bugün

"bana taktı bu komtan" sayıklamalarının cinnetle harmanlanması sonucu ortaya çıkan asabiyet. bir rütbeli haddini aşarsa olacağı budur mirim.

vakt-i zamanında her asker gibi bizim de komutanlarımız, badilerimiz ve mıntıka alanlarını yalamışlığımız var. acemilikte uykuya, usta birliğinde ise sevdiklere olan hasretliğimiz. askerlik zor, ancak bir çok ilginç olayla da karşılaşılan bir yer. bir defasında ceza olarak ağaca saatlerce tekmil vermesi emrolunan bir sik kafalı bile gördüm, hatta dokundum bile, gerçekti lan.

her neyse, askerliğimizde çok çeşitli insanla bir arada olsak da, aslen ufak bir çapımız vardı. bizim tim dediğimiz, 15 tane er ve 4 adet rütbelinin oluşturduğu bir topluluktuk. gerisinin koy götüne rahvan gitsin. sadece bu tim denen oluşum kendi içinde birbirini önemserdi. dışarısı tırı vırı yani.

ulan bir vakit denk geldi ki; tim rütbelilerinde 2 tanesinin tayini çıktı ve otomatik olarak da bu 2 kişinin yerine 2 tane rütbeli tayin edildi. gidenler eseslı adamlardı, biri 17 yaşında koruculuğa başlamış, askerliğe adapte olmuş ve uzun dönem yaptığı askerliği bitirmesine müteakip uzman erbaş olmuştu. diğeri ise üstçavuş. astsubay yani, işin ehli. eklemeliyim; tsk'nın yükü; hiyerarşi denen nanenin en tepesinde bulunan subaylarda değil astsubayların omzundadır. işi bilseler de her sabah içtimaya katılırlar, orası ayrı dava.

efenim dediğim gibi yeni gelen 2 adet rütbelimiz var. ilk günler birbirimiz tanıma faslındayız. illa ki olur, bizim bir arkadaşa astsubay insanının kanı ısınmadı. sevmedi bizim devreyi. devrenin davranışları da pek tutarlı değildi zaten, çenesinin bağı kopasıca bir gevezeydi. bunun en önemli etken olduğundan zerre şüphem yok.

gel zaman git zaman, bu arkadaş bu astsubay'dan az biraz çekmeye ve tabiri caizse sömürülmeye başlandı. komtan bu adamı sümüğünü sildiği mendili bile verir, çöpe attırdı. davranışları bu kadar aşağılık bir duruma varmıştı. arkadaş ara ara söylenmeye ve "bu ibneyi fırsatım olsa vururum" demeye başladı (istese zaten vurur, ama götünden kan alınacağı için vuramaz, fırsat dediğim mevzuyu çaktın sanıyorum, yırtabilse yani). bu mevzu böyle uzayıp gitmeye başladı, bizim eleman askerliği, hasretliği bir kenara bırakmış, sadece bu astsubay'dan çekiyordu.

bir gün laf olsun diye eğitim yaptığımız bir sırada çenesini tutamadığı için bu arkadaşımızın komutandan 50 tane şınav cezası aldı; "recep, şınav vaziyeti, al!" şeklinde. bizim bulunduğumuz bölge itibarı ile hücum yeleklerimizde her daim 5 tane full şarjör bulunurdu. yatarken dahi bu durum değişmezdi. neyse bunları geç, şınavda kalmıştık; bu emri sikine dahi sallamayan ve artık komutan yüzünden neredeyse cinnet geçiren bu arkadaş tüm birikmişliğini dışa vurdu ve silahını komutana doğru yöneltti. bir yandan da tek eliyle kütüklükten şarjör çekmeye çalışıyor ve ağzından o güne değin duymadığım nefret dolu küfürler savruluyor.

hemen en yakınındakiler olarak elindeki silahı çekiyoruz. sus pus ediyor, koğuşa götürüp sakinleştiriyoruz elemanı. komutan ise kendisi hakkında tutanak tutacağını bir arkadaş aracılığıyla tez yanımıza salıveriyor.

sonra ne mi oldu?

ne tutanağı amına koyim, hepitopu 3 gün diskoya girdi bizimki. hem diskoda nöbet yok, içtima yok, kafayı dinledi vesselam. döndüğünde ise ne o astsubay'dan ne de diğer rütbelilerden tek kelime işitmedi.

(bkz: ben amerikadayken)
o namlunun birazdan bitarafına monte edileceğinden henüz haberi olmayan askerdir.*
güncel Önemli Başlıklar