar fark var, benden 2-3 yaş büyüktü sanırım, işsiz güçsüz, okumamış, serseri, zibidi ne ararsanız var çocukta. ben çocuğu görünce tüylerim diken diken oluyor, nefret ediyorum. sürekli yanından falan geçerken "aşığım", "çok aşığım", "delice seviyorum" gibi varoş laflar atıyor. (daha detayını söylemeyeceğim, burayı takip ediyor mu bilmiyorum!) günler böyle geçiyor, bir gün tek başına yolda yürürken arkamdan gelip adımı söylüyor. dönüp de çocuğu karşımda görünce donup kalıyorum. sanki ondan nefret eden ben değilim, sanki ilk defa görüyorum gibi büyüleniyorum çocuktan.

o konuşuyor ben itiraz edemeden dinliyorum ve bu arada eriyorum bitiyorum. sonra numaramı istiyor, kendime engel olamayıp numaramı veriyorum. hayatımın en fırtınalı aşkı böyle başlıyor...

her gün onu görmek istiyorum, göremediğim zaman deliriyorum. mesajlaşıyoruz (o zamanlar whatsapp falan yok 1 mesaj 2 kontör) arada arıyor beni, ben onu arıyorum falan. kendisi okumadığı için bana da engel olmaya falan çalışıyor, hadi dersi as gel hadi derse gitme, hadi sabahtan buluşalım diyor ben de kabul ediyorum. her gün onunla olayım istiyorum, sürekli ona bakayım istiyorum.

bir süre sonra o kadar da iyi niyetli olmadığını anlıyorum, telefonunu hiç masaya koyamıyor sürekli saklıyor. benim yanımda değilken mesajlara bazen cevap vermiyor, cevap verdiğinde okulu bırak gibi imalarda bulunuyor. o kadar seviyorum ki (sevdiğimi sanıyorum) ona bile ikna olacak noktaya geliyorum. etek boyundan yolda yürümeme kadar karışmaya başlıyor, toy ve cahil olan ben de o ne derse onu yapıyorum. kafamı yere eğip yürüdüğüm için midir onun hayatında başkaları da olduğunu göremiyorum.

bir gün dershanede fatma diye bir kız yanıma geliyor, onu tanıyıp tanımadığımı soruyor. tanıyorum diyorum, sevgilisiymiş 2 senedir birliktelermiş, kapısında yatıyormuş, yüzük almış, ailesi bile biliyormuş... yıkılıyorum tabi, üstelik bana o kadar aşkla bakan adamın bunu nasıl yaptığına anlam veremiyorum.

ona sorduğumda inkar edemiyor, üstelik fazlasını anlatıyor bana. fatma'dan başkalarıyla da hayatını paylaştığını, fatma'dan ayrılamadığını ama istersem (!) fatma'yı kabul edersem (!!!) benimle olacağını söylüyor. yıkılıyorum!

hayatının ilk kazığını yemiş, ilk aşkı tarafından ağır boynuzlanmış, insanlara güvenini kaybetmiş bir kadın olarak yoluma devam ediyorum, yıllar sonra onu görüyorum. üstünden çok şey geçmiş, çok insanlar tanımış onu çoktan silmişim hafızamdan. konuşmak istiyor konuşalım diyorum. içimdeki her şeyi söylüyorum, insanlara güvenimi nasıl kırdığını ve bunu çok zor toparladığımı anlatıyorum. o da yıllardır beni unutamadığını, hayatına giren kimsede beni bulamadığını söylerken telefonu çalıyor...
arayan: fatma!