bugün

Bizim Tevfik Fikret'i de bir hayli etkilemiş olan Fransız ozanı François Coppée'ye ait başlıktaki cümle. 26 Ağustos 1897'de yazmış günlük not defterine.
Eski zamanlardan kalma binbir tarihsel, bilimsel, sanatsal yapıtın; yıllar boyu tek tek incelenmesi sonucu hazırlanmış, bir "Salaklıklar Sözlüğü" var önümde. Onun ilk sayfasına koymuşlar Coppée'nin cümlesini.

Salaklıklar Sözlüğü"ndeki alıntılar, olağanüstü çarpıcı...
Örneğin "A" harfinde, "arı"yla ilgili bir alıntı:
"Bir kadınla yatmış olan kişi, ertesi gün kovana yaklaştığında arılar tarafından sokulur."
16. yüzyıl düşünürlerinden Scalinger'e aitmiş bu inci yumurtası.

Ya "Âdem" hakkında yazılmış olanlar...
200 yıl kadar önce "Âdem'in sakalı var mıydı, yok muydu" diye bir tartışma çıkmış.
Van Helmon diye biri, Âdem'in sakalsız olarak yaratıldığını iddia etmiş bir kitabında.
Vanetti adında bir italyan ise, bu iddiaya yanıt olarak yazdığı bir yapıtta şöyle diyormuş:
"Âdem babamız sakallı olarak halk edilmiştir. Zaten Tufan'dan önce bütün erkekler sakallı doğuyorlardı."

insanoğlu çok kolay hipnotize ediliyor. Ve çok uzun zaman alıyor bu hipnozların aşılması...
Örneğin 20. yüzyılın ilk yarısında, yüz milyon insanın ölümüne neden olan iki ayrı Dünya Savaşı yaşandı.
Ölenlerin anısına "Meçhul Asker" anıtları dikildi.
Sonra ne oldu?
insanlığa pek pahalıya mal olduğu sezilmeye başlanan "ulus - devlet" modelinin yarattığı hipnozlar, aşılma dönemine girdi.
Fransız frangı'yla Alman markı, "euro"da bütünleşiverdi.
Vaktiyle her iki ülke siyasetçilerinin söyledikleri kahramanlık nutukları, şimdi "Salaklıklar Sözlüğü"ne malzeme olma yolunda...

insanoğlu neden bu kadar kolay hipnotize oluyor ve uzun zaman alsa da, bu hipnozlar sonunda nasıl değişiyor?
Özellikle mesleksiz ve yoksul yığınlarda, "önemsenme" açlığı vardır. Gerek siyasal, gerek militer, gerek mistik liderler; onların bu açlığını kullanırlar. Onlara payeler verir, payeler vaat ederler. Ve onları belirli bir hipnoz içinde, kendilerinin çıkarlarına uygun düşen hedeflere doğru yönlendirirler.
Tıpkı II. Wilhelm'in, Enver Paşa'yı; Osmanlı devletinin adını "Enverland"a çevirerek büyülemesi ve kendisini - Tanzimatçıların kapısını açmaya çalıştıkları - Avrupa'dan kopararak, Orta Asya'ya doğru yönlendirmesi gibi... Hem de "Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur" türü, ırkçı bir siklon estirterek...
Neden?
Çünkü ulusal bir devlet olmayı ancak 1871'de gerçekleştiren Almanya'nın, ne Fransa, ne de ingiltere gibi sömürgeleri vardı. Şayet Enver Paşa'yı Orta Asya'ya doğru yönlendirirse; Almanya'nın da - bir ağabey devlet olarak - etkinliği, Asya içlerine doğru uzanmış olacaktı.

Zamanla da olsa, kitlelerin hipnozları, sonunda nasıl aşılıyor?
Kozmos sürekli değişim içindedir. Kozmos'un minicik bir gezegeni olan Arz küresiyle, onun üstünde yaşayan insan toplumları da, aynı değişimin etkisi altındadırlar. Kozmos kökenli enerji kaynaklarıyla, üretim teknolojileri değiştikçe; insanoğlunun hipnozları da değişir ve eski hipnozlardan kalma söylemlerle değerlendirmeler, "Salaklıklar Sözlüğü"ne girer.

Türkiye'de de "Salaklıklar Sözlüğü" yapmak için, henüz ortam uygun değil. "Yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 57 basamak altında kalmışlığın kahredici ezikliği var, "Türkün güneşleriyle dünya ufku ağardı" koşullanması içinde yetişmiş olan bizlerde. En ufak bir espriyi bile kahkahayla karşılamayacak, kadar tümörlenmiş durumda komplekslerimiz.
Ama "Siyasetçi Yalanları" diye bir sözlük yapılabilir Türkiye'de... Ve sanırım çok ilgi görür.
Örneğin:
"Avrasya'nın liderliğini üstlenme yolundayız; nurlu ufuklar çok yakın" gibi...

çetin altan
"iki şey sonsuzdur. biri evren, diğeri insanoğlunun aptallığı. yalnız ilkinden o kadar emin değilim." - albert einstein