bugün

kahvaltıda maşa üzerine koyularak kızartılan ekmeğin üzerine yağ sürmenin ve o tadı bütün bünyende hissetmenin verdiği keyfi özlemektir.
sessizlikte yanan odunların çıtırdama sesleri, sobanın yanında kuruyan çamaşırın yaydığı sabun kokusu, sobanın üzerinde kızaran ekmeğe tereyağını sürüp sıcak sıcak yemek ve o kızarmış ekmek kokusunun tüm eve yayılması. karnım acıktı vallahi.
fazlasıyla duygusal bir an. o sırada ya kıçın donuyodur yada düşlerin.
sobanın üstünde demlenen çayı özlemektir.
çocukluğu hatırlamak ve aileye isyan edip ayrı eve çıkmak tekrar sobalı evde oturmak. buyurun beyler-bayanlar soba yanıyor kızartın ekmekleri ve kestaneleri.
Sobanın üzerine atılan mandalina, portakal kabuklarının odayı saran kokusunu ozlemektir...
Sobalı ev özlenmez. Sobalı evde yaşana birliktelikler, çocukluk ve gençlik özlenir. Zaman bir değirmen gibi öğütüp gitmektedir hepimizi.
örgü ören nineyi, askerlik anılarını anlatan dedeyi, televizyon izleyen anne, baba, kardeşi, tanju çolak' ın gollerini, bir başka gece' yi özlemektir.
yer yer bünyede depreşen istektir.ne olursa olsun, hiç bir şey sobalı evin yerini tutamaz. çatır çatur iliklerine kadar ısınmıyorsun be kardeşim.ayrıca çocuklukta vazgeçilmez anılar bırakır soba insanda vallahi bak.şöyleki;leğende sobalı oda da yıkanmak, sobanın üzerinde ekmek kızartmak, kestane kebap vs vs.
evde çerçöp ne varsa içine atıldığı için bir nevi ortayı toparlayıcı bir özelliği vardı rahmetlinin.
bir de üzerinde her daim su kaynayan güğüm.
tabi sobayı yakanın kim oldğuna bağlı bir başkası yaktığında güzel bir durum olmasına rağmen yakan kişiye eziyetten başka birşey vermez.
agustosun sicaginda cekilmeyen ozlemdir. hayali bile hararetimi artirdi.

o degil de kis geliyor odun komur almak lazim. ahaa hararetten su kaynattim.
rahat batması.
millete soba deyince hep güzel şeyler akıllarına geliyor. şöyle kestane yapardık, şöyle ısınırdık, şunu pişirirdik falan filan. eee madalyonun öbür yüzü ne olacak peki? soğukta kömür doldur, odun koy, gazeteyle iki saat tutuşturmaya çalıştır, oda çok ısınır altını kapa, rüzgar çıkar zehirlenirsin. yok birader kestanesi de eksik olsun.
misafir geldiğinde sobanın olduğu odada ders çalışmak zorunda kalmayı, sabahın köründe yüzüne vuran dayanılmaz sıcak ile uyanmayı, kömür ve odun taşıyıp onları yakmaya çalışmayı ve bunu yaparken 1 paket sigara içmiş kadar duman yutmayı özlemektir.

(bkz: daha sayayım mı)
sobaya dogru tutularak isitilan yorgani ozlemektir.
Kombili, Ses izolasyonlu, çift camlı, sıcacık evinde oturmaktan artık rahat batmış insan söylemidir. Tamam, canınız kestane çekti biliyorum, soba üstünde kavurmak istiyorsunuz, şöyle sıcacık değil mi?

Tek derdiniz bu olsun yeter ki...
odunsuz kalıp zatüre olmuş bir öğrenci için imkansızdır.

skerim o sobayı ben.
bodur kütükten yapılma bir evde otur da tam olsun.
Eksikliği hissedilen şeyler hemen fetiş haline getiriliyor. Tuşlu telefondaki oyunu bile kutsayanlar var. Sobalı evde yaşayıp da kalorifer özlemi çeken insanlar sonra doğalgazlı evlere geçtiler veya evlerini geçirdiler. Şimdi sobalı ev hülyaları var.

Kışın geldiğinde soba yanmamış, soba tütmüş, kömür yanmamış, içi temizlenmemiş olarak da gör biraz. Belki gün gelecek insanlar doğalgazlı ev özlemi çekecek öyle bir dönem yaşanacak belki de.
Evet, yakında özlemimi gidereceğim.

Hele kar da yaparsa hava değme keyfime..
ısı yalıtımsız evlerde Doğalgazla ısınmaya çalışıp kol gibi faturalar gelmesin diye kombiyi pilotta çalıştırıp kuzey kutbu hayatı yaşayan günümüz insanının özlemi ve hayalidir. O gümbür gümbür yanan volkan sobalı günler adeta burnunda tüter. Şimdiki yeni nesil mimari ve projeli evlerde baca bile yok düşünebiliyor musunuz? Sayın beyefendi müteahhit baca koymamış, sanki vatandaş soba kuramasın da donsun diye.
özlenen sobanın sıcaklığı değil, zamanın sıcaklığıdır.

akşam yemeği yendikten sonra kimse eline telefonunu alıp köşesine çekilmezdi, televizyonda izlenmeye değer tek bir şey olurdu, özellikle pazar akşamıysa bizimkiler den hemen sonra başlayan parliament sinema kulübü filmi.

yemek yendikten sonra anne elinde tepsiyle odaya girer büyükler çay küçüklere meyve verir, kanepenin sobaya en uzak kısmına oturur. yakın kısmında baba olur, çocuklar sobanın dibinde yerdeki minderde oturur.

soyulan mandalina kabukları sobanın üzerine bırakıldıktan sonra bizimkiler dizisi izlenirdi ve eğer çocuksan dizi bitsin istemezdin. çünkü biliyorsun ki pazar akşamı banyosu yaklaşıyor.

ama şunu da bilirsin, en güzeli banyodan havluya sarılı halde çıkıp doğru sobanın başına oturmaktır.



satırlarıma burada son verirken gözlerimden akan son damlayı silmeyip dudağımın üzerine gelmesini bekledim. sonra küçük bi dil darbesiyle tadına baktım.
bu cumartesi günü, sobamı yakmaya kalktığımda sebebini anlamadığım şekilde çekmediği için tüm kat duman altı kaldı ve gözlerim, ciğerim yandı. resmen bir daha yakasım gelmiyor günlerdir.
yoksa şarap, sucuk, patates kestane herkes için şahanedir ama oraya gelmek hep kolay olamayabiliyor.
hiçbir zaman kömürlüğe inip odun getirmemiş, torbadan kömür yırtmamış insanın özlemidir. yoksa özlemezdi.

şaka bir yana hala karadeniz ve doğu anadolu'da soba yakılan yerleşim yerleri var. ziyarete gittiğinizde bu tip evlerde kalarak bu hasretinizi giderebilirsiniz.