bugün

toplumsal gelişmişliğin, nitelikli eğitimin, aydınlanmış bir toplumun inşaa edilmesinin çok güç bir şey olduğu yanılgısına sakın kapılmayalım. her devlet ihtiyaç duyduğu toplum modelini istediği gibi dizayn eder ve onu işine geldiği ölçüde o seviyede sabit tutar. insanlarımız çok bilgili ve kültürlü değiller bunun sebebi kötü eğitim değil, sistemli geri bırakılmışlık politikasıdır.

*nitelikli eğitilmiş insanları yönlendirmek ve kontrol etmek güçtür. geri bırakılmış, niteliksiz eğitilmiş insanları yönlendirmek kolaydır. örnek olarak bilinçli tüketici ve bilinçsiz tüketici gösterilebilir.

*eğitimli insanlar otoritelerin kararlarını eleştirebilir ve karşı tavır sergileyebilirler. örnek gezi olayları, fransada sarı yelekliler.

*geri bırakılmış kitleler ise otoritenin her beyanına inanır ve eleştirecek bir şey göremezler. otoriteye karşı gelme eğiliminde değildirler. otoriteye karşı her hangi bir saldırıya büyük bir tepki verebilirler. örnek tankların önüne yatmak.

*eğitimli insanlar milliyetçi değerlere yeterli bağlılığı göstermezler. çağdaşlık özgürlük ve demokrasi gibi kavramlardan yanadırlar.

*geri bırakılmış insanlar ise milliyetçi değerleri kutsal kabul ederler. gelenekçidirler, değişime açık değillerdir.

*eğitim seviyesi yüksek toplumların milli iradesi ve gücü zayıflar, kimse ülkesi için fedakarlıkta bulunmak için hevesli değildir. eğitim seviyesi yükseldikçe insanlar bireyselleşir. aile, vatan, millet gibi kavramlara karşı fazla bağlılık hissetmez.

*eğitim seviyesi düşük toplumlarda ise halk dış bir tehdide karşı hemen otoritenin yanında pozisyon alır. milli irade ve güç yüksektir. biraz propaganda ile ordu millet seviyesine dahi getirilebilir. herkes ülkesi için fedakarlıkta bulunmak ister. toplumsal değerleri koruma eğiliminde olurlar. vatan millet ve aile gibi kavramlar kutsaldır.

*eğitim politikası sadece okulları ve öğrencileri kapsamaz. insanlar okullardan ziyade medya aracılığı ile eğitilir. okulda sosyal bilimler ve fen bilimleri gibi eğitimler verilir, ama insanlara nasıl giyinecekleri, konuşacakları, davranacakları, nasıl düşünecekleri , ideolojileri, tüketim alışkanlıkları, idealleri vs hepsi medya aracılığı ile dizi ve filmlerle empoze edilir.

*tamamı aynı seviyede eğitimli ve kültürlü bir kitle işlevsiz hale gelir. burda önemli olan ihtiyaca göre belirli oranlarda gelişmiş ve geri bırakılmış kitlelere ihtiyaç vardır. buda ekonomik seviye ile ilişkilendirilir. ekonomik denge ile eğitim seviyesi kısmen doğru orantılıdır.

*hiç bir ülke durduk yere geri kalmış bir halka ihtiyaç duymaz. bunu ancak tehlike altında olan, güçlü kalması gereken ülkeler tercih eder. hindistan örneğine bakacak olursak halkın büyük bir kısmı geri bırakılmışlık politikasına uygun şekilde dizayn edilmiştir. bunun öncelikli sebebi kalabalık nufusu kontrol altında tutabilmektir. ülkemizde ise bunun tercih edilme sebebi dış tehditlere karşı güçlü bir yapı oluşturması gerektiğindendir.

*otoriteler isterse eğitim seviyesini yükseltip güçlü bir ekonomiye sahip olabilir, refah seviyesi yükseltilip sosyal haklar üst düzey bir hale getirilebilir. burda önemli olan bu seviyeye çıkarılan toplumları gerektiğinde daha aşağı bir seviyeye çekmek çok büyük riskler teşkil eder. japonya örneğinde eğitim ekonomi ve refah seviyesi yüksektir fakat ülkenin askeri gücü çok zayıftır hatta yoktur desek yeridir. savunması amerikan himayesindedir. japonya veya avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde milli gücü arttırmak için seviyeyi aşağı çekmeniz gerekir ama bunu yaparsanızda eğitimli toplumun tepkisiyle baş edemezsiniz. ilerlemek geri dönüşü çok zorlu bir süreç olur. nazi almanyası örneğinde ise dikta bir yönetimle hem eğitimde ileri hemde milli güç açısından kuvvetli bir ulus kurulmuştu fakat demokratik yönetimlerde bu mümkün değildir. hukuğun üstünlüğü ve uluslararası anlaşmalar sizi kısıtlar.

*özetle toparlayacak olursak kitleleri dizyan etmemizi sağlayan sosyolojik çözümlemeler doğrultusunda, istenilen toplumu oluşturabileceğimiz politikalara göre gelişir toplumlar.
bu geri bırakılmışlık wallerstein etkisindeki türkiye ve üçüncü dünya entelektüellerinin üzerinde çokça düşündüğü ve üretim yaptığı bir meseleydi. bizde, benim de hocalarım olmuş olan, çağlar keyder, şevket pamuk gibi hocalarımız önemli eserler verdiler. bu bağımlılık teorisine göre kapitalistler kapitalist olmayanları en basit ifadeyle periferileştirmişlerdi. bu yüzden bu gibi ülkeleri bir taraftan geri bırakılmış oluyordu. ama tek taraflı görmemek gerekir. zira birçok çalışma gösterdi ki bağımlılaşmak ekonomik büyüme de getiriyor. şevket pamuk hocamızın kitabının ismini hatırlayalım; bağımlılık ve büyüme.