bugün

ragıp zarakolu tarafından yazılan, özgür gündem gazetesinde yayınlanan makaledir;

''Stalin ve Ermeniler (I)
Ermenilerin SSCB’den beklentisi

Ermeniler faşizme karşı savaşta ağırlıklarını koydular. Birçok Ermeni Sovyet Mareşali öne çıktı. Hatta 1945’de Berlin düştüğünde, Reichstag’a çekiç oraklı kızıl bayrağı çekenin de bir Ermeni askeri olduğu söylenir. Fransa’da Manukyan gibi birçok Ermeni kökenli yurttaş Nazilere karşı direniş hareketi içinde yer aldı.

Nazilerin kurduğu ve Sovyet ordusuna karşı savaştırdığı özel tugaylarda, Orta Asyalılar, Tatarlar yanında yer alan Ermeniler de yok değildi. Ama bunların sayısının en düşük oranda olduğunu da belirtelim. Türkiyeli Turancılar gibi, kimi Ermeni ulusalcılarının da, Sovyetler çökerse diye, bazı temaslara girdikleri de bilinir.

Ama bu, genel resmi değiştirmez. Kaldı ki, o zaman var olan tek Ermeni devleti, varlığını 1917 devrimine borçlu idi. (Tarihin garip tecellisi, ama TC gibi...) Ve Sovyet yurttaşı Ermeniler, Nazizme karşı diğer Sovyet halkları gibi gerçekten cansiperane savaştılar. Varlığını 1917 Devrimi’ne borçlu olan TC ise, 2. Dünya Savaşı sırasında sözde “müttefiki” Sovyetlerin arkasında dümen çevirmeye kalktı. Sonra, savaş bittiğinde pişkince, “yeniden ittifak yapalım” diyen de Ankara oldu. Panik içinde, Stalin tarafından “cezalandırılma” korkusu ile...

Moskova’da o zaman, amiyane söyleyiş ile, “devran değişti, önce eski hesabı kapatalım” dedi. Naziler yenildiğinde, sadece SSCB’de değil, bütün diasporada bir umut dalgası dolaştı. Beklenti; 2. Dünya Savaşı sırasında Batı ile yaptığı ittifak antlaşmasını hayata geçirmediği gibi, Nazilere savaş malzemesi satan TC’nin müttefiklerce “cezalandırılacağı” doğrultusunda idi. Bu arada “yitik anayurdun hiç olmazsa bir bölümünün, Ermeni halkına iade edilmesi bir anda bütün diasporayı sardı. işte Kars ve Ardahan’ın SSCB tarafından kendilerine “iadesinin” istenmesi bu ahval içinde gündeme geldi.

Belgelere göre:

“1941 yılının Ağustos’unda iran’da Alman ajanlarının faaliyetinin yoğunlaşması üzerine SSCB iran’a 15 tümen göndermiş, sonradan buna 5 tümen daha eklenmişti. Ayrıca Kızıl Ordu Genelkurmayı’na ulaşan bilgilere göre Türkiye Ermenistan sınırı boyunca bir milyona yakın askeri yığınak yapmıştı ve uygun bir fırsat çıktığında, özellikle Moskova’nın Alman orduları tarafından işgal edilmesi halinde Transkafkasya topraklarını işgale hazırlanıyordu.

1946 yılının Ocak ayında Türkiye Dışişleri Bakanı Hasan Saka ABD Dışişleri bakanı James Byrnes’e şöyle diyordu: “Savaş sona erdi, ancak hükümet askerleri terhise göndermiyor. Asker sayısını azaltmayacak, belki daha da artıracağız. Biz savaşı körüklemekten yana değiliz ve çatışmalardan kaçınmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama Türk halkı ve hükümeti güç kullanarak topraklarımızı elimizden almak isteyenlere karşı koymaya kararlıdır”

Bu arada Sovyet yönetimi de Ermeniler arasında yoğun bir propagandaya başlamıştı. 1945 yılında dünya Ermenileri Katolikosu seçilen VI Gevork, Stalin’e yazdığı mektupta tarihi Ermeni topraklarının Sovyet Ermenistan’ına bağlanması ve Diaspora Ermenilerinin anayurda dönmelerinin sağlanması taleplerini dile getiriyordu. Ermeni Diasporası’nda Katolikos’un böyle bir mektup gönderdiği haberi coşkunlukla karşılanmış, çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Ermeni partileri ve cemaatleri, bu taleplere destek vermek amacıyla çabalarını birleştirmişlerdi. Sovyet yönetiminin o dönemde benimsediği siyaset Ermeni ulusunun haklı olarak ileri sürdüğü taleplere denk düşüyordu. Türkiye’ye ilhak edilen Kars vilayeti yeniden Ermenistan’a bağlanacak ve Ermeniler anayurtlarına dönebilecekti.

Diaspora Ermeni örgütleri bu taleplerini sırasıyla savaştan galip çıkan ülkeler tarafından Nisan 1945’te Birleşmiş Milletler Örgütü’nün San Francisco’da düzenlenen kurucu konferansına, Ağustos 1945’te düzenlenen Berlin Konferansı sırasında SSCB, ABD ve ingiltere hükümetlerine, eylül 1945’te Dışişleri Bakanları Konseyi’nin Londra toplantısına (Eylül 1945), üç büyük devletlerin Moskova’da düzenlenen görüşmelerine (Eylül 1945), Birleşmiş Milletler Örgütü Genel Kurulu’nun Londra’da yapılan birinci oturumuna (Ocak 1946) ilettiler. 29 Ekim 1945 tarihinde Katolikos VI Gevork SSCB, ingiltere ve ABD hükümetlerine danışarak, Türkiye’de bulunan Ermeni vilayetlerinin Sovyet Ermenistan’ına bağlanmasını istedi. Müttefik devletler SSCB, ABD ve ingiltere’nin Berlin (Potsdam) Konferansı sırasında ingiltere ve Sovyet Dışişleri bakanları Eden ve Molotov arasında 16 temmuz 1945 tarihinde yapılan ikili görüşmenin gündeminde Sovyet -Türk sınırlarının değiştirilmesi sorunu da vardı. O görüşmede Molotov şöyle demişti: “1921 yılında Türkler Sovyet Devleti’nin zayıflığından yararlanarak Sovyet Ermenistan’ın bir kısmını kendi topraklarına kattılar. Sovyetler Birliği’nde yaşayan Ermeniler kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyorlar. Bunu hesaba katarak Sovyet Hükümeti hukuksal açıdan Sovyetler Birliği’ne ait olan toprakların geri verilmesi konusunu gündeme getirdi.” Bunun üzerine Eden geçmişte Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak talebi olduğunu hiç duymadığını belirtti. Molotov da Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak talebinin Türkiye’nin ülkesiyle yeni bir anlaşma imzalamak istemesi üzerine ortaya çıktığını açıkladı. Eden’in “Türklerin Sovyetler Birliği’nin toprak talebini tatmin etmeye razı olmadıklarını belirtmesi üzerine Molotov “söz konusu toprakların Türkiye’ye ait olmadığını, bir haksızlık sonucu Sovyetler Birliği’nden koparıldığını” belirterek, geçmişte ingiliz hükümetinin Türk boyunduruğu altında bulunan Ermenileri her fırsatta savunduğunu hatırlatmayı da unutmadı.

Gerçekten 1894- 1896 katliamları ve 1915-1916 yıllarında Ermenilerin kitlesel tehciri ve yok edilmesi sırasında ingiltere hükümeti ve kamuoyu sultanlar ve ittihat hükümetinin izledikleri Ermeni düşmanlığı siyasetini kınamışlardı. Ama Dışişleri Bakanı Eden bu konulara hiç girmeyerek: “Türk topraklarında ne kadar Ermeni yaşıyor”? diye sordu.

“...Orada 400-500 bin civarında Ermeni var. Bir milyon kadar Ermeni de Sovyet Ermenistan’ında yaşıyor. Sovyet Ermenistan toprakları dışında, yabancı ülkelerde yaşayan Ermenilerin sayısı ise bir milyonun üzerinde, Ermenistan toprakları genişlediği takdirde yurtdışında yaşayan Ermenilerin çoğu anayurtlarına dönmek isteyeceklerdir. Özellikle ekonomi alanında Ermeniler çok yetenekli ve girişimci insanlar, Türkler Ermeni topraklarını Sovyetler Birliği’ne versinler, adalet yerini bulsun”, yanıtını verdi Molotov.

27 kasım 1945 tarihinde Dünya Ermenileri Ruhani Lideri Katolikos VI. Gevork yoldaş Stalin’e Truman’a ve Attle’ye yönelik çağrısında Ermenilerin tarihi toprakları üzerindeki haklarının tanınmasını ve Türkiye’de bulunan Ermeni vilayetlerinin geri alınarak bu toprakların gerçek sahibine, Sovyet Ermenistan’ına bağlanmasnı istemişti.

22 temmuz 1945’te Sovyet-Türk ilişkileri bu kez de müttefiklerin zirve toplantısın 6. oturumunun gündemindeydi. Winston Churchill, Stalin’e hitaben yaptığı konuşmada “...Türkleri korkutmamanın çok önemli olduğunu belirterek, Sovyetlerin Bulgaristan’da bulunan askeri birlik sayısını artırmasından ve Sovyet basını ve radyosunda Türkiye’ye yönelik saldırıların devam etmekte olmasından Ankara’nın rahatsızlık duyduğunu vurgulamış, ardından Moskova’da ingiltere Büyükelçisi ile Molotov arasında yapılan görüşme sırasında Sovyet Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’nin doğu sınırlarında değişiklik yapılması gerektiğinden söz ettiğini ve hatta Moskova’nın Boğazlarda askeri üs elde etmek niyetinde olduğunu hatırlattı.” Churchill, bunun Sovyet yönetiminin Türkiye’den toprak talebinde bulunduğu anlamına gelmediğini anlıyorum, diye de ekledi.

Türkiye SSCB ile ilişkileri sorununu gündeme getirip Moskova ile yeni bir anlaşma imzalamak isteyince, Moskova da böyle şartlar koşmuştu. Stalin’in önerisiyle söz Molotov’a verilmiş, Sovyet Dışişleri Bakanı da yeni bir anlaşmanın imzalanmasından önce taraflar arasında mevcut iki sorunun çözüme kavuşması gerektiğini, bunun için Sovyet Gürcistan’ı ve Sovyet Ermenistan’ından koparılan Kars, Artvin ve Ardahan’ın bu ülkelere geri verilmesi ve Boğazlar Sözleşmesi’nin yeniden gözden geçirilmesinin şart olduğunu vurgulamıştı.

Üç maymunu oynayanlar

Türkiye solunda birçok insan, Sovyetlerin 1945 yılında Türkiye’den toprak talebinde bulunmadığına, bunun ‘emperyalistlerin bir yalanı’ olduğuna inanıyor. Bu kanaat, biraz da Türkiye solunun çoğunluğunun, Kürt sorunu gibi, 1915 Ermeni Soykırımı konusundan da haberdar olmamasından ve ulusalcı eğilimleri nedeni ile pek de haberdar olmak istememesinden kaynaklanıyor. (Kemalizm ile yüzleşmeyen ulusal solun durumu böyle. Kemalizm ile yüzleşenler ise 1971’den beri zaten biliniyor, anlatmaya gerek yok) 1921 Ocağı’ndan ve 1945 Aralık Tan Gazetesi baskınından bu yana, TC devletine çok ağır bedeller ödemek durumunda kalmasına karşın...

Stalin ve Ermeniler (II)
Stalin: Türkler Japonlara teşekkür borçlu!

Tartışmaya Konferansın ertesi gün yapılan 7. oturumunda devam edildi. Bu kez açıklama yapmak görevini şahsen üstlenen Stalin şöyle demişti: “Ama burada söz konusu olan Birinci Dünya Savaşı’na gelene kadar mevcut olan sınırlara dönülmesidir. Savaştan önce Ermenistan toprakları içinde bulunan Kars bölgesini ve savaştan önce Gürcistan’a ait olan Ardahan bölgesini kastediyorum. Eğer Türkler Sovyetler Birliği ile yeni bir ittifak anlaşması imzalanması konusunu gündeme getirmeselerdi, eski sınırlara dönülmesi sorunu da ortaya çıkmazdı. ittifak ne demektir? ittifak bizim Türkiye’nin sınırlarını korumayı, Türkiye’nin de bizim sınırlarımızı korumayı üstlenmesi demektir. Ama biz Kars ve Ardahan bölgelerindeki sınırların doğru olmadığı görüşündeyiz ve Türkiye’ye: Eğer bizimle ittifak kurmak istiyorsan, bu sınırları düzeltmen gerekir, dedik. Yok eğer sınırları düzeltmek istemiyorsan, o zaman ittifak konusu da kendiliğinden gündemden çıkar.”

Oturuma başkanlık eden ABD Devlet Başkanı Harry Truman da söz alarak, toprak konusunun “...Sovyetler Birliği ve Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun olduğunu ve bu devletler arasında halledilmesi gerektiğini” belirtti. Konferansın 8. Oturumu’nda (24 temmuz) sadece Boğazlar konusu tartışıldı ve Konferans tutanaklarında “Üç hükümet Boğazlarla ilgili Montrö Sözleşmesi’nin o günün koşullarını yansıtmadığını ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini kabul ediyorlar” deniliyordu. Taraflar bu sorunun Türk Hükümeti ile doğrudan yapılacak görüşmelerde ele alınması konusunda mutabık kaldılar.Böylelikle ingiltere ve ABD yöneticileri bu konuda tartışmalara devam etmekten kaçınmış, Stalin de Sovyet-Türk sınırında değişiklik yapılması konusunun tartışılmasına devam edilmesinde ısrar etmemişti. Belki de Stalin’i Türkiye’den toprak talebinde bulunma konusunu askıya almaya zorlayan nükleer silah denemeleri ve Japonya kentleri üzerine atılan atom bombalarıydı.

Truman Japonya’ya atom bombaları atılması emrini henüz Berlin’de bulunduğu sırada vermiş, ancak “Ruslardan uzakta olmak ve onların sorularına cevap verme mecburiyetinde kalmamak için bombardımana başlamadan önce kendisinin Potsdam’dan ayrılmasını beklemelerini emretmişti.” Atamanenko kitabında, Hiroşima ve Nagasaki kentlerine atılan bombaların ne feci sonuçlar doğurduğunu haber alan Stalin’in Politik Büro üyelerine: “istanbul seferi ...daha uygun bir zamana kadar erteleniyor. Türkler uğurlarına kendilerini feda eden Japonlara ebediyen minnetttar olsunlar...” dediğini bildiriyor. ABD ve ingiltere SSCB’nin gündeme getirdiği toprak sorununu bu ülkenin benimsediği yayılmacılık siyasetinin somut bir kanıtı olarak değerlendiriyor, bununla birlikte hem müttefiklerini gücendirmemeye, hem de her pahasına Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumaya çalışıyorlardı.

1946 yılının şubatında Sovyetler Birliği Yüksek Şura seçimlerinin öngününde Ermenistan Komünist(B) Partisi birinci sekreteri Grigor Harutyunyan, Erivan seçim bölgesinde seçmenler önünde yaptığı konuşmada bu konuya da değinerek: Türk basını Türkiye tarafından ilhak edilen Ermeni topraklarının iadesi sorununun, gerek Sovyet Ermenistan halkının, gerekse yurtdışında, Avrupa ülkelerinde, Amerika’da, Yakın ve Ortadoğu’da yaşayan Ermeniler tarafından gündeme getirildiğini kamuoyundan gizli tutmaya çalışıyor. Biz Sovyet Ermenistan hükümeti olarak bu talepleri destekliyor, Türkiye tarafından Ermeni topraklarının gerçek sahibine, yani Sovyet Ermenistan’ına iade edilmesinin haklı bir talep olduğu görüşündeyiz, bu sorun Ermeni hakkının geleceği açısından hayati önem taşıyor. Gördüğünüz gibi bu vilayetlerin Sovyet Ermenistan’ına geri verilmesi talebinin gerisinde herhangi bir stratejik amaç gizli değil” demişti.

Winston Churchill’in Mart 1946’da Fulton’da yaptığı konuşmanın ardından başlayan “soğuk savaş” döneminde bu konu Türkiye’yi Batılı ülkeler ile olan ilişkilerini daha aktif bir şekilde geliştirmeye zorladı. 1947’de ilan edilen “Truman Doktrini” ve “Marshall Planı” uyarınca Türkiye’ye geniş kapsamlı ekonomik yardım yapılması öngörülüyordu. Ermeni örgütleri ve cemaatlerinin büyük devletlere yönelik tarihi adaletin yerini bulması ve Ermenilerin anayurtlarına dönmesine izin verilmesi çağrılarının bu devletlerin tutumu üzerinde herhangi bir etkisi olmadı. 5 ekim 1945 tarihinde ingiltere Dışişleri Bakanlığı’nın Analitik araştırmalar bölümü tarafından hazırlanan belgede : “...Ermenilerin tarihe dayanan taleplerini dikkate almak hem yanlış, hem de makul değildir, çünkü aslında bu talebin gerisinde Sovyetler Birliğinin stratejik çıkarları bulunuyor” deniliyordu. Sonuçta, diasporadan Ermenistan’a dönenler, anayurtlarına dönemedikleri gibi; 1960’lara kadar diasporaya dönme olanağına da sahip olamadılar.

Sovyetler Birliği, 1. Dünya Savaşı sonrasında “haksız” olarak çizildiğine inandığı, Finlandiya, Polonya, Romanya sınırlarını tashih etme olanağına sahip oldu. Sadece, son derece zor koşullar altında Almanların dayatması altında imzaladığı Brest-Litovsk Antlaşması ile, “kendi kaderini tayin hakkına” uyulması koşulu ile, askerlerini geri çektiği 1878 Berlin Anlaşması’ndan sonra meşru Rus imparatorluğu toprağı olan, çok etnili Kars, Ardahan ve Artvin’i geri alamadı. Bölgedeki Ermeni ve Gürcüler kovalandıktan sonra, sadece Türki kökenli ve Müslümanlar arasında göstermelik bir referandum yapıldı. 1938’de Hatay’da olduğu gibi... 1945 yılında da Şükrü Saraçoğlu, pişkince, “biz orayı halkoylaması ile aldık” diyecekti. Türkiye, 1. Dünya Savaşı sonrasının uluslar arası koşullarını nasıl kendi lehine çevirdi ise, hemen 2. Dünya Savaşı sonrasında başlayan “Soğuk Savaş” koşullarını da kendi lehine kullanmayı başardı.Böylece Ermeniler, “Batı’nın” stratejik çıkarları böyle buyurduğu için 1. Dünya Savaşı gibi 2. Dünya Savaşı’nın da “kaybedenleri” arasında yer aldılar. Aynı, Mahabad Cumhuriyeti Kürtlerinin de, 2. Dünya Savaşı’nın “kaybedenler”i arasında yer alması gibi... Böylece, Doğu sınırında, 1. Dünya Savaşı öncesinden bile kazançlı biçimde çıkıldı. Ve Stalin, “Türkler yine yırttı, Japonlara, Hiroşima’ya atılan atom bombasına teşekkür etsinler” dedi.''