bugün

islamda görülen cahiliye'ye dönüşe, yozlaşmaya, gösterişe ve nice hıyanete karşı oluşan melamilik'i zamanının önemli kimselerine benimseten büyüktür.
KISA BiR HÎKAYE

Ey birader, bil ve agâh ol, aklını topla. Bir acayip hikâye anlatayım bunu belle ve unutma, sana sonsuz hayat verecek yolun işaretlerini bunda bulursun.
Bir gün bazı istekliler Hazreti Ali'ye radiyallahü anh ve kerremallahü vecheh'den sordular:
- Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam senin hakkında şöyle buyurmuştur: "Ene medinetü'l-ilmü ve Ali bâbüha" Ben ilim şehri­yim, Ali onun kapısıdır. "senin ilmine bu hadis-i şerif şahittir. Sana il­min sırrından sual ederiz ki, ilim nedir?"
Hazreti Ali cevap verdi:
- "El ilmü noktatün ve keserüha el câhilun." "ilim bir noktadır, cahiller onu çoğaltmıştır."

Bunu işittiklerinde merakları ve talepleri arttı;
- O nokta nedir? O noktanın aslı nedir? Başı sonu nasıldır, bize açıklayıver!" dediler. Emirü'l-mü'minin Ali (r. a.) buyurdu:
- "Bu sır Allah'ın sırlarındandır. Bunun sırrını açık etmeye izin yoktur. Bu sır kıyamet yaklaştığı zaman açığa çıkar."
Onlar bu cevaptan korktular, şaşırdılar. Ama istekleri fazlalaştı, dediler ki:
- Tanrı aşkına ve Resul aşkına aklımızın alacağı kadar bundan bize haber ver!
Emirü'l-mü'minin cevap verdi:
- Onun nerde olduğunu söyleyeyim amma bir şartla ki, daha fazla açıklama istemeyeceksiniz!

Kabul ettiler. Buyurdu:
-"Ey talipler, bu esrarullahtır, ilâhî sırlardandır. Semavî kitaplarda Tevrat ve incil ve Zebur'da ne sır varsa bunların hepsi Kur'an'da vardır. Kur'an'da olan bütün sırlar Fatiha'dadır. Fatiha'daki bütün sırlar Bismillah'ta vardır. Bismillah'ta olan sırlar onun "Bâ" harfindedir. Bâ'da olan sırlar da, Bâ'nın noktasındadır. Ben, Bâ'nın altındaki o noktayım" dedi.

Emirü'l-mü'minin'den bu sözü işittiler, bunların artık bir söyleyecekleri kalmadı. Şartı yerine getirip dönüp gittiler. Sonra o kadar çalıştılar, öyle hizmet ettiler ki, âl-i aba'dan oldular. Âl-i aba; Ashab-ı Suffa kavmidir ki, bu ilimde rüsuh bulmuşlardı. Başlarını abaya çekip noktanın sırrından konuşurlardı. Bu nokta vahdet-i şems-i hakikidir, yani hakiki güneşin vahdetidir, gerçek vahdet güneşidir. Bütün mevcudat, zahir ve bâtın bunun istivasında zuhur bulmuştur.

Ey birader, bu ilmin sırrı yakıcı ve aydınlatıcıdır. Mevhumunu yak ki, dostun sırrı anlaşılsın. Çalış çabala vehimlerini yok et!

Tabiatını ilâhî sırlara dair sözlerle, karıştırıp bulandırma! Derinliğine dalma isteğin ve gayretin varsa uyanık aşık ol! Bu önsözü öz olarak söyledik, daima hatırında bulunsun, teferruatını inşaallah anlamak nasibine erişirsin.