bugün

anneler ellerinde kovalarla karanlık kömürlüğe inerken, peşine takılıp inmek ve sürekli sönen lambayı yakmakla görevlendirilmek demek sobalı evde büyümek. çıranın kokusunu, kömürün rengini bilmek; sobanın yakılışına şahit olmak, "anne dikkat et, bi'kızın yüzü yanmış biliyor musun?" diye uyarmak safça. dibinde uyumak demek okuldan gelince. montumu ısıtıp öyle giyeyim derken yakmak ve çok üzülmek demek. her sehpada bir kardeşin ders çalışması ve o zamandan kalma bir alışkanlıkla hala masada ders çalışamamak demek. ama en önemlisi tüm aileyle aynı odada uyuyup, aynı odada uyanmak, aynı odada yemek yemek; aile bağlarının kuvvetli olmasını o günlere borç bilmek demek.
dışarıda dize kadar kar varken içeri girdiğinizde elinizi onun üstüne uzatırsınız refleks olarak ve sobada yanan ateşin güçlü ısısı ellerinize haz dolu hafif bir acı verir ki kalariferli bir evde bu hazzı duyumsamanız imkansızdır.
şu yaz sıcağında bünyede pek bir etki yaratmayan, ancak soğuk bir kış gününde tekrar göz atılıp duygulardaki farklılığı gözlemleme gereği.
tuvalete gitmeye üşenmektir.
Rahat olmamasına karşın hoş bir olaydır. Küçükken cıss oğlum elleme laflarına rağmen sobaya dokunup yanarak tecrübe etmektir. Büyüyünce sobayı yakıp ev ısınmaya başlayınca kendini herkül hissetmektir. (bkz: gaz sobası)
Uyumaya gitmenin acı ve tatlı yanlarını birlikte yaşamaktır.
- yorganın içine ürkerek girersin
- yatağın ve yorganın soğukluğundan hareket edemezsin.
- sonra ani bir hamle ile yatağın farklı bir tarafına ayağını uzatır orayı ısıtmaya çalışırsın.
- nefesin sıcak fan görevi görür ve yatağın içini ısıtmaya başlar.
- artık yatağın içi ısınmıştır ve rahatça uyursun.-
haftasonları birlikte yapılan kahvaltılar için sobanın üzerinde kızartılan ekmeğin kokusunun heryeri sarması demektir. mutluluğun huzurun kokusu bişey. * * *
pazar sabahı kahvaltılarında, mis gibi odun ateşinde ızgara sucuk yiyebilmektir. aynı şeklide soba üzerinde ısıtılımış mis gibi kokan ekmekten yemektir.
hele yanan güzine sobaysa yeme de yanında yat evidir. o sobadaki közde patatesin tadını , kestane dudak yakan sıcaklığını, kavrulmuş fındığı tadan, bilen insandır. sobanın fırın kısmında ekmek ısıtılır, börek yapılır. bir oda da yandığı için herkes bir oda da olur. gözümün nuru köyüm de akşamları serin olduğu için temmuz ayında bile yanar sobamız. senede bir kere de olsa o ortamda yaşamak alır götürür bütün sıkıntıları.
salon dışındaki odaların buz gibi olmasına sebebiyet verse de, salondan sadece bildiğimiz sıcaklığın değil, aile sıcaklığının da gelmesine etken olan sobanın bulunduğu evde büyümek.

dendiği gibi, sobalı evde büyümek olayının dezavantajlarından birisi, büyük odanın dışındaki odaların sibirya'yı andırmasıdır efenim. bir de, en üst katta ve de üst katın terastan ibaret olduğu bir evde yaşarsanız, yazın nasıl afrika evinize uğruyorsa, kışın da sibirya'dan bir parça içeri girmiş gibi olur bu olayın sayesinde...

aynı zamanda da, erkek güruhu olarak bu olayın pasaklı bir yanı da yok değildir. yok efendsim kova hazırla, içine kömür odun koy; odunsa odun parçala, yok kovaları değiştirirken tozları silkele, üstün başın leş gibi olsun...

buna mukabil diğer yanı da hoş görülmelidir; kimi zaman misafir gelir, kimi zaman anne ya da babanın yanında, kucağındabuluverirsiniz kendinizi; sobanın yanıbaşında yaşınıza aldırış etmeyerek; daha iyi ısınabilmek için. aynı zamanda, kışın belirli dönemlerinde yapılan kestane kabapın da da başrolu oynar bu yiğit kardeşimiz*. her ne kadar küçüklüklerinde biraz hiperaktif olan bünyelerin 'cızz oğlum, elleme' feryatlarına aldırış etmeden, kimi yerlerine büyüklüğünde de belli olan izler bıraksa da, sobalı evde oturmak ve de sobanın değerini bilmek de, şimdi kombilerin, doğal gazlı evlerin değerinin daha iyi anlaşılmasına bir köprüdür efendim.
nispeten kalabalık bir aileyseniz türlü zorluklara rağmen mükememli bir çocukluğunuz geçer. bilenler bilir, trakya berbat soğuk olur kışları, götünüz donabilir. tabi ki kar da yağar ve ufacık bir veletseniz ve sizden bir kaç yaş küçük bir kardeşiniz ve bir kaç yaş büyük bir abiniz varsa bu mükemmel çocukluk kavramı sizde daha büyük bir şekilde hissedilir.

yaşım daha yedi falan, arkada küçük bir bahçe var, yalvara yakara anneme tavşan aldırtmışım; sanki kedilerim yetmiyormuş gibi. evin orta yerinde büyük bir soba var. herkesin yaptığı gibi annem bir minder koymuş, uzanıyorum, hayal meyal hatırlasam da unutamayacağım kareler de var. ağlıyorum işte, "tavşanlar üşüyecek, alalım onları içeri" diye anneye. lan tavşan üşür mü hiç bile demiyor kadın, biliyor inanmayacağım, alıyoruz içeri. minderde beraber uyuyoruz. çok fazla kanal da yok tv'de. bizimkileri falan izliyor aile heralde. kestane falan kokusu geliyor. bir de benim attığım portakal kabukları, pislik yapıyorum işte. gene kızamıyor annem. bodruma iniyor, odun falan getiriyor, gece yanıyor onlar. sabah kalkıyorum gene yakmış valide, uykulu uykulu okula gideceğim, sıçsam kıçım donar ama mutfak sıcak işte. nasıl bir ısıysa, nasıl muhafaza ettiyse o sıcaklığı annem, okulunu okuyorum valla hala yapamam heralde.

tabi güzel taraflarını anlatıyoruz biz, güzel aile, kedi tavşan, kestane. bana sorarsan süper çocukluk da, ulan şimdi düşünüyorum da külleri de bitmezdi onun, perdeler siyahlaşır, kısaca valide en az 5 sene yaşlanırdı dertten. şimdi mi, özlüyorum be, tavşanı özlüyorum. annemi de tabi, annem ne kadar özlüyor o günleri bilemem.
küçük yaşlarda ateşin elinizi yaktığını öğrenmenizi sağlayan bi durumdur.
sobanın üzerinde kaynayan çay, kavrulan fındık.
sobanın üstünde ısıtılıp çıtır çıtır olan ekmeğin üzerine tereyağı sürüp yine sobanın ustunde demlenmiş olan çayla kahvaltının keyfine varabilmektir.
Genelde sadece bir odada vardır ve diğer odalar buz gibidir.Tüm aile efradı sobalı odadır.Evin diğer bölünmlerine gitmek ciddi ciddi cesaret ister. Ders burada çalışılır, Küçük ev dizisi burada seyredilir, anne bezelyelerini burada ayıklar,burada evcilik oynanır dede burada uyuklar.Evin diğer bölümleri mahsundur,ah bir yaz gelse diye gün sayarlar.Kuzineyse bu soba mutlaka akşamustü böreği pişirilir yanda, üstte de çay ona eşlik etmek için demlendirilir.

Poyraz estiğinde odayı dumana boğar,kömürlükler vardır evin altında .Kömürlüklerde de mutlaka kedinin en sevdiği hayvan
Kömürlüğe inme görevi alırsınız karşılığı cesaret dersidir.

Ve yıllar sonra iyi ki sobalı evde büyümüşüm dersiniz.
soba yanan odadan bir anlığına da olsa çıkıp tekrar odaya girerek sobanın sıcaklığını ve daha da önemlisi yuvanın sıcaklığını hissetmekle aynı anlama gelen durum... (bkz: yuva)
büyümektir. normal biçimde sindire , sindire, demlene demlene büyümek, boylanmak işte. hormonlanmadan senin anlayacağın. neden bilmem ama sait faik'in semaver'i aklıma geldi. çay koyayım ben, sen de git.
özlenendir,alışkanlık bu ya hala metro cıkolatayı peteklerın ustunde erıtme hasat etme cabası vardır velakın hıc bırı sobanın altında ınfılak olan metronun tadını vermemektedır.
(bkz: #612878)
sabahları sobanın üzerinde kızartılmış ekmeğe yağ sürüp yemenin en güzel kahvaltı olduğunu bilmektir.
hele ki sobanın ekmekliğine atılan patatesin, ayvanın tadı br başka olur canım.
buz gibi kış gününde eve gelince sobanın üstündeki güğümde elini ısıtmak, bazen bunun için sıra beklemek, karanlık kış akşamında elektrik kesilince çıtır çıtır yanan odunların sesi ve sadece odayı değil insanın içini ısıtan alev oyunlarının odayı hafif aydınlatması eşliğinde tv olmayınca da yaşandığını fark edip oturup sohbet etmek, sohbetlik birisi yoksa güzel bir kitaba dalmak ve uyuyakalmak sobanın arkasına kıvrılıp.

tabi bir de rüzgarlı günlerde sobanın dumanı geri vermesiyle geçirilen işkence günleri vardır. buz kesen havada bütün kapı, cam, pencere ne varsa açarsın donmanın alasını yaşarsın. hadi bitsin ısınalım artık derken 15 dakika bir ömür gibi uzun geçer ama bunu bile seversin, özlersin inadına.
hemen yanında kurulan yer sofrasında yemek yemektir.

yemekler sobanın üstünde durur. anne, sobaya en yakın yerde... sofranın etrafına alabildiğinde dizilip yemek yenir. tabi yemekten önce sobaya atılan kömürün sıcaklığı hissedilmeye başlanır. bir yandan mutfakta soğuktan kaskatı kesilmiş ekmekler sobanın üstünde kızarır. annenin işi zordur. hem yemek döker, hem ekmek ısıtır, ısınan ekmekleri çocuklarına dağıtıp yeni ekmek kesip üzerine koyar, bir yandan kaynayan suyla çayı demlemekle uğraşır.

işin en güzel yanı yemek bittikten sonradır. kuzinede pişirilen patateslerin çıtırlaşmış kabuklarını soyup tuzlaya tuzlaya yemek apayrı bir zevktir. ara sıra da kestane olurdu.*
sırf siz üşümeyesiniz diye siz okuldan gelmeden hemen önce anneniz sobayı yakar. geldiğinizde sıcacıktır ev. birde sırtınız sobaya gelecek şekilde bir yer sofrası sizi bekler. bir de kova taşımaktan annenizin ya da babanızın bel ağrıları olur. size kıyamadıklarından sizin evde olmadığınız zamanlarda taşınır soba kovaları.
sobanın üzerinde mandalina kabukları konup, çıkan kokuyla mest olmakla geçmiştir bir döneminiz.